19 Şubat 2019 Salı

İLHAN BERK’E GÖRE İKİNCİ YENİ’NİN YERDEN BİTMELERİ

Son yarım yüzyılın en çok konuşulan şiiri olmakla birlikte, İkinci Yeni hakkında aydınlığa kavuşmadık pek çok husus vardır. Üstelik aşağı yukarı on yıldan beri onlarca tez hazırlanmış, kitap yazılmıştır İkinci Yeni’yle ilgili; ama bunların genelinde, derinlere inmek yerine kabukta gezinmek tercih edilmiştir. Diğer bir ifade ile, bizzat ana bir kaynak olarak topluluğu oluşturan şairlerin yapıp ettiklerine, yazıp söylediklerine müracaat etmek varken, tanıkların gözlemlerine itimat edilmiştir.   

Bir yazımızda, Cemal Süreya’nın toplu bir adlandırmaya nasıl karşı çıktığını birinci ağızdan delil sunarak göstermiştik. Bu yazımızda bunun tam tersi bir yaklaşımı, kendisine yaslanarak İlhan Berk’le örneklendireceğiz. O, İkinci Yeni adlandırmasına fena halde sarılır.

Bu sarılma pek çok İlhan Berk metninde kendisini gösterir. Fakat biz en başta 1992’de Orhan Koçak ile İskender Savaşır’a verdiği mülakatta söylediklerini gündeme taşıyacağız. İlk kez Metis Dergisi’nde yayımlanan bu mülakat daha sonra şairin Kanatlı At (YKY, İst., 1994, s. 151-166) adlı kitabında yer almıştır. Şair bu mülakatın daha ilk sorusuna verdiği cevapta, İkinci Yeni’nin kendisiyle birlikte sahne aldığını dile getirir. Şairin bu söylemine başka yerlerde de rast geliriz, fakat bu metinde onun cümlelerini ilginç kılan şeyler vardır: “Galile Denizi gerçi 1958’de yayımlandı, ama ben 1954’te söze dayalı şiire karşı yazmaya başlamıştım. ‘Saint-Antoine’ın Güvercinleri’ de bunun ilk muştusuydu. Yenilik dergisinde 1954’te yayımlandığında Naim Tiralı bu şiiri o güne değin yayımlanan şiirin dışında bir şiir diye tanıtıyordu. Bunu izleyen şiirler Yeditepe’de çıkmaya başladı. Ben sonradan bu şiirlerimi Pazar Postası’nda yayımlamaya başladığımda birden çoğaldığımızı gördüm: Edip Cansever, Turgut Uyar, Cemal Süreya yerden biter gibi bitti.” (s. 151)

Gözümden kaçmış olabilir mi bilmem, şimdiye kadar İlhan Berk’in bu cümlelerine itiraz eden birisine rastlamadım. Buna göre, İkinci Yeni’nin öncüsü, ilk şairi sayacağımız kişi tabii olarak İlhan Berk’tir. Gerçi topluluğa 19 Ağustos 1956 tarihli Son Havadis Gazetesi’nde “İkinci Yeni” başlıklı yazısıyla isim veren Muzaffer Erdost, orada dönemin yeni şiirindeki bir takım özelliklerden bahsederken, bu şiirin temsilcileri olarak sırasıyla Turgut Uyar, İlhan Berk, Cemal Süreya, Ece Ayhan, Tevfik Akdağ, Yılmaz Gruda isimlerini sayar. Hatta Erdost, yazısını İlhan Berk’ten iki, Turgut Uyar’dan bir örnek metin sunarak tamamlar. Bu örneklendirme durumundan yola çıkarak diyebiliriz ki Erdost’un İkinci Yeni öncüsü de İlhan Berk’tir.

Diyelim ki Muzaffer Erdost’un yargısını muğlak buldunuz, fakat Ece Ayhan’ınkisi net. Ece Ayhan, Aynalı Denemeler (YKY, İst., 1995) adlı kitabındaki “Belli Kırık Yanları Var” başlıklı İlhan Berk portresine –ki yazının bazı satırları İlhan Berk hakkında olumsuz yargılar taşır- şu cümleyle girer: “İlhan Berk başlangıçta İkinci Yeni’yi çok etkiledi. Hatta moral de verdi.” (s. 46)

İlhan Berk’in İkinci Yeni’ye sahip çıkmasının yegâne sebebi bu öncülük durumu olabilir. Bunu yazımızın başında kaynak olarak kullandığımız mülakatın devamında görür gibiyizdir. İskender Savaşır’ın “Biraz da sizin İkinci Yeni içindeki özel durumunuzdan konuşalım.” şeklindeki telkinine İlhan Berk, “Saint-Antoine’ın Güvercinleri” başlıklı şiirinden başlayarak ayrıntılı bir cevap verir. O dönemde üzerinde olan Apollinaire ve Mallarmé etkisinden bahseder. Yenilik ve sonra da Yeditepe dergilerine nasıl girdiğini anlatır. Bu arada başka şairler de kendisi gibi yazmaya başlamıştır: “… o arada birdenbire Cemal Süreya’nın ‘Aslan Heykelleri’ ve Edip’in şiirleri de böyle bir değişik çıkmaya başladı. Biz orada (Yeditepe’de- C.A) yeni bir şiirin temsilcileriydik. Fakat asıl netlik Ankara’dayken oldu. Her gün Muzaffer Erdost’la beraberiz. Ona da bir dergi verdiler. Zaten Cemal de onun arkadaşıydı. O da bir şiirini bir dergiye yazmıştı, ama biz görmemiştik, duyduk… O şiir hemen bizim kulağımıza geldi. Bizim dediğimiz Turgut Uyar ve ben. Ankara’da iki kişiydik. O şiiri de hani ‘Ha ha ha’ diye başlayan şiiridir. Bizim ilgimizi çekti. Bu arada bir gün dergiye ‘Elişi Tanrısına Mektup’ diye bir şiir gelmiş. Muzaffer’e bu şiirin kime ait olduğunu sordum, bilmediğini söyledi. Şiir Ece Ayhan’a aitmiş. İşte dediğim gibi yerden bitercesine çoğaldı. Sonra ben bu işin savunmasına geçtim. Sedat Simavi Yayınları’ndan çıkacak kitapta göreceksiniz. / Her yerde konferanslar vermeye başladım.” (Kanatlı At, s. 158)

Belirttiğimiz gibi, İlhan Berk bu İkinci Yeni babalığını başka yerlerde de haklı olarak anlatır. Poetika (YKY, İst., 1997)’da, Şairin Toprağı (Simavi Yayınları, İst., 1992)’nda, diğer mensur eserlerinde. Fakat, İkinci Yeni’yle İlhan Berk’i özdeş kılan, neredeyse İlhan Berk’e “İkinci Yeni mi? İkinci Yeni benim” (Onun “Gelenek mi? Gelenek benim!” -Kanatlı At, s. 14- cümlesinden ilhamla) dedirtir nitelikteki yazısı Şairin Toprağı kitabındaki “İkinci Yeni’nin İlkeleri ya da Salt Şiir” (s. 93-115) başlıklı yazıdır. Peki İlhan Berk’i ve İkinci Yeni’yi anlamak için yeterli midir bu yazı? Genel geçer okuru bir tarafa bırakalım, İkinci Yeni üzerinden bir şeyler yapıp etmeye niyetlenenler elbette İkinci Yeni’cilerin bütün yazıp çizdiklerine dikkat kesilmeliler…

Bizim İkinci Yeni hakkında zaman zaman burada ele aldığımız ayrıntıları da kaçırmasın böyleleri...

(İlk kez 23 Ağustos 2012'de Milli Gazete'de yayımlanmıştır.)

1 yorum:

Seyyit Nezir dedi ki...

Üstünde durulması gereken bir değerlendirme... Bu arada anımsatmadan edemeyeceğim: YAZKO Edebiyat dergisinin bir sayısında (Ağustos 1983, S: 3) İlhan Berk şiiri için benim de bir yazım vardır.
Seyyit Nezir