11 Şubat 2019 Pazartesi

KÖPEĞİM ASLA DER

Franz Kafka’nın Taşrada Düğün Hazırlıkları (Çev. Kâmuran Şipal, Cem Yay., 2.Bas., İst., 1983) adlı eserinde geziniyoruz. Parçalı bütün bir yapıya sahip olan kitabın “Beşinci Oktav Defteri” bölümünde oyalanacağız.

O bölümde bir yerde, üç satırlık bir alanda (s. 114-115), üç köpek var. Bizi oyalanmaya onlar zorluyor.

Üç köpek var, evet, fakat bize “Gel biraz oyalan!” diyen esasen üçüncüsü:

Kafka’ya verelim sözü:

“Üç köpeğim var: Tut, Yakala ve Asla. Tut ve Yakala, herkesin bildiği o güdük rattler cinsi köpeklerden, hani tek başlarına kimsenin dikkatini çekecekleri yok.”

Tut ve Yakala’nın anlatımı bu kadar. Anlatıcı bu ikisini sadece adlarıyla değil, sanki sınırlı anlatımlarıyla orada hiçliğe mahkûm ediyor! Hele hele akıbetleriyle ilgili malumat vermeyişiyle, silip atıyor, onları silikliğe gark ediyor. Fakat hayır, arka plânda oynuyor onlar hayatı. İlla ki fonksiyonları var.

Şimdi durup dururken bu üç köpek hikâyesine el atmamızın sebebi onların bu fonksiyonlarıdır, ilan edelim; şifre kıracağız!

Çabamıza bir katkı olsun diye atıf yapalım: Londra Olimpiyatları Açılış Töreni’nden kısa bir görüntü gelsin gözünüzün önüne. Mesela olimpiyat alanına paraşütle atlatılacak olan Kraliçe Elizabeth, sarayda kendisini almaya gelen James Bond’u karşılasın. O sırada iki köpek cirit atsın Elizabeth’in yanı başında. Hoppala, yoksa Tut ve Yakala bunlar mıdır?!.

Bana öyle geliyor ki Kafka, kendilerine Tut yahut Yakala denilen aynı cinsten iki köpeği çarpıcı bir ironiye kurban ediyor: Sanki onlar sadece adlarıyla mühim. Dahası, kendileri değil, adları mühim. Beri tarafta, aynı anlatım hamlesi bir alçaltma faaliyeti değil mi? Bakalım öyle mi?

“Gelgelelim, diyor Kafka, Asla hiç ayrılmıyor yanlarından. Asla, bir kırma dok köpeği ve gören der ki, insan yüzyıllar boyu alabildiğine titiz bir çaba harcayıp, böyle bir köpek üretmeye kalksa, gene başaramaz.”

Londra Olimpiyatları Açılış Töreni’ndeki köpekli sahnenin Asla’sını merak ettim tam da burada; var mıydı, kimdi?..

Birbiriyle çatışan, gücünü birbirine aksi iki durumdan alan bir anlatımdan bahsediyoruz burada. Kafka, tezatlı bir görüntü yaratarak, güçlü bir anlatım yakalamaya çalışmış. Başarmış mı? Evet!

Başarının ilk adımı, çelimsiz iki köpeğe verilen adlarla sağlanıyor. Aynı adıma diğer köpeğin, Asla’nın eşsiz benzersiz bir kırma oluş süreci de katkı sağlıyor. Bir uğraş sonunda değil, nasıl olduğunu da bilmiyoruz, fakat mükemmel yaratıldı. Mübalağa böyle sağlanacak. Güçlü anlatım dedik ya…

Güçlü anlatım bir tarafa, bu köpek anlatısının kahramanı da –Asla Kafka diyemeyiz?- Asla’nın yanında:

“Bütün boş saatlerimi –doğrusu pek de çok bunlar, ama açlık duygusu hissetmemek için bir haylisini istemeyerek öldürmem gerekiyor- Asla’yla geçiriyorum.”

Bu işler böyledir zaten. Güçlü daima öndedir. Dikkat çekicidir. Dolayasıyla kazanır. Bu yüzden aynı yatağı paylaşır güçlüyle paydaşı: “Madame Recamier modası bir divan üzerinde yapıyorum bunu.”

Gerçi böyle bir yaşama sürecinin içinde bulunmaları hem Asla’ya, hem de anlatıcımıza dokunmuştur: “Asla, bu işin böyle sürüp gidemeyeceği, bir çıkış yolu aranması gerektiği görüşünde. Doğrusu ben de aynı görüşteyim, ama Asla’nın kendine belli etmiyorum. Asla odada sağa sola koşup duruyor, kimi sıçrayıp sandalyenin üzerine çıkıyor, önüne koyduğum sucuk parçacığını ilkin şöyle bir dişleyip bakıyor, sonra ayağının ucuyla sürüp önüme itiyor ve yine odadaki turlarına koyuluyor.”

Asla ne rahat, keyfine bakın köpeğin!

Üç satırlık anlatım demiştim ya, Tut, Yakala ve Asla’nın, özellikle Asla’nın anlatımını yukarıdaki şekilde noktalıyor Kafka. Yahut şöyle diyelim, kurmak istediği alegorik bir dünya için aldığı notlar bu kadar. Gerisi gelmemiş.

İyi de, Kafka’nın bitirmeye muvaffak olamadığı bir alegorik hikâyeyi niçin tamamlamaya çalışıyoruz?

Dünyanın dönüş serüvenini açıklamak için!

Öyle değil mi, hayatımız Tut, Yakala ve Asla sarmalında yaşatılmıyor mu bize?
İnsanların ömrü bu hayhuy içinde geçirtilmiyor mu? 

Kendi içlerinde yahut birbirleriyle ilişkilerinde toplumlar, kavimler, devletler… Tut, Yakala ve Asla emirleriyle idame ve idare ettirilmiyor mu?

Bakıyorsunuz, Tut ve Yakala deniyor. Bu hitabın muhatabı tam tutup yakalayacakken, bu kez Asla hitabına maruz kalınıyor. Sorun büyüyor. Sorun büyümüyor, alçalma yükseliyor!

Somutlaştıralım: Türkiye’deki sosyal meseleleri buna göre okuyalım. Dünyada olup bitenleri bir de buradan sorgulayalım. Gizli Dünya Devleti’nin üzerimizdeki oyunlarını bir ihtimal, bozalım!

Hiç yorum yok: