Ülkü Tamer’in
gelenekle ilgisi sözkonusu edildiğinde, dikkatler
sürekli olarak onun halk şiiriyle kurduğu köklü bağlantıya çekilir. Sözgelimi Enis
Batur, onun da Cemal Süreya gibi, ‘Türk
halk şiiriyle yapıcı, kan dolaşımını hızlandırıcı bir ilişkiye’[i]
girdiğini kaydeder. Mehmet Can Doğan ise, aynı bağa, onun şiirlerindeki şekil
unsurlarını incelerken değinir. Buna göre, şairin ‘hece ölçüsüne ve halk şiirinin bazı biçimlerine gösterdiği ilgi’,
onu ‘İkinci Yeni’nin diğer şairlerinden
ayıran en önemli özellik’[ii]tir. “Mani, türkü deyişme, ağıt gibi şiir
biçimlerini deneyen şair, bu biçimleri kendi edasıyla yenilemiştir.”[iii] Orhan
Kahyaoğlu da Ülkü Tamer’i, ‘yerel
kavramların tadını şiirinde yine de en iyi kullanan şairlerden biri’[iv] olarak
anar. Bu özellik, onun Halk şiirine vakıf oluşundan ötürüdür. Zaten yazısının
devamında da ‘Yerellik değil, folklorik’ şeklinde bir açıklama yapar: “İlk beş kitabında reel hayata, folklöre,
somut göndermelere hiç yüz vermeyen Tamer şiiri, bazen şiirini moderniteden
uzaklaştırıp, gelenekle, Anadolu geleneğiyle çokça içiçe sokmuştur. Somut bir
yörenin dünyası, duyargalarında gezinir. Bu, kendi özel geçmişinin kopmaz
parçası olan Gaziantep’tir.”[v]
Şiir üzerine yazı yazmaktan ve şiir
hakkında konuşmaktan hoşlanmadığını bir vesileyle[vi]
söyleyen Ülkü Tamer’in pek tabii
olarak gelenek üzerine neler düşündüğünü şiiri dışındaki verilerden yeterince
öğrenemiyoruz.
Bu yüzden, gelenekle ilgili olarak
Ülkü Tamer’in tespit edebildiğimiz düşünceleri, birkaç kaynaktan ibaret
kalacak. Bunlardan ilki, bir röportajda verdiği bazı ipuçlarından oluşur. Buna
göre, şair, eserlerinde görülen halk şiiri özelliklerini, önce mahalli çevreye,
doğup büyüdüğü Gaziantep’e, sonra da müzik sektörüne bağlar: “Ben şiirde Antep’e dönünce ister istemez
halk şiirine biraz daha yaklaştım. Biraz onu aradım. Tabii bir ara da Zülfü
Livaneli’ye o dönemlerde çok şarkı sözü de yazıyordum. Onların da vezinli
kafiyeli olması gerekiyordu. ‘Güneş Topla Benim İçin’, ‘Selam Olsun’ gibi.
İster istemez onlar da vezinli kafiyeli oldu. Ama tek neden o değil. Halk
şiiriyle ilgileniyorsanız onun belirli kuralları var. O kurallar içinde
oynamanız gerekiyor.”[vii] Ülkü
Tamer, başka bir konuşmasında da ‘ölçülü
uyaklı’ sözlerin önemini
vurguladıktan sonra, bazı şiirlerini Karacaoğlan ve Yunus Emre’nin şiirlerinden
‘yola çıkarak’ yazmış olduğunu
belirtir.[viii]
Şairin gelenekle ilgili görüşlerini
dile getirdiği bir başka metin ise, bir gazete fıkrası niteliğindedir. Ülkü
Tamer, “Önce Araçlarınızı Tanıyın”[ix]
başlıklı yazısında, Attila İlhan’ın bir dergiye verdiği gelenekle ilgili cevaba
değinir ve onu ‘haklı’ bulur.
Ardından, kendi görüşlerini sıralar: “Gençler
arasında şiir geleneğimizi, eski şairlerimizi, vezni, kafiyeyi bilenler var
elbet. Yazdıklarından da belli oluyor bu. Ama çok kişi, birçok konuda olduğu
gibi, yaptığı işi kendisiyle başlatıyor./ İmzalarını ilk gördüğüm bazı şairlere
bakıyorum. Pırıltılar taşıyorlar, kişilik belirtileri var. Ama orada kalacakları belli. Çünkü
şiirimizi bilmiyorlar. Şiirin temel araçlarını bilmiyorlar. Kimi vezinle
yazmaya özeniyor, vezin nedir bilmiyor. Kimi kafiye tutturmaya özenmiş,
kafiyenin temel ilkelerinden habersiz, ‘geliyorum’ ile ‘gidiyorum’u kafiye
sanıyor. (...) Keser kullanmayı bilmeyen bir marangoz düşünülebilir mi? Kamerasını tanımayan bir görüntü yönetmeni? Eline
steteskop almamış bir doktor? Bir işe soyunacaksanız, önce o işin temel
özelliklerini, araçlarını, o araçların nasıl kullanılacağını öğreneceksiniz.
Sonra isterseniz bırakırsınız o araçları, kendi araçlarınızı yaratırsınız. Ama
önce öğreneceksiniz.”
Ülkü Tamer’in, gelenekle ilgili dile
getirdiği başka bir düşüncesine rastlayamadığımızı belirtelim.
Ülkü Tamer’de Divan Şiiri Etkisi Yok
mu?
Yanardağın Üstündeki Kuş[x] isimli toplu şiir kitabını ana
malzeme alarak bu çalışmamıza konu yaptığımız Ülkü Tamer, Divan şiirine, özellikle de bu şiirin şekil
unsurlarına karşı fazla bir yakınlık kurmuş değildir. Öyle ki, şairin bu yöne
dönük az sayıdaki yakınlaşması, sadece beyit esasını kullanma tarzındadır. Örneğin
onun şiirlerinden “Bir Anı” (s. 67)
tek beyitten oluşurken, “Aziz Nesin İçin” (s. 163), “Halikarnas Balıkçısı İçin” (s. 169) ve “Tabiatın Bahçeden Görünüşü” (s.174)
başlıklı şiirleri ikiliklerle örülmüştür. Fakat bu kullanımların geleneksel bir
ağırlık taşıdığını söyleyemeyiz. Fikir vermesi amacıyla, “Halikarnas Balıkçısı İçin” şiirini
sunuyoruz:
“Kayrak
taşlarından yontulmuş
saçları ve merhabası
Bir yıldız yangını deniz debinde
gözleri ve kelimeleri.
Orfozun içindeki mücevher
yüreği ve sürgünü.”
Ülkü Tamer’de Halk Şiiri
a. Dörtlük Nazım Birimi
Ülkü Tamer, İkinci Yeni şairleri
arasında, dörtlük birimiyle yazdığı şiirler bakımından ayrı bir konuma
sahiptir. Şairin dörtlük birimini kullanarak oluşturduğu metinler şöyle
sıralanabilir:
“Kan”
(s. 41), “İntihar Anlaşması” (s. 42), “Yaprak Ağacı” (s. 46), “Arsenik Koydum Biraz” (s. 47), “Ben
Var Ölmek” (s. 48), “Balad”
(s. 49), “Konuşma”(s. 52), “Horoz’a
Binen Atlı” (s. 53), “Tavşan Tüylü
Tavşan” (s. 54), “Akvaryum” (s.
55), “Derin Mavi Tilki” (s. 56), “Virgül Korsanların Elinde”(s. 100), “Virgül Sinemada” (s. 107), “Virgül’ün Kılıcı” (s. 113), “Aralık Ocak Şubat” (s. 128), “Mücap Ofluoğlu’nun 40. Yılı İçin” (s.
166), “Dağlarca’nın Bir Şiiri Üstüne”
(s.167), “Uyku” (s. 172), “Ağıt”
(s. 205), “Üşür Ölüm Bile” (s. 206), “Ökkeş’in Türküsü” (s. 231), “Kırda
Vurulanların Türküsü” (s. 232), “Mayın
Tarlasında Maniler” (s. 233), “Şaşıbey’e Maniler” (s. 234), “Nişan Türküsü” (s. 235), “Yola Düşme Türküsü” (s. 236), “Atlının
Türküsü” (s. 237) “Şahdamar” (s.
238) “Bizim” (s. 239), “Selam Olsun” (s. 240), “Güneş
Topla Benim İçin”(s. 241), “Akşamüstü Deyişme”(s. 242), “Geceleyin Maniler” (s. 244), “Geceleyin” (s. 246).
Bunlardan sadece “Mücap Ofluoğlu’nun 40. Yılı İçin” şiiri
tek başına bir dörtlükten oluşur. Ayrıca, “Geceleyin
Maniler” başlığı altında da numaralandırılmış yedi maninin bulunduğunu, bu
bakımdan, bunları da tek dörtlükten oluşan şiirler arasında anmamız gerektiğini
belirtelim.
b. Ölçü ve Kafiye
Ülkü Tamer’in dörtlük nazım
birimiyle oluşturulan yukarıdaki şiirlerin bazılarında ölçü veya kafiye
bakımından belli bir düzen ve uyum yoktur. Bu yönüyle dikkatlere sunacağımız
şiirler “Kan”, “İntihar Anlaşması”, “Derin
Mavi Tilki”, “Virgül Sinemada”, “Aralık Ocak Şubat”, “Dağlarca’nın Şiiri Üstüne” ve “Üşür Ölüm Bile” başlıklı metinlerdir.
Bunlardan ölçü bakımından serbest bir nitelik taşıyan “İntihar Anlaşması”ndan bir bölüm (s. 42) aktarıyoruz:
“Karanlık
vurunca gemileri kıyıya
Açarım kapını, kurur mercan;
Denize doğru ölür martılar
Gölgesi kan yüklü bir adadan.
(...)
Ansızın başlanır saçlarımıza,
Çürür yelkenler, kurur mercan;
Ağzını kanla yıkayan çocuk
Usanır ölmeyi aynı silahtan.”
Ülkü Tamer’in dörtlüklerle yazılmış
diğer şiirlerinde hece ölçüsünün 7’li, 8’li, 11’li ve 14’lü kalıpları
kullanılmış, bu arada, kafiye örgüleri de çoğu kez sağlam atılmıştır. Bu şiirleri, “Hece Ölçüsü”, “Türküler”
ve “Maniler”gibi çalışmamızın değişik
alt başlıkları altında geniş şekilde inceleyeceğimiz için, burada ayrıntılı
örneklemeye girişmiyoruz. Fakat, kimisi 11’li, kimisi 14’lü hece ölçüsüyle
yazılmış ve iç içe geçmiş 15 dörtlükten oluşan “Virgülün Kılıcı” başlıklı metni diğerlerinden ayırıyor, bir bölüm
sunuyoruz:
“...
Virgül esneyerek ve düşünerek
Gözlerini açtı, kümeste sesler,
Havada yağmurlar, yerde tavuklar,
Tavuklar gidiyor onar on beşer,
Koşsa yetişemez, Mariteş hızlı,
Hem annesi sansar, hem de babası,
Hem yaşı geçkince, görmüş geçirmiş,
Doğum yeri Fasın Oba obası,
(...)
Aksırarak uyandı çiftçilerin çiftçisi,
Eskiden onbaşılar takımında sağ bekti,
Görmeyince virgülü, görünce Mariteşi
Duvardaki tüfeği kapıp tetiği çekti,
...” (s. 114)
Hece ölçüsü bakımından Ülkü Tamer’in şiirleri oldukça
zengindir. Şairin Yanardağın Üstündeki
Kuş kitabındaki dörtlüklerden oluşan şiirlerinin büyük bir çoğunluğu hece
(7’li, 8’li, 11’li veya 14’lü) ölçüsüne sahipken, çok azı da ölçüsüzdür.
Bunları ölçülerine göre tasnif
edecek olursak şöyle bir tablo çıkar:
7’li hece ölçüsüne sahip olanlar: “Arsenik
Koydum Biraz”, “Ben Var Ölmek”, “Balad”, “Uyku”, “Mayın Tarlasında
Maniler”, “Şaşıbey’e Maniler”, “Geceleyin
Maniler”.
8’li hece ölçüsüne sahip olanlar: “Mücap
Ofluoğlu’nun 40. Yılı İçin”, “Ağıt”,
“Ökkeş’in Türküsü”, “Kırda Vurulanların Türküsü”, “Nişan Türküsü”, “Şahdamar”, “Bizim”, “Selam Olsun”, “Güneş
Topla Benim İçin”, “Geceleyin”.
11’li hece ölçüsünü taşıyanlar: “Yaprak
Ağacı”, “Horoza Binen Atlı”, “Tavşan Tüylü Tavşan”, “Akvaryum”, “Yola Düşme Türküsü”, “Atlının Türküsü”, “Akşamüstü Deyişme”.
14’lü Ölçü bulunanlar: “Konuşma”,
“Virgül Korsanların Elinde”.
Ölçüsüz Olanlar: Ülkü Tamer’in dörtlüklerden oluşan şiirlerinden hece ölçüsü bulunmayanlar
ise şunlardır: “Kan”, “İntihar Anlaşması”, “Derin Mavi Tilki”, ”Virgül Sinemada”, “Virgül’ün
Kılıcı”, “Aralık Ocak Şubat”, “Dağlarca’nın Bir Şiiri Üstüne”, “Üşür Ölüm Bile” “Virgül Korsanların Elinde” (Bu şiirin birinci dörtlüğünün ikinci
mısraı 12’lik, diğer dokuz dörtlükten
oluşan dizeler ise 14’lüktür.)
Yukarıda andığımız şiirlerden belli
bir ölçüye sahip olanları, her gruptan ayrı ayrı olmak şartıyla en az birer
örnekle inceleyeceğiz. Fakat belirtmek lâzım gelir ki, hayli fazla olan mani ve
türküleri ayrıca ele almak daha faydalı olacaktır.
Bu konuda önce, şairin 7’li hece
ölçüsüyle yazdığı “Arsenik Koydum Biraz”
(s. 47) şiirini ele alalım:
“Arsenik
koydum biraz
Usulca bardağına,
Ölsen iyi edersin,
Ceketine baksana.
Neden içiyor herkes
Kirli suları böyle?
Ben biraz temizledim,
Onardım arsenikle.
(...)
Kuşlar beni bekliyor.
Az kaldı arseniğim;
Haydi, çabuk ol artık
Mavi boğazım benim.”(s. 47)
Dikkat edilirse, bu şiirde (abcb,
defe, ...) şeklinde bir kafiye şeması vardır. Bu arada, ilk beş dizesinde gösterdiğimiz
gibi, 7’li hecenin (3+4), (4+3), (5+2) ve (2+5) gibi çeşitli duraklarına
rastlanılmaktadır. Bu noktada aynı şeyleri “Ben
Var Ölmek”, “Balad” ve “Uyku” şiirlerini incelediğimizde de
görmekteyiz.
8’li hece ölçüsüyle yazılmış olan “Selam Olsun” (s. 240) şiirinde duraklar
(4+4) şeklindedir. Dört dörtlükten oluşun bu şiirde kafiye düzeni (abab, cccb,
dddb, ...) şeklindedir:
“Selam
olsun dağa taşa
Yaranlara selam olsun
Ormandaki kurda kuşa
Cerenlere selam olsun
Dünya üstü kara zindan
Boynumuzda yağlı urgan
Yolculardan hancılardan
Soranlara selam olsun
(...)
Kâğıdımız çaput bizim
Kefenimiz bulut bizim
Mesleğimiz umut bizim
Kıranlara selam olsun” (s. 240)
“Selam
Olsun” şiirinde varolan özellikler “Şahdamar”,
“Bizim”, “Güneş
Topla Benim İçin” şiirleri için de aynen geçerlidir. “Geceleyin”de ise kafiye örgüsü (abcb, aded, afgf) şeklindedir. Bu
arada “Selam Olsun”da nakarat olarak
tekrarlanan “...lara selam olsun”
benzeri bir tekrar, diğer şiirlerde de vardır. Bu tekrarlar “Şahdamar”da “...lerde buldum seni”, “Bizim”de
“...ler bizim”, “Güneş Topla Benim İçin”de “Güneş
topla benim için” ve “Geceleyin”de
“Geceleyin karanlıkta” şeklindedir.
8’li ölçüye sahip olan “Mücap Ofluoğlu’nun 40. Yılı İçin” şiiri
ise tek dörtlükten oluşur. Bu şiir (4+4) duraklı olarak ve (aaxa) şeklinde
kafiyelenerek yazılmıştır.
11’li hece ölçüsüyle yazılmış olan “Yaprak Ağacı” (s. 46) iki dörtlükten
oluşur:
“Al
bana yirmi beş kuruşluk bir ip
Hemen köşedeki aktara gidip,
Yetişmezse para, üste eklersin,
Ölecek olan ben, sen de terzisin.
Belki sabahleyin kimbilir kaçta
Küçülen gözlerle olur ağaçta
Yirmi beş kuruşluk biraz güvercin,
Böyle işlemeli ölüm dediğin.” (s. 46)
Bu şiirde (aabb, ccbb) şeklinde bir
kafiye kullanılırken, 11’li hece ölçüsünün duraksız ve (6+5) duraklı kısımları
kullanılır. Aynı grup içinde yer alan “Horoza
Binen Atlı” ile “Tavşan Tüylü Tavşan”
şiirleri de iki dörtlükten oluşur. Bu
şiirlerin ilkinde (abcb, dbdb), ikincisinde ise (abcb, dede) şeklinde kafiye
şeması bulunmaktadır. Her iki şiirde de
(6+5) duraklı 11’li hece kullanılır.
(aaba, ccda, eefa) şeklinde kafiyelenen “Akvaryum” ise, 11’li hecenin üç haliyle (6+5, 5+6 ve duraksız)
söylenmiş dizelere sahiptir.
14’lü hece ölçüsüne sahip olan “Konuşma” (s. 52) şiirinde ikinci
dörtlüğün ilk dizesi 13’lü ölçüye sahipse de, bunun sebebi, bu mısraın ilk
kelimesindeki noksanlık olsa gerektir. Sözkonusu kelime “İy” şeklinde basılmış. Doğrusunun “İyi” olma ihtimali vardır. Dizeleri (abab, aaab) şeklinde
kafiyelenen bu şiirde 14’lü ölçü (7+7) duraklı şekliyle kullanılmıştır:
“- Aman, kendini asmış yüz kiloluk bir zenci,
Üstelik gece inmiş, ses gelmiyor kümesten;
Ben olsam utanırım, bu ne biçim öğrenci?
Hem dersini bilmiyor, hem de şişman
herkesten.
İy nişan alırdı kendini asan zenci
Bira içmez ağlardı, babası değirmenci,
Sizden iyi olmasın, boşanmada birinci...
- Çok canım sıkılıyor, kuş vuralım istersen.” (s. 52)
Bu arada, Ülkü Tamer’in şiirleri
arasında dörtlük birimiyle yazılmamış, fakat
hece ölçüsünün belli bir kalıbına sahip olan şiirlerine de göz gezdirmek
gerekir: “Saçaklar Altında Evlenme”(s.
44; Sone tarzıyla yazılmış olan bu şiir 11’lik hece ölçüsüne sahiptir.) “İlmik” (s. 59; Üç tane ikilikten oluşan bu şiirde
14’lü hece ölçüsü vardır.) “Ben Sana Teşekkür Ederim” (s. 61; 6
dizelik bu şiir 14’lü ölçüyle yazılmış.)
“Korudan” (s. 77) (Bu şiir üç tane
beşlikten oluşmuş ve şiirimizde çok az kullanılan 9’lu hece ölçüsüyle
yazılmış.) “Virgül Bıçaktan Korkuyor”
(s. 102; Bu şiirin ilk dört bendi dörtlükten oluşurken, son bent beşliktir.
Tamamı 7’li hece ölçüsüyle yazılmıştır.) “Memik’e
Ağıt”(s. 243; Bu şiirin asıl kısımları dörtlüklerle ve 11’li hece
ölçüsüyle, üç kez tekrarlanan ve iki dizeden oluşan kavuştak bölümü 8’lik hece
ölçüsü ile oluşturulmuş.), “Delikanlı”
(s. 247; Türkü formuyla, üçlüklerden oluşan iki asıl bent ile kavuştak
mahiyetinde iki ayrı ikilikten oluşan bu şiirde 11’li hece ölçüsü kullanılır.)
Bunlardan birkaçına örnek verelim:
“Korudan”
şiirinden bir bölüm:
“Sevimli,
önemsiz, vuruşkan,
Ava çıkardı, şarabı yok,
Kuşu biterdi, serçesi yok,
Beyaz bir köprüydü rüzgârı
Güney dalının yaprağından.
...” (s. 77)
“Virgül
Bıçaktan Korkuyor” dan:
“Virgüldür
bu,/ külhandır, 4+3
duraklı
Silgilere /düşmandır,
Öğretmene /pek kızar,
En sevdiği/ şey kandır,
Ağaçlardan/ kestane,
Kan büyük /döne döne, 3+4 duraklı
Kaçın çocuklar,/ kaçın, 5+2 duraklı
Bıçak geliyor/ yine,
..." (s. 102)
c. Ülkü Tamer’in Türküleri
Ülkü Tamer de, diğer
İkinci Yeni şairleri gibi, şiirlerinden bir kısmını türkü veya ağıt adıyla
anmıştır. Şairin türkü ve ağıt adıyla sunduğu şiirleri “Ağıt” (s. 205), “Ökkeş’in
Türküsü” (s. 231), “Kırda
Vurulanların Türküsü” (s. 232), “Nişan
Türküsü” (s. 235), “Yola Düşme
Türküsü” (s. 236), “Atlının Türküsü” (s. 237) ve “Memik’e Ağıt” (s. 243)tır. Ayrıca, “Üşür
Ölüm Bile” (s. 206), “Akşamüstü
Deyişme”(s. 242) ve “Delikanlı”
(s. 247) şiirlerinde ise klâsik türkü formlarıyla ilişkili şiirlerdir.
Bu türkülerden “Ökkeş’in Türküsü”, “Kırda
Vurulanların Türküsü” ve “Nişan
Türküsü” dörtlüklerle ve 8’li hece
ölçüsüyle yazılmışlardır. “Ökkeş’in
Türküsü”nden bir bölüm sunuyoruz:
“Ağa
oğlu paşa oğlu
Önünde evinin yolu
Dilinde güneşin balı
Döşünde çiçeğin gülü
Ağaç sende kurt bendedir
Temmuz sende mart bendedir
Yetmiş iki sırt bendedir
Her bir sırtta gurbet çulu
...” (s. 231)
“Nişan
Türküsü”nde ise her dörtlükten sonra tekrarlanan ve ikiliklerden oluşan bir
kavuştak bölümü bulunmaktadır. Bir bölüm aktarıyoruz:
“Anasının
adı Güllü
Kızı kendisinden dilli
Derdi günü bir tas bulgur
Göğe bakışından belli
Kız nişanın kutlu olsun
Şekeri de tatlı olsun
Babasının adı Ziya
Yanaşma dururdu beye
Kalenin burcunu gözler
Hızır görünecek diye
Kız nişanın kutlu olsun
Şekeri de tatlı olsun
...” (s. 235)
Ülkü Tamer’in türkülerinden “Yola Düşme
Türküsü”, “Atlının Türküsü”,
“Akşamüstü Deyişme”, “Memik’e Ağıt” ve “Delikanlı”, 11’li hece ölçüsü ile yazılmışlardır. Bu şiirlerden
“Yola Düşme Türküsü” ile “Atlının
Türküsü” üçer dörtlükten oluşur. Kafiye örgüleri de (abab, cccb, dddb...)
şeklindedir. Birincisinde “Durmak olmaz
gayrı düşek yollara”, ikincisinde ise “Yürü
atım rahvan atım tez yürü” dizesi nakarat olarak her dörtlüğün sonunda
tekrarlanmaktadır. “Yola Düşme Türküsü”nden
iki dörtlük aktarıyoruz:
“Ekmeğin
üstünü dikenler sardı
Durmak olmaz gayrı düşek yollara
Uşaklar feryadı Antep’e vardı
Durmak olmaz gayrı düşek yollara
(...)
Pınarın koynunda ateş bekliyor
Analar memede ağu saklıyor
Ecel gelmiş işte canı yokluyor
Durmak olmaz gayrı düşek yollara” (s. 236)
11’li ölçüyle yazılmış olan “Akşamüstü Deyişme” başlıklı şiir ise
karşılıklı konuşma (“Karşılıklı Türküler”)
edasıyla söylenmiştir. Diğer şiirlerden farklı olan bu yapısı, onun bir türkü
çeşidi olan karşılıklı deyiş türkülerine benzerliğini gündeme getirir.
Genellikle Halk hikayelerinde görülen bu tarzı Ülkü Tamer’in ustaca kullandığı
ortadadır. Kafiye düzeni (abab, cbcb, dbdb) şeklinde olan bu türküyü de
aktarıyoruz:
“- Uruş Gölü’nde mi yudun saçını
Ateşten çözülmüş yalıma benzer
- İçimin kanında yudum saçımı
Yasla tarazlanmış kilime benzer
- Devret Dağı’na mı değdi topuğun
Keklik kanadında gündüze benzer
- Yoksulluk izine değdi topuğum
Sabaha karışan yıldıza benzer
- Nafak Suyu’nu mu gördü gözlerin
Cam üstüne vurmuş geceye benzer
Senin gördüğünü gördü gözlerim
- Güle aşılanmış acıya benzer” (s. 242)
11’li grup içinde yer alan “Memik’e Ağıt” ile “Delikanlı” türküleri de ana bölümler arasındaki kavuştaklarla “Nişan Türküsü”ne benzerler. Fakat bu
arada birincisinin kavuştağı aynen tekrardan oluşurken, ikincisinde bazı
değişiklikler göze çarpar. Konuları ölüm olan bu iki şiirden “Delikanlı”yı sunuyoruz:
“Döşünün
ortası bir gümüş sini
Geceden başlatır aydınlık günü
Sıkılganlık onun nişanlı yanı
Gül alır dalından sabah olunca
Yakar türküsünü inceden ince
Alnının ortası bir uzun şose
Kara kirpikleri yakışır yasa
Sevda candan uzun, can günden kısa
Gül verir dalına akşam olunca
Yakar türküsünü inceden ince” (s. 247)
Adı yas türkülerini çağrıştıran “Ağıt” şiiri ise adıyla olduğu kadar
biçim özellikleriyle de Halk şiiri etkilerini taşır. 5 dörtlükten oluşan şiirde
4+4 duraklı 8’li hece ölçüsü ve (abab, cccb, dddb, ...) kafiye şeması
kullanılır. İki dörtlüğü iktibas ediyoruz:
“Bu
toprakta kalır adın
Tohumların arasında
Yeşilinde tarlaların
Başakların sarısında
Yıllar geçse de aradan
Kopar gelir ırmaklardan
Işır yine kurşunlanan
Dostlarının yarasında
...” (s. 205)
Ülkü Tamer’in türküleri arasında
saydığımız “Üşür Ölüm Bile” şiiri üç
ana dörtlük ile üç kez tekrarlanan dörtlük halindeki bir kavuştaktan, yani
toplam 6 dörtlükten oluşur. Bu şiirde şekil türkü formu taşımaktadır. Şiirin
konusu da ölümü ihtiva etmektedir. Dizeleri ölçülü olmayan bu şiirde ritmi ses
benzerlikleri ve tekrarlar sağlamaktadır. Bir kısmını aşağıya alıyoruz:
“Bir
ormanda tutup onu
Bağladılar ağaca
Yumdu sanki uyur gibi
Gözlerini usulca
Bir soğuk yel eser
Üşür ölüm bile
Anlatır akan kanı
Beyaz sesiyle
Diz çöktüler karşısında
Sonra ateş ettiler
Parçalanan yüreğine
Yuva kurdu mermiler
Bir soğuk yel eser
Üşür ölüm bile
Anlatır akan kanı
Beyaz sesiyle”
d. Ülkü Tamer’den Maniler
Halk şiirinin en küçük nazım şekli
olan maniler en genel şekliyle yedişer heceli dört mısradan oluşurlar.
Manilerde birinci, ikinci ve dördüncü mısralar kendi arasında kafiyeli, üçüncü
mısra ise serbesttir. Yani kafiye örgüsü (aaxa) şeklindedir. Bunun yanı sıra,
birinci ve üçüncü mısraları serbest, ikinci ve dördüncü mısraları kafiyeli olan
maniler de vardır.
Manilerde asıl söylenecek husus
dördüncü mısrada söylenir. Dolayısıyla önemli olan dördüncü mısradır. İlk üç
mısra ise sanki, söylenecek olana hazırlık için vardır.
Manilerde ele alınan konuların
başında aşk gelmekle birlikte bunları sınırlamak mümkün değildir.
Buraya kadar manilerin klasik
şekilde olanlarını açıkladık. Bunun dışında, manilerin 5, 6, 7, 8, 9, 10, 14
dizeden oluşan şekillerinin olduğunu, ayrıca “Kesik” (Cinaslı), “Artık” ve
“Karşılıklı” isimleriyle anılan türlerinin bulunduğunu belirtelim.
Bu açıklamalardan sonra, Ülkü Tamer’in şiirleri arasında gördüğümüz
ve toplam üç başlık altında sunulan manilere değinmek istiyoruz.
Ülkü Tamer’in, yukarıda ölçüsüne
göre tasnifini yaptığımız şiirlerinden bir kısmı mani adıyla anılmaktadır. Şairin
bu manileri Yanardağın Üstündeki Kuş’ta
“Mayın Tarlasında Maniler” (s. 233),
“Şaşıbey’e Maniler” (s. 234) ve “Geceleyin Maniler” (s. 244) isimleriyle
yer alırlar.
Şair, “Mayın Tarlasında Maniler” başlığı altında, konu itibariyle
birbiriyle ilgili beş maniyi belli bir bütünlük içinde sunar:
“Kilis’e
haber saldım
Hekim gelecek bildim
Kanı bir yana bırak
Revan içinde kaldım
Haber saldım kuş ile
Gagasında yaş ile
Yol gözledim ardından
Bir sıcacık düş ile
Tarlada kara mayın
Beni diriye sayın
Canda tohum taşırım
Tohum sesini duyun
Işık vurmaz karama
Bende şifa arama
Ellerim yok ki artık
Tütün basam yarama
Kilis’e haber saldım
Ne ağladım ne güldüm
Gündüz geceye değdi
Takvim yaprağın yoldum” (s. 233)
Şairin yukarıda özelliklerini
anlattığımız mani nazım şeklinden faydalanarak daha geniş ve bütünlüklü bir
şiire ulaştığı benzer bir metin “Şaşıbey’e
Maniler”dir. Altı maninin toplamından oluşan bu manzumede de belli bir konu
bütünlüğü vardır:
“Başında
poşusu var
Gözünde şaşısı var
Kanmayın beyliğine
Onun da paşası var
Dağ düzünde dolanır
Sabah akşam ilenir
Besni’de kemik duysa
Harkete’den yalanır
Bir bakar iki görür
İkide teki görür
Gökte güneş görmez de
Üzümde leke görür
Evinin önü pınar
Parmağın bala banar
Sofralara çeker de
Gizlide adam sınar
Aşı küncülü ekmek
Üstü incili ekmek
Önümüze attığı
İçi sancılı ekmek
Gün olur harman olur
Bizde de derman olur
Şaşıbey’in beyliği
Boynuna ferman olur” (s. 234)
Ülkü Tamer’in “Geceleyin Maniler” adıyla yayınlanan manileri ise birbirinden
rakamla ayrılmış olan yedi maniden oluşmaktadır. Bunlardan ikisini aktarıyoruz:
“Yoluma
yar mı değdi
Dalıma mor mu değdi
Gönlümü yumuş iken
Külüme kor mu değdi” (s. 244)
“Gül
ağacı gül takmış
Bir gülü yana yıkmış
Sevdam burda kalmış da
Yüzüm gurbete çıkmış” (s. -245)
Ülkü Tamer’in bütün manilerinde,
klâsik manilerin kafiye örgüsüne (aaxa) uyulmuş olduğunu, ayrıca (4+3), (3+4), (5+2) veya (2+5) duraklı 7’li
hece ölçüsüne bağlı kalındığını belirterek bu bölümü bitiriyoruz.
Ülkü Tamer Şiirinde Gelenekten
Faydalanmanın Diğer Yolları
Ülkü Tamer’in şiirleri arasında Halk edebiyatından faydalanışın
bir başka örneği “Bilmeceler” (s.
171) şiirinde karşımıza çıkar. Şair burada, Anonim halk edebiyatındaki ölçülü,
kafiyeli bilmeceleri
hatırlatmaktadır. Bu metinde Ülkü Tamer dört bilmece sorup teker kelimelik
cevaplar verir. Bir bölüm aktarıyoruz:
“- Nedir geceden gündüze geçip
kendine beyaz bir ülke kuran?
- Kan.
- Ne denir onlara,
ıssızlığın ortasında
ıssızlık için savaşırlar?
- Çarşılar.”
Usta şairlerin çoğunda olduğu gibi, Ülkü Tamer’in şiirinde de geleneksel
unsurlara atıflar yapılmaktadır. Sözgelimi şair, “Selam Olsun” (s. 240)
şiirini “Yunus’a”, “Güneş
Topla Benim İçin” (s. 241) “Karacaoğlan’a” ifadeleri ile
yayımlarken, bir bakıma geleneksel şiirdeki ustalarını da anmaktadır.
Onun şiirinde geleneğin muhtevayla
ilgili unsurlarının farklı kullanımları da bulunmaktadır: Örneğin, “Ben Var Ölmek” (s. 48) şiirinde şair
sanki Leyla vü Mecnun’un Mecnun’uyla
özdeşleşir: “Suda görsem kendimi,/Bakarım
ayna olmuş/Ne kemik tarafı var,/Saçımdaysa üç yüz kuş.” Bu mısralardaki “suda
kendini görmek”le, Divan şiirinde sık kullanılan ‘Nergis’ kıssasına da, bir gönderme vardır. Ayrıca bu şiirdeki ‘kadeh’ ve ‘ayna’ kelimeleri de sanki eski şiirden alınmış gibidir. Şairin “Bir Yere Gitmek” (s.74) şiirinde yer
alan “Balmumundan bir kayık götürüyor
bizi” ifadesinde bir mübalağanın yanı sıra Şeyh Galib’in Hüsn ü Aşk’ından bir sahne de
hatırlanır. “Serçe” (s. 145)
şiirinin 4. bölümünde adı geçen ‘zümrüdüanka’ ise Halk ve Divan şiirlerinin ortak unsuru olarak
anılmaya değerdir.
Bu arada, Ülkü Tamer’in “Bizim”
(s. 239) şiirindeki ‘canlar canı’ ifadesinin Yunus Emre’nin bir
şiirinde geçen “Canlar canını buldum”
dizesiyle benzerlik taşıdığını söyleyebiliriz.
Şairin “Virgülün Başından Geçenler” (s. 97-117) şiirinde, yer yer masallara
özgü bir anlatımı tercih ettiğini görürüz.
Aşağıdaki parçada bunu sezmek mümkündür:
“...
Sana aferin virgül, silgi sansarı sildi,
Bütün düşmanlar öldü, silgi de öldü,
Piliçler geri dönsün çiftçinin yatağından,
Tirenle geri dönsün, ördek şeftiren olsun,
Tavuklar bando çalsın, horoz da teftiş etsin,
Kazlar madalya versin, sana virgül aferin,
Çünkü sansara bile meydan okudun,
Mor bir kalem gelecek siz hepiniz uyurken,
Düşmanlar öldü diye mışıl mışıl uyurken,
Bir denizi kümesin duvarına çizecek,
...”(s.99)
Atasözleri kullanımı da bir
gelenekten faydalanma yöntemidir. Buna
Ülkü Tamer’den birkaç örnek gösterebiliriz: “Ağaçlar Geçtim Ordan” (s. 57) isimli şiirinde kullandığı “Demir tavında dövülür, ağaç yaşken eğilir,” şeklindeki atasözleri ve “Avlu” (s. 264) başlıklı metninde yer
alan “Doğmamış oğlana don biçerdi boyuna.”
şeklindeki kullanımlar...
Ülkü Tamer’in, “Virgülün Kılıcı” (s. 113) başlıklı metninin son dörtlüğüne kendi
adını yerleştirmek yoluyla da geleneğe
bağlandığını söyleyebiliriz:
“Nedir
bu telaşınız, korkmayın çocuklarım,
Sonunda cezasını bulur o öcü sansar,
Kafam karışır sonra böyle bağırırsanız,
Virgül elbet yetişir, burda Ülkü Tamer var”
Sonuç olarak, İkinci Yeni
hareketinin bu ünlü şairinin geleneğe duyarsız kalmadığı ortadadır.
[i] Enis Batur, E/Babil Yazıları, YKY, İst.,
1995, ss. 100.
[ii] Mehmet Can Doğan, “Yanardağın Coğrafyası”, Ludingirra dergisi, S. 5 (Bahar 1998),
s. 88.
[iii] age.,
s. 88-89.
[iv] Orhan Kahyaoğlu, “Yeniliği Erken Yakalayan
Şair”, Ludingirra dergisi, S. 5
(Bahar 1998), s. 90.
[v] age.,
s. 93.
[vi] Ülkü Tamer, “Ülkü Tamer’le Söyleşi”, (Konuşan:
Orhan Kahyaoğlu), Ludingirra dergisi, S. 5 (Bahar 1988), s. 59.
[vii] age.,
s. 50.
[viii] Ülkü Tamer, “Sinema Tutkunu Bir Şair: Ülkü
Tamer” (Konuşan: Nesrin Arman), Broy
dergisi, S. 6 (Nisan 1986), s. 5-6.
[ix] Ülkü Tamer, “Önce Araçlarınızı Tanıyın”, Radikal
Gazetesi, 28 Nisan 2001, s. 21.
[x] Ülkü Tamer, Yanardağın Üstündeki Kuş, (Toplu Şiirler), Adam Yay., İst., 1994;
Şairin bu kitabında Soğuk Otların Altında
(1. Bas. 1959), Gök Onları Yanıltmaz
(1. Bas. 1960 ), Ezra İle Gary (1.
Bas., 1962 ), Virgülün Başından Geçenler (1.
Bas. 1965), İçime Çektiğim Hava Değil
Gökyüzüdür (1. Bas. 1966), Sıragöller
(1. Bas. 1974 ) Antep Neresi (1. Bas.
Can Yay. 1986,Yanardağın Üstündeki Kuş
ile birlikte?) isimli kitapları yer almaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder