Gelenek ve İkinci Yeni, Şiirin Şiddeti, Şiirin İpek Sesi hemen usuma gelenler.
Şiirin İpek Sesi üzerinde durmak isterim.
Belleğim yanıltmıyorsa, Akkanat’ı oradaki yazılarıyla tanımıştım. 1994
yılının Mart ayında yayımlanmaya başlayan Kırağı Şiir Dergisi’nde
yayımlanıyorlardı ve ilgi görüyorlardı.
Asıl değineceğim ise ilk kez 2002 yılında basılan kitabı Tan Tan Traska!
Tan Tan Traska’daki şiirlerde dize dizilişi bakımından Rus şair Vladimir
Mayakovski söyleyişi gördüm. Bir de Nazım Hikmet.
İlgi uyandıran bir ad. Sanıyorum ki taşıdığı anlamı az kişi biliyordur. Ben
de bilmiyordum.
Kitabın girişindeki bilgiden öğrendim.
Saklambaç oyununa benzer bir oyun. Saklanan ve aranan. İkiye ayrılan çocuk
topluluğundan biri saklanır, diğer topluluğun bireyleri onları ararmışlar.
Adının anlamını öğrenince çocuk duyarlığıyla yazılmış şiirlerle
karşılaşacağı sanısına kapılabilir insan.
Öyle değil.
“Ben buradayım!” diyor Şair şiirleriyle. İlk kez söylemiyor bunu.
1997 yılında Kara Oyun’la, 1998 yılında Güz Klasiği’yle, 2000 yılında Sen
Bir Sevda Ağacısın Türküler Büyütür Yüzün adlı şiir kitaplarıyla dillendirmişti
varlığını.
Varlığını belli etmek, yerini belli etmek; bulunmayı, görülmeyi, söylemeyi
istemek demek oluyor.
Saklanmak, gözükmemek güvenli ancak sıkıcı. Güven içindeliği merkeze
oturtanlar öyle ortalığa haykıran birini yadırgarlar kuşkusuz: “biliyorum/
aklınız almıyor/ aklınızın ermediği işleri yapan/ bir şaşkınım ben”.
Kendini bir şeye, bir kişiye, bir topluluğa sorgusuz adayanlara gıpta
edesim gelir bazen. Rahattırlar. Onlar için düşünen karar veren biri ya da
birlileri var! Kafalarını karıştıracak şeylerden uzak dururlar! Akkanat gibi
kıvranmazlar: “inançsız bir ben/ karşınızda/ inançsız her şeyinize”.
Tamam ama ya yanılıyorlarsa, ya yanlıştalarsa, ya kullanıyor, kullandırıyor
ve kullanılıyorlarsa! Vay o bağlının hâline…
Boş ver öyle rahatı. Rahatsızlık iyidir öylesinden.
Şair zaten hoşnut kendi durumundan; “mutsuz/ olan sizlersiniz” diyor,
“bungun ve umarsız/ sizsiniz elbet”.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder