Son yarım yüzyılın en çok konuşulan şiiri olmakla birlikte, İkinci Yeni
hakkında aydınlığa kavuşmadık pek çok husus vardır. Üstelik aşağı yukarı on yıldan
beri onlarca tez hazırlanmış, kitap yazılmıştır İkinci Yeni’yle ilgili; ama
bunların genelinde, derinlere inmek yerine kabukta gezinmek tercih edilmiştir.
Diğer bir ifade ile, bizzat ana bir kaynak olarak topluluğu oluşturan şairlerin
yapıp ettiklerine, yazıp söylediklerine müracaat etmek varken, tanıkların
gözlemlerine itimat edilmiştir.
Bir yazımızda, Cemal Süreya’nın toplu bir adlandırmaya nasıl
karşı çıktığını birinci ağızdan delil sunarak göstermiştik. Bu yazımızda bunun
tam tersi bir yaklaşımı, kendisine yaslanarak İlhan Berk’le örneklendireceğiz. O,
İkinci Yeni adlandırmasına fena halde sarılır.
Bu sarılma pek çok İlhan Berk metninde kendisini gösterir. Fakat biz en
başta 1992’de Orhan Koçak ile İskender Savaşır’a verdiği mülakatta
söylediklerini gündeme taşıyacağız. İlk kez Metis Dergisi’nde yayımlanan bu
mülakat daha sonra şairin Kanatlı At (YKY, İst., 1994, s. 151-166) adlı
kitabında yer almıştır. Şair bu mülakatın daha ilk sorusuna verdiği cevapta,
İkinci Yeni’nin kendisiyle birlikte sahne aldığını dile getirir. Şairin bu
söylemine başka yerlerde de rast geliriz, fakat bu metinde onun cümlelerini
ilginç kılan şeyler vardır: “Galile Denizi gerçi 1958’de yayımlandı, ama ben
1954’te söze dayalı şiire karşı yazmaya başlamıştım. ‘Saint-Antoine’ın
Güvercinleri’ de bunun ilk muştusuydu. Yenilik dergisinde 1954’te
yayımlandığında Naim Tiralı bu şiiri o güne değin yayımlanan şiirin dışında bir
şiir diye tanıtıyordu. Bunu izleyen şiirler Yeditepe’de çıkmaya başladı. Ben
sonradan bu şiirlerimi Pazar Postası’nda yayımlamaya başladığımda birden
çoğaldığımızı gördüm: Edip Cansever, Turgut Uyar, Cemal Süreya yerden biter
gibi bitti.” (s. 151)
Gözümden kaçmış olabilir mi bilmem, şimdiye kadar İlhan Berk’in bu
cümlelerine itiraz eden birisine rastlamadım. Buna göre, İkinci Yeni’nin öncüsü,
ilk şairi sayacağımız kişi tabii olarak İlhan Berk’tir. Gerçi topluluğa 19
Ağustos 1956 tarihli Son Havadis Gazetesi’nde “İkinci Yeni” başlıklı yazısıyla
isim veren Muzaffer Erdost, orada dönemin yeni şiirindeki bir takım
özelliklerden bahsederken, bu şiirin temsilcileri olarak sırasıyla Turgut Uyar,
İlhan Berk, Cemal Süreya, Ece Ayhan, Tevfik Akdağ, Yılmaz Gruda isimlerini
sayar. Hatta Erdost, yazısını İlhan Berk’ten iki, Turgut Uyar’dan bir örnek
metin sunarak tamamlar. Bu örneklendirme durumundan yola çıkarak diyebiliriz ki
Erdost’un İkinci Yeni öncüsü de İlhan Berk’tir.
Diyelim ki Muzaffer Erdost’un yargısını muğlak buldunuz, fakat Ece
Ayhan’ınkisi net. Ece Ayhan, Aynalı Denemeler (YKY, İst., 1995) adlı
kitabındaki “Belli Kırık Yanları Var” başlıklı İlhan Berk portresine –ki
yazının bazı satırları İlhan Berk hakkında olumsuz yargılar taşır- şu cümleyle
girer: “İlhan Berk başlangıçta İkinci Yeni’yi çok etkiledi. Hatta moral de
verdi.” (s. 46)
İlhan Berk’in İkinci Yeni’ye sahip çıkmasının yegâne sebebi bu öncülük
durumu olabilir. Bunu yazımızın başında kaynak olarak kullandığımız mülakatın devamında
görür gibiyizdir. İskender Savaşır’ın “Biraz da sizin İkinci Yeni içindeki özel
durumunuzdan konuşalım.” şeklindeki telkinine İlhan Berk, “Saint-Antoine’ın
Güvercinleri” başlıklı şiirinden başlayarak ayrıntılı bir cevap verir. O
dönemde üzerinde olan Apollinaire ve Mallarmé etkisinden bahseder. Yenilik ve
sonra da Yeditepe dergilerine nasıl girdiğini anlatır. Bu arada başka şairler
de kendisi gibi yazmaya başlamıştır: “… o arada birdenbire Cemal Süreya’nın
‘Aslan Heykelleri’ ve Edip’in şiirleri de böyle bir değişik çıkmaya başladı.
Biz orada (Yeditepe’de- C.A) yeni bir şiirin temsilcileriydik. Fakat asıl
netlik Ankara’dayken oldu. Her gün Muzaffer Erdost’la beraberiz. Ona da bir
dergi verdiler. Zaten Cemal de onun arkadaşıydı. O da bir şiirini bir dergiye
yazmıştı, ama biz görmemiştik, duyduk… O şiir hemen bizim kulağımıza geldi.
Bizim dediğimiz Turgut Uyar ve ben. Ankara’da iki kişiydik. O şiiri de hani ‘Ha
ha ha’ diye başlayan şiiridir. Bizim ilgimizi çekti. Bu arada bir gün dergiye
‘Elişi Tanrısına Mektup’ diye bir şiir gelmiş. Muzaffer’e bu şiirin kime ait
olduğunu sordum, bilmediğini söyledi. Şiir Ece Ayhan’a aitmiş. İşte dediğim
gibi yerden bitercesine çoğaldı. Sonra ben bu işin savunmasına geçtim. Sedat
Simavi Yayınları’ndan çıkacak kitapta göreceksiniz. / Her yerde konferanslar
vermeye başladım.” (Kanatlı At, s. 158)
Belirttiğimiz gibi, İlhan Berk bu İkinci Yeni babalığını başka yerlerde de haklı
olarak anlatır. Poetika (YKY, İst., 1997)’da, Şairin Toprağı (Simavi Yayınları,
İst., 1992)’nda, diğer mensur eserlerinde. Fakat, İkinci Yeni’yle İlhan Berk’i
özdeş kılan, neredeyse İlhan Berk’e “İkinci Yeni mi? İkinci Yeni benim” (Onun “Gelenek
mi? Gelenek benim!” -Kanatlı At, s. 14- cümlesinden ilhamla) dedirtir
nitelikteki yazısı Şairin Toprağı kitabındaki “İkinci Yeni’nin İlkeleri ya da
Salt Şiir” (s. 93-115) başlıklı yazıdır. Peki İlhan Berk’i ve İkinci Yeni’yi
anlamak için yeterli midir bu yazı? Genel geçer okuru bir tarafa bırakalım,
İkinci Yeni üzerinden bir şeyler yapıp etmeye niyetlenenler elbette İkinci
Yeni’cilerin bütün yazıp çizdiklerine dikkat kesilmeliler…
Bizim İkinci Yeni hakkında zaman zaman burada ele aldığımız ayrıntıları da
kaçırmasın böyleleri...
(İlk kez 23 Ağustos 2012'de Milli Gazete'de yayımlanmıştır.)
1 yorum:
Üstünde durulması gereken bir değerlendirme... Bu arada anımsatmadan edemeyeceğim: YAZKO Edebiyat dergisinin bir sayısında (Ağustos 1983, S: 3) İlhan Berk şiiri için benim de bir yazım vardır.
Seyyit Nezir
Yorum Gönder