oturup ağlaştık üç gün
üç gece.
sonra...
çıktık en son bitirdiğimiz yapının
en ucuna, en tepesine
biz, inşaat işçileri, hepimiz:
temelciler, demirciler, duvar örücüleri
ve incecik bütün işçiler
sıvacılar, boyacılar, terleyen bedenler
sefil serseriler
- açız biz!
- sebiliz!
- serseriyiz!
- tembel değiliz ama, değiliz!
- peki neden böyleyiz?
işte
üç gün üç
gece
sonra bıraktık ağlamayı
ve orada
bulunduğumuz
dorukta:
ahhhhh, dedik şimdi birer genç
olsaydık da mesela
onsekiz yaşlarında
kızlar sarışın
kızgın yaz güneşine karşı açtığımız şu
gövdelerimizde...
düşünün hele:
eritseydi bizi
yanar mıydık?!
- yanardık!
- yoooo, benzemezdi şu halimize!
- bir başka yanardık!
- yanmak denmezdi buna!
- zevkli bir şey olurdu!
- zevk, aaaaaaaah!
oysa bakın şu yoksunluğumuza, dedi
oradan, kanadından yapının, uçacak gibi
kesik kollu
sıvacı çırak...
boyacı çırak:
burnum!
nefes alamıyorum!
diye ünledi, kükredi.
ve biz, hepimiz,
baktık ki olmayacak
dikildik ve
dedik:
- hani kollarımız?
- hani kollarımız?
- burunlarımız?! burunlarımız?!
ve haykırıp dağlara
dövüştük üç gün
üç gece.
İzmir, 1987
(Korku Islığı’ndan)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder