GİRİŞ
20 Yıl önce, 28 Şubat 1997’de ordunun üst kademesini ele geçiren bir grup
azınlığın halkın iradesine karşı gerçekleştirdiği “postmodern” darbe,
darbelerle örülü Türkiye tarihinin önemli bir aşamasıydı.
Seçilmiş iktidarı sözde sivil STK’lar, halk düşmanı bürokratlar ve ekonomik
menfaat çeteleri ile işbirliği yaparak görevden el çektiren darbeciler, en
büyük zulmü, Müslüman Türkiye halklarına karşı giriştikleri psikolojik
baskılarla icra ettiler.
28 Şubat sürecinde Türkiye, geniş kitlelerin içine kapatıldığı devasa bir
cezaevi haline geldi. Bu sürecin zorbaları, özellikle başörtüsüne karşı
giriştikleri amansız bir savaşla, işgal gücü ordularının yaptığına benzer bir
tutumu sergilediler. Başörtüsü bağlamında sadece okulları ve sair kamusal alanı
değil, bütün hayat alanlarını baskı altında tuttular. Hemen her farklı görüşü
anında bastıran refleksleriyle darbeciler, ülkeyi yaşanmaz hale getirdiler.
Süreç boyunca siyasi partiler, gerçek sivil toplum örgütleri, dernekler,
okullar, Kur’an kursları, basın yayın organları kapatıldı.
Türkiye ekonomisinin tümüyle çöktüğü süreç, bin yıllık bir tasarı olarak
deklare edildi. Bununla birlikte, baskılar, engellemeler ve yasaklarla örülü 28
Şubat darbe süreci, tarihin lanetli çöplüğüne birkaç yıllık bir ömürle
defedildi.
28 ŞUBAT’TA NELER OLDU?
Milletin aslî değerlerine karşı yapılan 28 Şubat darbesinin, bu ‘post’
zulüm sürecinin özelliklerini gelecek kuşaklara anlatmak o günleri yaşayanların
görevleri arasında olsa gerektir.
Bunun için, söz konusu süreçle özdeşleşmiş bazı kayıtları buraya çıkarmamız
yetecektir:
28 Şubat müdahalesi görünüşte, o dönemin TC Hükümetini (Refah-Yol) yıkmak
amacıyla kurgulanmıştır. Fakat esasta, bütün bir memleket halkının hayatına
kastetmeyi hedeflemiş ve bunu büyük oranda başarmıştır.
Şu halde, 28 Şubat, bir avuç zengin hariç, halkın gününü ve geleceğini
perişan eden bir sürecin adı olarak anılmalıdır.
28 Şubat, sahte “İrtica var, laiklik
elden gidiyor.” çığlıkları eşliğinde uygulamaya sokulan bir baskı
mekanizmasıdır.
Bu dönemin anahtar kelimeleri arasında ne bilim, ne de adalet yer almıştır.
Bunların yerine “brifing” kelimesi ikame olmuş, bu kelime hemen her ortamı
işgal etmiştir: Maalesef utanç vericidir ki, otobüslerle brifing merkezlerine
getirilen bazı yargı mensupları, gazeteciler, siyasetçiler, işadamları ve sözde
sivil toplum örgütü mensupları “brifingleştirilenler” arasında yer almayı
“onur” saymışlardır.
Adları 28 Şubatçıların aile albümünde yer alanların “tam sayısı”nı
belirlemek mümkün olmamakla beraber, adlarını silelim, içine eski
cumhurbaşkanlarından eski başbakanlara, siyasi parti liderlerinden
milletvekillerine, kartelleşmiş basın patronlarından onların hizmetindeki
yazarlara, ‘üst’ rütbeli askerlerden ‘yüksek’ hukuk mevkiindeki yargıç ve
savcılara, YÖK’ten üniversite rektörlerine kadar geniş bir liste girer…
28 Şubat’ın yerleşmesine katkı sağlayan meslek gruplarının sayısı az
değildir. Mesela “beşli çete” ifadesi onlardan bazıları için kullanılmış olup
28 Şubat’ta ortaya çıkan bir söz öbeğidir ve temsil kabiliyeti içine (kapsama
alanına) giren dönemin kurumları olarak şunlar sayılmaktadır: TÜRK-İŞ, DİSK,
TOBB, TİSK ve TESK… Tabii bunlardan önce anılması gereken TÜSİAD vardır. Hatta
KESK…
Sürecin sivil toplumunu temsil ettiği iddia edilen dernekleri arasında ise
şu kısaltma gruplarına rastlıyoruz: ADD, ÇYDD, vb… Bunlara fişleme işlerinde
bıçak gibi keskin bir kuruluş (BÇG) ise resmen eklenmelidir.
Hürriyet, Milliyet ve Sabah gazeteleri ise dönem içinde yaptıkları
servislerle rantiyeci seçkinlerin hizmetinde olmaktan hususiyle “zevk” almış
yayın organları olarak tarihe geçmiştir.
28 Şubatçılar sanat dalları arasında özellikle tiyatroya büyük iş
gördürmüşlerdir. Fakat tiyatro sanatı tarihinin hiçbir döneminde bu süreçteki
kadar ayağa düşmemiş, kötü oynanmamıştır. Bu anlamda, topluma orijinal Müslüman
tipi (!) olarak takdim edilen Ali Kalkancı, Müslüm Gündüz, Fadime Şahin gibi
aktör ve aktrisler ile farklı bir dünyayı temsilen Sisi’ye hayli “iş”
gördürülmüştür.
“Brifing”e yukarıda değinmiştik, bununla birlikte “Andıç” kelimesi de 28
Şubat literatürü içinde önemli mevki kaplamıştır. Bu anlamda, seri üretim yapan
bir sektör oluşturulmuş; bu sektör, maksadı hâsıl kılmak için, iş ortamlarında
ve bazı kurumlar seviyesinde olumsuz raporlarla kendini gündemde tutmuştur…
Bütün bunlardan sonra 28 Şubat geride şunları bırakmıştır:
Kapatılan partiler, yıkılan ve yerine kurdurulan hükümetler, hortumlanan
batık bankalar, ekonomik krizler…
İstihdam imkânlarının azaltılması…
Kasıtlı ve kısıtlı sebeplere bağlı olarak işten çıkarmaların artması…
Eğitim öğretim haklarının keyfi şekilde çiğnenmesi…
Kişi hak ve özgürlüklerinin, insan haklarının ayaklar altına alınması…
Çeşitli alanlarda yargısız hükümlerin verilmesi…
Düşünce veya kılık kıyafet gibi farklı sebeplere bağlı olarak fişlemeler
yapılması…
Tanklarla topluma gözdağı verilmesi…
Terör örgütü denilen örgütlerin devlet için birinci tehdit olmaktan
çıkarılması, yerine dindarlığın konulması…
Ve bunlara benzer nice olumsuz gelişme…
Sonuç olarak, güya Cumhuriyet’i koruma amacıyla ortaya konulan ve “bin yıl
süreceği” iddia edilen bu süreç, Türkiye’nin itibarını hem içerde hem de
dışarıda zedelemiştir.
28 ŞUBAT VE ŞİİR
Ayrıntılı bir tahlile girişmeden önce, sürecin ilk yıllarında şiir adına
çokça konuşulan bazı hususları, dönemi karikatürize etmek düşüncesiyle buraya
çıkaralım:
28 Şubat Statükosu, yaşattığı süreç gereği, şiir veya şiirsel metinleri
“tehlikeli” bularak, şiir bağlamındaki “güncelliklere” kendisine mahsus
katkılar sağladı. Bunu açıklamak birkaç örnekle daha net olacaktır. İşte “şiir”
çerçevesinde “yaşanan” ve “konuşulan” bazı olaylar, konular:
6 Aralık 1997’de, Siirt’te bir açık hava toplantısında konuşma yaparken
şiir okuduğu için 21 Nisan 1998’de Diyarbakır 3 Nolu DGM’si tarafından 10 ay
hapse mahkum edilen Recep Tayyip Erdoğan 26 Mart 1999’da Kırklareli Pınarhisar
Cezaevi’ne girdi.
İnönü Üniversitesi'ndeki başörtüsü yasağını protesto ederken şiir okuyan
İHL'li bir kız öğrencinin de tutuklanmasıydı. Bunların dışında, şiir ve
edebiyat dergi ve seçkileri kovuşturuldu. Ve bazı şairlerin mekânı cezaeviydi.
(Bekir Urfalı, Murat Küçük…).
Şunlar da 2000 yılı gazetelerinin “kültür sanat” sayfalarından yapılmış bir
sunum olsun:
“Yılmaz Erdoğan: ‘Şiirimin arkasındayım’ dedi”
“Şair Dede’den Şiirli Nasihat: Köylü
şair dede, yazdığı şiirlerle nasihat ediyor. Rize’nin İkizdere İlçesi’ne bağlı
Şimşirli Köyü’nde yaşayan, 80 yaşındaki emekli...”
“Şiir Kelimelerin Musikisidir. Türk Halk Müziği’nin ağır başlılığı ve istikrarlı
çalışmalarıyla tanınan sanatçısı Fatih Kısaparmak şiirlerini, ikinci kitabı
olan “...Ve Ağır Sevdam” adlı şiir kitabında topladı.
“Hepsinin Kaseti Olacak. TV ekranlarından aşina olduğumuz pek çok ünlüyü
bir kaset merakıdır sardı... Beyaz, İbrahim Sadri, Yılmaz Erdoğan, Uygun
Kardeşler ve daha bir çok ünlüden sonra şimdi de sıra, M. Ali Erbil, Tayfun
Taliboğlu ve Reha Muhtar’da...”
“Şiirin kara Şairi Şimdi Huzurevinde. Ece Ayhan: ‘Yapı Kredi beni tedavi
ettirecek diye duydum. Aradım, yok öyle bir şey dediler.’”
Bu ‘ciddiyet’ (!) içinde 28 Şubat kültür sanat ortamını ve akabinde dönemin
şiirini incelemeye geçebiliriz…
28 ŞUBAT’TA “KÜLTÜR”
“Postmodern Darbe”, “Derin Devlet”, “BÇG”, “Ekonomik Kriz” vb. gibi
kavramlarla kitlelerin üzerine çöken “Statüko”nun 28 Şubat 1997 tarihinden
itibaren gerçekleştirdiği etkinlik, nereden bakılırsa bakılsın, temelde, önceki
“ana” dönemlerden farklı bir “üslûbu” taşımaz. Fakat, bizim “ana” dediğimiz
kelimenin bazı lügatlerde, yanlış bir adlandırma ile, “ara” şeklinde telaffuz edildiğini hatırlatmadan geçmeyelim.
Sürecin niteliğini, bu bölüme giriş olsun diye belirledikten sonra, konunun
bizi ilgilendiren yönüne, 28 Şubat ve edebiyat/şiir ilişkisine geçebiliriz.
Darbe dönemlerinde kapısına kilit vurulan “özne”lerin başında, edebiyat ve
onun kolları da gelir dense yeridir. Bu gelenek 28 Şubat döneminde de
“icabınca” uygulanmış, öteden beri yaşana gelen baskı ve bilumum türevleri,
daha bir koyulaştırılmıştır. İşte bunlardan bazıları; şair ve yazarlar kovuşturulmuş veya tevkif
edilmiş; kitap, dergi, seçki ve
gazeteler takibata alınmış; kültür ve sanat faaliyetiyle uğraşanlara (gazeteci,
şair, yazar, ressam, müzisyen, vb) vergi (defter tutma) yükümlülüğü getirilmeye
çalışılmış; kitap fuarlarına bazı yayınevleri ve kitaplar sokulmamış, vb...
Bu dönemde kültür, sanat ve edebiyat dünyasındaki olumsuzlaştırmalar,
yasaklama ve kısıtlamalar ile sınırlı değildir. Bu işlerin başka yolları da
vardır ve Türkiye’de gayet ustaca uygulanmıştır: El üstünde tutulan bazı
kurumlar (medya, güdümlü STÖ’ler, yayınevleri, dergiler vb.) vasıtasıyla,
istendik (güdümlü) yoz bir kültür sanat dünyası oluşturma...
Bilindiği gibi, bir ülkede kültür ve sanatı yönlendiren çeşitli kuruluşlar
vardır. Bunlardan birisi de, şair, yazar, sanatçı örgütleridir. Bunlardan,
özgürlük yanlısı olduklarını sürekli olarak gündeme getiren bazıları (Türkiye
Yazarlar Sendikası, Edebiyatçılar Birliği, Pen Yazarlar Derneği, vb.) bu
dönemde genel olarak “statüko”nun yanında yer almışlar, onun fiilleri
doğrultusunda karanlık bir tavır sergilemişlerdir. Böylece, sözkonusu
“istendik” dünyanın oluşumuna da katkı sağlamışlardır.
Güdümlü kültür sanat dünyasının oluşumu gereği, bu dönem içinde
kitlelere kaset, CD ve antoloji dolusu
manzum metin, “şiir” diye sunuldu. Üstelik, yukarıda andığımız marazî medya ve
örgütler de bu “furya”yı alabildiğine körükledi. Bu yolda, piyasa işi manzume
kaset ve klipleri büyük iş (!) ve prim yaptı. İbrahim Sadri, Yılmaz Erdoğan,
Nurseli İdiz, Bedirhan Gökçe, Seyfullah Kartal, Savaş Ay, Kerem Alışık, Ayşe
Egesoy, Aynur Aydan, Yekta Göngör Özden vb. “şiir” ile adları çokça anılan
isimler oldular...
Bu dönenin daha ilginç bir yönü, kendisini gerçek şiir ortamı içinde
varsayan ve adları “şair” katalogları içinde yaldızlı harflerle yazılan
bazılarının haliydi. Zira, TV’lerde görünmek, dergi, gazete ve gazete
ilavelerinde manşet veya kapak olmak, şiir dışı ilginç konularda demeçler
vermek, reklâmlara çıkmak onlar için keyif vericiydi.
Böyle bir ortam içerisinde, şiir üzerine yapılan konuşma ve tartışmaların
konu başlıklarının daha çok “medyatik şiir”, “travesti şiir”, “eşcinsel şiir”,
“arabesk şiir”, “müze şiiri”, “laik şiir/şair”, vb... olmaması düşünülemezdi.
Peki, devrin “muhalif” (rejime değil, Hakk’a muhalif) yahut “merkezî” şiiri ne alemdeydi?
Bu ifadeleri resmî entelektüel şiiri adlandırmak için kullanıyoruz.
Sözkonusu şiir, resmî organlarca yaygın olarak desteklenen, palazlandırılan
şiirdir. Resmî organlar sözüyle, yukarıda andığımız türden güdümlü kurumları
kastediyoruz.
Her dönemin alıştırılmış, genel kabul gördürülmüş, yaygınlık kazandırılmış
bir şiir anlayışı daima olagelmiştir. Şubat döneminin de “nevi şahsına
münhasır” bir şiir anlayışından söz edilebilir mi? Zamana giydirilen ruh, yani
topluma uygulanan aykırı yapılandırma, ister istemez bazı mahfillerde ortak
duyuş, kavrayış, ortaya koyuş tarzları; bir arada bulunma kaygıları ve tek tip
olanı söyleme girişimlerini gündeme getirecektir. Bu, söz konusu süreçte,
öncelikle donuk gruplaşmalar, cemaat ve klik oluşumları, olumsuz etkileşimler
tezahür etmiş, bilahare, özelliklerini aşağıya çıkaracağımız bir şiir tarzı
doğmuştur.
Farklı uygarlık ve düşünce dairelerinden beslenmekle birlikte, bu dönemde,
ortada dönüp duran yaygın şiir anlayışının genel geçer özelliklerini şu şekilde
sıralayabiliriz: Tek sesli, yoz bir
şiir... Kaynak aldığı farklı düşünce sistemlerinden ötürü, kimi zaman birbirini
reddedebilir kılıkla, birden fazlaymış gibi sanılsa da, tek bir yaygın
şiir... Sünepe bir şiir: Rahatsız
etmeyen, rahatsızlığı sevmeyen.... Dörtbaşı mamurluğun, kuştüyü yatakların,
ılımlı ruhların şiiri... İyi huylu, uyumlu, yumuşak şiir... Doldurma ve kalabalık
dizelerden oluşan bir şiir... Sesi, boğuk ve genizden olan şiir... Ve
gürültüsüz, tantanasız, kanatsız... Dolambaçlı, karmaşık, laf salatalı bir
şiir. Arızalı şiir. Çok sahipli, imzasız
bir şiir. Yürekte titreşimler oluşturmayan, soğuk, gri ve metalik şiir...
Önceki dönemlere bağlı olarak süreç içinde de edebiyat dünyasına hakîm
kılınan ve ‘süslü yalanlarla, neon ışıklarla, naylon yüzlerle’ öne çıkarılan bu
resmî şiirin müteşairlerine getirelim sözü şimdi de. Bu müteşairlerin başlıca
olumsuz özellikleri şu şekilde sıralanabilir: Şiir algısındaki tutarsızlık,
şiir kültüründen kopukluk, menfî bir felsefî tavır, akıldan mahrumiyet, fakat
en önemlisi, muvafık (İslâmî) olana muhalefet...
Bu “piyasa”nın “şair”leri tarafından oluşturulan ve genel kabul gören veya
buna eklenmeyi tercih eden şiirin özellikleri ise şöyle betimlenebilir:
Söyleyiş olarak şiiriyetten ve musikîden yoksun, ahenksiz, takıntılı, çeviri
kokulu ve kekeme; tavır olarak kıpırtısız, sinik, hayatın, hatta çoğu kez
toplumun dışında kalmış, yabancılaşmış, köksüzleşmiş ve bütün bunların sonucu,
etkisini kaybetmiş bir şiir...
28 ŞUBAT’A DİRENEN ŞİİR
Sıra 28 Şubat süreci içinde başı dik duran Müslüman şairlerin tavırlarını
ele almaya geldi.
Fakat önce olumsuz muhafazakâr şair duruşlarından söz etmek gerekecektir.
Zira, genel bir adlandırmayla “İslâmcı cenah”ta adı geçen muhafazakar
edebiyatçılar ve onların dergileri, şu yanlış kanaati dönem içinde sürekli
yaşattılar: “Şiirin dini olmaz!” Böyle diyen muhafazakârlar, engin bir
hoşgörürlükle, kendilerini “öteki”lere yamamayı, onlarla aynîleşmeyi seçtiler.
Çoğu kez, büyükçe aşağılık kompleksiyle, onlara yaranma yarışına girdiler.
Merkezî/muhalif “piyasa”, bu piyasaya yamanmış “muhafazakar kompleks güruh”
ve onların malûm atababaları pek yüz vermemiş olsa da, 28 Şubat döneminde “muvafık” (Müslümana has)
dinamik bir şiir (her zaman olduğu gibi) vardı. Gerek poetik kaygılarla
oluşturulmuş, dolayısıyla ritmi ve ahengi yerli yerinde; gerekse imanî bir
bilinçle hayata ve topluma bağlı bu Müslüman dinamik şiir, elbette “has”
şairler tarafından oluşturuldu. Burada, dikkat edilecek olursa, genel anlamda
şiirin başlıca iki yönüne büyük önem verdiğimiz görülecektir: Gerçekten de
rafine bir şiirin, ahenk, estetik ve
şekil gibi sacayakları bulunur. Bunlar, ritmik ve armonik uyumun ifadesidir.
Eskilerin bedii tefekkür dediği estetik ise duygu, hayal, düşünce ve iç ses
olgunluğu gibi birbirini tamamlayan birimler topluluğudur. Bu birimlerin,
değişik birleşimler halinde, bir şair tarafından işlenip dokunması, şiir dediğimiz
sarsılmaz binayı oluşturacaktır. Bu anlamda, aşağıya çıkardığımız örnekler de
gösterir ki, “Muvafık Şiir” her bakımdan
şah eserlerle vücuda getirilmiştir.
Doğrusu, “Statüko’nun çeşitli dayatmaları”na rağmen, sağlam bir duruş
sergileyen “Muvafık Şiir”in, 28 Şubat’a bakışıyla ilgili olarak şunları
söyleyebiliriz: 1. Şiirin estetik yönü ihmal edilmemiştir. 2. Kimi şekil
oyunlarına girişilmekle birlikte dönemi temsil edenleri sembolize eden kelime
ve kavramlar kullanılarak itirazî bir tavır takınılmıştır. 3. Protest bir yaklaşım şiir dilinin
imkanları ile sentezlenerek kullanılmıştır.
BU ANTOLOJİ…
Dönemin dinamik şiiri hakkında teorik cümleler kurmak yerine, işbu
antolojinin içeriğine göz gezdirmek daha öğretici olacaktır. Elinizdeki bu
antolojide yer bulan pek çok metinde de göreceğiniz üzere, dönem içinde
yazılmış metinlerde ele alınan konuları ve bu konular bağlamında dikkat çeken
motifleri dikkatlere sunmak daha yararlı olacaktır. Evet, işte 28 Şubat
postmodern ihanetini bir şekilde yansıtan şiirlerde öne çıkan konular:
Darbecilere duyulan öfke: Bu antolojide okuyacağınız pek çok metinde 28
Şubat’ın askeri ve sivil hainleri tel’in eden pek çok dizeyle
karşılaşacaksınız. Halktan, halkın inanç ve değerler manzumesinden nefret eden
cuntacı güruhlar, şairlerin hedefinde olmuştur. Şairler ihanet şebekesi
darbecileri dizeleriyle tahfif etmişler, ironi oklarıyla onları taciz
etmişlerdir. Bu noktada yer yer öfkeli dizeler kurulmuş, intikam duyguları öne
çıkmıştır…
İslam’a, Allah’a ve Peygamber’e saygısızlık edası takınan, toplu veya tek
tek insanî kişilikleri öteleyen söylemlerle çoklu menfi haller takınan hainler,
pek tabiidir ki onurlu şairlerin hedefine yerleşecekti.
Bu doğrultuda, şairlerimiz farklı kahramanlara atıf yaparak dik duruşlarını
sergilemişlerdir. Sözgelimi, İslâm tarihine yapılan atıflar, İslâm tarihindeki
kahramanlara yapılan telmihler bir hayli dikkat çekmektedir. Bunun gibi,
Türkiye’deki farklı darbe süreçlerine karşı dik duran kahramanlar da özellikle
zikredilerek, şairane övgülere mazhar olmuşlardır.
Sincan’da darbeci hainler tarafından halkımıza karşı yürütülen tanklar,
Sultanbeyli’de yerel yöneticilere ve halka reva görülen tutumlar, Malatya’da
öğrencilere uygulanan müdahaleler, darbeye iştirak eden basın yayın
kuruluşlarınca yapılan tahrikler, Cuma zulümleri, basılan ve kapatılan örgün
eğitim öğretim kurumlarının halleri, darbecilerin uşaklığını yapan sözde bilim
adamı, hukukçu, akademisyen, vb.’nin sefihlikleri… Elinizde tuttuğunuz
kitaptaki şiirlerde izlerine rastlayacağınız bazı konulardır.
Bunlar gibi, Beyazıt meydanı başta olmak üzere halk tarafından yapılan her
türlü mitingler, başörtüsü yasakları başta olmak üzere farklı tepkileri dile
getiren protesto eylemleri… Sözgelimi el ele zinciri eylemleri şairler
tarafından övgüyle karşılanmıştır.
Şairlerimiz, pek çok metinde ise sabra ve duaya dikkat çekmişler,
kendilerini alamadıklarında ise “âh” kapısını aralamışlardır.
Darbeci hainlerin oluşturduğu ortamın doğurduğu trajediler: Kamu
alanlarında ve özellikle okullarda yapılan zulümler, bunlara bağlı olarak
yaşanan kâbuslar, çile ve ıstıraplar… Bunlara bağlı olarak dayatılan ve
yaşatılan hayattan nefret etme… Bu çerçevede halkın psikolojisi o derece
bozulmuştur ki, pek çok insanımız yeniden hayata bağlanmak, yeni bir hayat
kurmak için göç edebileceği ülkeler aramış, vatanından iltica etmenin yollarını
aramıştır.
Üstteki son paragraftakine benzer edilgenlik ihtiva eden bir diğer husus,
halk tabakalarında ve kimi şairlerde görülen negatif (edilgen, sinik) durum ve
tutumlardır.
Şiir, her şeye rağmen geleceğe yönelik umudun ve güvenin özge sanatıdır.
Dolayısıyla, pek çok şiirde geleceğe yönelik umutların diri tutulduğu da
görülecektir.
Bu ve benzeri konulara bağlı olarak, 28 Şubat Direniş Şiirleri
Antolojisi’nde yer alan şiirlerde karşılaştığımız kelime, kavram ve motifler
haritasının dokümanını da buraya çıkaralım:
1000 yıl, Sincan, tank, kışla, asker, onbaşı, general, peruk, kesintisiz
eğitim, senfonik müzik, celp emri, cemse, irtica, mürteci, cop, robocop, resmi
geçit, esas duruş, hiza, uygun adım, marş, hazır ol, rap rap, kartel medyası,
semiren mafyalar, korku, direniş, mazlum, mitralyöz, ikna odası, tahammül,
sorgu, insan hakları, brifing, fişleme, tasfiye, ekonomik kriz, katsayı zulmü,
hınç, öfke, başörtüsü, milli şuur, milli direniş…
Sözümüzün bu noktasında 28 Şubat Direniş Şiirleri Antolojisi’nin kimi
teknik özelliklerine dair bilgiler sunalım:
Evet, Postmodern İhanet Darbesi’nin 20. Yılında hazırlanabilen bir antoloji
var elinizde. Hazırlayan olarak bizim 20 yıllık bir ukdemizin gerçeklik
dünyasına çıkışının bir ürünü…
Daha önce de konuyla ilgili birkaç makale yazmış birisi olarak, hep şunu
iddia etmiştik: Her ne kadar statüko mensubu edebiyat çevreleri tarafından tam
aksi ileri sürülse de, 28 Şubat dönemini dinamik bir yapı içerisinde ele alan
şiirler yazılmıştır. İşte bu iddiamızı şimdi ispatlamış olduk.
Kuşkusuz derdimiz kuru bir iddiadan ibaret değildi. Şu halde işbu yekûnun
asıl anlamı, karşılarındaki güç ne kadar hainane ve zalimane olursa olsun,
şairlerimizin bir şekilde muvafık kalabilme, dik durabilme ve hakikati söyleme
bahsinde cesur ve makul olabildiklerini göstermesidir.
Antolojiyi hazırlama sürecinde özellikle 1996-2003 yılları arasında
yayımlanan dergileri dikkate almaya çalıştık. Bunun dışında, bazı dergilerin
sonraki yıllarda yayımlanmış nüshalarını da dikkate almak durumundaydık. Çünkü,
konuyla ilgili kimi şiirler süreç içerisinde yayımlanma imkanı bulamamış,
özellikle 28 Şubat’ın sene-yi devriyelerinde dergilerde yer alabilmiştir. Bu
açıklamadan sonra, tamamı olmasa da, arşivimizde bulunan farklı nüshaları elimizden geçen dergiler şunlardır: Adam
Sanat, Akatalpa, Altınoluk, Arz, Aşiyan, Atika, Atlılar, Ay Vakti, Bedîiyyat,
Biat, Çınar, Çınar, Defter, Dergâh, Düşçınarı, E dergisi, Edebi Pankart,
Edebiyat Ortamı, Edebiyat ve Eleştiri, Edebiyat Yaprağı, Endülüs, Eylül, Fecre
Doğru, Genç Kardelen, Gerçek Hayat Gökçekimi, Gül Aydınlığı, Güneysu, Hazan, Hece, Hüner, Ihlamur,
İnsancıl, İnsan Saati, İpek Dili, İzdüşüm, Kafdağı, Kalemberk, Kalem ve
Onur, Karçiçeği, Kaşgar, Kavram Karmaşa,
Kertenkele, Kırağı, Kırkayak, Kırklar, Kırlangıç, Kilim, Kum Yazıları, Kültür
Dünyası, Likâ, Ludingirra, Martı, Merdiven, Mizan, Patlıcan, Polemik, Rayiha,
Rewzen, Seviye, Seyir, Şardağı, Şehrengiz,
Şiirli Çıkın, Tandır, Tasfiye, Taşra, Türk Edebiyatı, Tütün, Ülke, Ünlem,
Varlık, Virgül, Yaba, Yağmur, Yalnız Ardıç, Yansıma, Yedi İklim, Yeni Biçem,
Yeni Binyıl Şiir, Yitik Düşler…
Kuşkusuz dergilerin yanı sıra şairlerimiz konuyla ilgili şiirlerini
kitaplarına sonraki zamanlarda kitaplarına da aldılar. Doğal olarak
kaynaklarımız arasında şiir kitapları da yer alacaktı ve aldı. Bu anlamda,
tespit edebildiğimiz oranda, şiirleri hem yer aldıkları dergiler hem de
yayımlandıkları kitaplar bağlamında kaynaklandırmaya çalıştık.
Hatta, şiirlerin iki kaynak arasındaki farklılık gösteren durumlarını da
tespit etmeye çalıştık. Bunlardan tespit edebildiklerimizi kısaca metnin
altında belirtmeyi tercih ettik. Amacımız bir yandan yaptığımız çalışmayı
olabildiğince sahihleştirmek olduğu kadar, aynı oranda, bizden sonra bu konuya
eğilecek kişilere, özellikle de akademik dünyanın hasretle ve özlemle beklenen
araştırmacılarına kolaylık sunmaktı.
Antolojinin sonunda yer alan “Ekler” bölümünde bazı ilginç bilgileri içeren
metinler aldık. Dönemin edebî algılanış şekillerine dair ipuçları sunacak olan
bu bölümün de ilginizi çekeceğini düşünüyoruz.
Evet, 20 yıllık bir gecikmeyle de olsa, 15 Temmuz Direniş Şiirleri
Antolojisi’nden sonra gün yüzüne çıkabilen 28 Şubat Direniş Şiirleri
Antolojisi’nin, gerek kültür, sanat, edebiyat ve şiir dünyasına, gerekse
Türkiye’nin bir hayli zafiyetler taşıyarak bugünlere gelebilmiş her türlü
hayatî alanlarına yeni ufuklar sunacağını ümid ediyorum.
Başta şairlerimiz olmak üzere, işbu çalışmaya katkı sunan herkese sonsuz
teşekkürlerimi sunuyorum.
Bursa, 15 Şubat 2017
Kaynak: Darbeye Direnen Şiirler-28 Şubat Direniş Şiirleri Antolojisi, (Haz. Cevat
Akkanat), Bursa Büyükşehir Belediyesi Yay., Bursa, 2017.
İLGİLİ BAZI LİNKLER:
28 ŞUBAT'A DİRENEN ŞİİRLER
28 ŞUBAT DİRENİŞ ŞİİRLERİ ANTOLOJİSİ
CEVAT AKKANAT İLE 28 ŞUBAT ŞİİRLERİ ÜZERİNE
İLGİLİ BAZI LİNKLER:
28 ŞUBAT'A DİRENEN ŞİİRLER
28 ŞUBAT DİRENİŞ ŞİİRLERİ ANTOLOJİSİ
CEVAT AKKANAT İLE 28 ŞUBAT ŞİİRLERİ ÜZERİNE
1 yorum:
Eline sağlık, düşünce adamı, güzel insan, Cenabı Allah çalışmalarının bereketini artırsın inşallah.
Yorum Gönder