11 Şubat 2019 Pazartesi

İNCİL’DEN KİLİSE’YE İLHAN BERK

İlhan Berk şiirinin ana kaynakları arasında Hıristiyanlığa mahsus unsurlar önemli yer tutar. O bunları, başta mensur eserlerinde olmak üzere, pek çok kez deklare etmiştir. Şimdi bunlardan bir seçme yaparak, şairin dünyasını net bir şekilde görelim:

Kitab-ı Mukaddes, İlhan Berk’in kaynaklardan birisidir. El Yazılarına Vuruyor Güneş adlı kitabında yer alan “Kutsal Betik” adlı yazısında bu kaynaktan nasıl faydalandığını hayranlıkla anlatır.

Bu bağlamda 13 Eylül 1955 tarihinde yazılmış bir günlük metni de oldukça önemlidir:  “Hemen hemen bütün bir hafta Kutsal Kitabı bir onu okudum. Bu kez Türkçesinden okudum. Bir deftere sevdiğim yerleri de yazdım. (…) İncil, büyük, çok büyük bir kitap. Bir destan biçimi var. Serüvenleri, kişileri, dili, anlatısı bunu iyice duyuruyor. Büyük bir yapıt bence. Şimdi onbeş yıl oluyor, biçimi, ilk biçimi sarmıştı beni. Onun biçimi bana güven verir.”
 
İlhan Berk, Şairin Toprağı adlı kitabındaki “Bir Ulunun Yaşamı Üstüne Konuşmalar” başlıklı tafsilatlı yazısında ise aynı hususu şöyle dile getirir:“Bir zamanlar Kutsal Betik’in diline, anlatışına vuruldum, elimden uzun yıllar bırakmadım onu. Galile Denizi’nin dili aşağı yukarı onunla kuruldu diyebilirim.”

Kitab-ı Mukaddes gibi, Hıristiyanlığın bir başka simgesi kilise de İlhan Berk’in mensur eserlerinde büyük yer tutar. Sözgelimi Kanatlı At adlı kitabında yer alan ve 1992’de Orhan Koçak tarafından yapılan bir mülakatta, Saint Antuan’ın Güvercinleri şiirini yazarken izlediği metodu anlatır ve “Saint Antuan’ın Güvercinleri’ni yazarken kiliseye gittim, oralarda dolaştım. Benim için çok değişikti.” der.

El Yazılarına Vuruyor Güneş dikkatle incelendiğinde, bir kiliseler geçidiyle karşılaşırsınız. Kiliselerle birlikte Hz. İsa, kardinaller, papazlar, mum yakmalar ve başka ritüeller…

Sözgelimi, 12 Nisan 1964 tarihli günlüğünde, Fransa’nın Ortaçağ’dan kalma unsurları bulunan Avignon’dadır şair. Burada Papalar Şatosu’nun mimari yapısına dikkat kesilen İlhan Berk,  sözü papalara, şatolara, kiliselere ve başka şeylere getirir: “Ben yalnız krallar, beyler, derebeyleri korkar sanırdım. Papaların da korktuğunu Papalar şatosunu gördükten sonra anladım. (…) Dünyanın beş büyük Papası yan yana yatıyordu. Beş Papanın yüzlerine baktım. En çok V. Clément’ı, Jean’ı sevdim. Dünyanın en güzel freskleri burada.”  İlhan Berk, “Papa” edebiyatına aynı tarihli (12 Nisan) bir diğer günlüğünde de devam eder.

İlhan Berk, 6 Haziran 1964 tarihli günlüğünde bu kez bir Yunan kilisesindedir. Orada tuttuğu günlükten bahseder. Fakat şair önce bir kardinalin vaazını dinlemiştir. 1969’da ise bu kez Yugoslovya’da bir kiliseyi ziyaret etmiştir: “16 Nisan, Dubrovnik” tarihli günlüğünde kilise ziyaretini şöyle anlatır: “Saat 08.00. İlk kiliseye girdim, Place’e bakıyor. (…) Dipte bir yer bulup oturuyorum. Bakıyorum; temiz ve aydınlık bir kilise.” Dubrovnik’teki kiliseleri anlatımı 17 Nisan’da da sürer: “Bir tepeden Dubrovnik’e bakıyorum. Surları, burçları, mazgalları, kiliseleri, çatıları, cânım çatıları görüyorum. (…) St-Blaise kilisesine giriyorum. İnce iki sarı mum alıp yakıyorum.”  “Roma, 1969” başlığı altındaki günlüğünde de kilise ve papazlara geniş yer ayırmıştır İlhan Berk
.
İlhan Berk’in kiliseleri sadece yurtdışından değildir. 1977’nin 23 Kasım’ında “Ezra Pound” başlığı altında günlüğünde Bodrum’daki küçük bir kiliseden bahsederken orada nasıl çalıştığını şevkle anlatır: “Halikarnassos’un Meteoroloji tepesindeki küçük kilisede çalışmaya gittim. Rumlardan kalan küçük bir kilise bu. Nusret Baban, oteli kilisenin bulunduğu yere kurdururken, onu yıktırmadı, olduğu gibi onartıp korudu. Ben bu küçük kiliseyi çok seviyorum; onun için de içini boyamaya başladım. Hem ben kiliseleri hep sevmişimdir. Yabancı ülkelerde görmek istediğim yerler ilkin eski mahallelerde kiliseler olmuştur hep. Girdiğim her kilisede de bir mum yakar öyle çıkarım. Bu yaz başladım kiliseyi resimlemeye. Birçok kilise resimlerini inceledim. (…) Böyle başladım bu işe. Şimdiye değin çarmıhtaki İsa’yla bir aziz, bir havari, bir melek resmi yaptım. (…) Havalar elverdikçe yazmak da elimden tutmadıkça, dahası sıkıldıkça sürdürmek istiyorum bu işi.”

İlhan Berk’in kiliselerle ilgili anlatımları, onun hayallerindeki meslekle de uyum içindedir. Bunu, İnferno adlı kitabında yer alan ve “Bir Soruşturmaya Yanıt” başlığı altında sunulan tabloda görebiliriz. Tevfik Fikret’le İlhan Berk’in bazı konulardaki mukayeselerinden oluşan tablo oldukça dikkat çekicidir. Burada  “Hülya-ı saadetim” maddesinin karşısında Fikret’in cevabı “Ayestefanos’ta bir küçük ev (Planı cebimde)” şeklinde kaydedilmişken,  İlhan Berk’in cevabı “Bir keşiş hayatı”  şeklindedir.

Artistik bir yaklaşımla olsa da, keşiş hayatı yaşamak içinde bir ukde olarak yaşayan İlhan Berk, İstanbul’un bazı semtleri bağlamında, yaşadığı coğrafyanın İslâm öncesi dönemlerini de tahassürle yâd etmektedir. Kanatlı At kitabında yer alan bir mülakatta şunları söyler: “Galata ile Pera bir kentin (Fethedilmeyen İstanbul’un) çizgi dışı bir topografyasıdır. (…) Öte yandan, ‘anlamsal düzeyde’ ise bir imparatorluğun (haraç ve talan imparatorluğunun) çok özel bir tarih kesitidir de bu. Bu anlamda siyasal, toplumsal bir topografya da çizer. Ben hem Galata’ya hem de Pera’ya daha çok bu gözle baktım. Özeklikle de İstanbul’un ayrıcalıklı bir bölgesi gibi görmekte direndim. (…) Pera bir azınlık kalesidir çünkü.” İlhan Berk’in fetih ve sonrası İstanbul’dan ziyade “ilk İstanbul”a sahip çıkar bir görünüm sergilemesi, dünyasıyla ilgili ipuçları önemli ipuçları vermektedir.

Peki, Hıristiyanlık mefhumlarıyla ve özellikle de kiliseyle bağı oldukça sağlam olan İlhan Berk’in camiyle irtibatı nedir? Bunu bir ölüm hadisesi üzerinden inceleyebiliriz. İlhan Berk, El Yazılarına Vuruyor Güneş’teki “7 Aralık” (1977) tarihli günlüğüne “Sait Kaptan” başlığını atar. Bu başlık altında arkadaşı Sait Kaptan’ın vefatından bahseder. Şair, cenazeye katılmıştır. Fakat cami kapısına kadar: “Sait Kaptan’ın tabutuyla ben camiye değin gittim. Camiye gelince de ayrıldım. Sanki işim bu kadarmış gibi. Sevgili Sait Kaptan!”

Hiç yorum yok: