Tanımayanlar, bizim it sürüsü peşinde olduğumuza hüküm verip bir
çiftliğimiz var zannedecek! Bu müthiş bir şey!
Böyle bir başlangıç yaptık ya, sebebi var: Bu da dehşet bir şey olsun!
Nedir o?
Sıkı durmanız gerekir mi bilmem, dehşet şurada: Büyük şehrimizin en canlı
caddesinde vuku bulan bir hâdise.
Sahibi tarafından zincirle gezdirilen ‘pitbull’ bir ‘it’, ipini koparıp bir
evcil hayvan dükkânına dalmış. Tabii olağanüstü bir ‘hâl’ çıkmış ortaya.
Gazetelerin üçüncü sayfasına düşen ‘ajans’ı özet geçelim burada: “Pitbull
Dehşeti!” “Altıparmak Caddesi’nde sahibinin elinden kurtulan pitbull cinsi
köpek bir evcil hayvan mağazasına saldırdı. Bir kediyi yaralayan köpek,
mağazanın sahibini de elinden ısırdı. Pitbull güçlükle kontrol altına
alınırken, köpeğin sahibi ifadesi alındıktan sonra serbest bırakıldı.”
Son yıllarda büyük şehirlerin ana caddelerinde ‘otarılan’ itlerin sayısı
artmıştı. Böylesi bir dehşetin yaşanması şahsen tarafımdan bekleniyordu. Bu
beklenti doğrultusunda, elindeki ‘it’i şehir gezintisine çıkaran birisini
gördüğümde, yolumu değiştiriyordum. Bakın bu da korkunç bir şey: “İte
dalaşacağına, çalıyı dolaş!”
Maalesef, benin korkum yavaştan yavaştan o sırada yanımda bulunan yol
arkadaşlarıma da -genellikle aile efradıdır- sirayet ediyordu.
Son cümleden anlaşılmıştır ki ‘it’ çiftliğimiz yok, köpek besicisi değiliz.
Fakat, üzüntüyle belirtmekten çekinmeyeceğim, ‘zağar’ ıslahı gibi işlerin zaman
zaman üstümüze kaldığı olur.
Edebiyatın dili sağolsun, yoksa ‘ıslah’a dönük çabalarımızın serüveni zorlu
olacaktı.
Burada, köpekleşme temayülünden izler taşıyan ‘küçük’ bir ‘vak’a’dan söz
edeyim. Hemen belirteyim, böylesi durumlarda biz yazarlar farklı kaynaklardan
yardımlar alırız: Taksi şoförü, filanca esnaf, otobüste yanımızda oturan kişi,
adamın biri, yahut yüksek mevkiden bir zât!
Sonuncusuyla ahbaplığımız hiç olmamıştır; olmaz da. Onları kullanan
gazeteler, gazeteciler de vardır, bilirsiniz. Her neyse, benim de imdadıma bir
otobüs şoförü yetişti. Adam hararetle anlatıyordu: Saldırgan son anda binmiş
otobüse. Manyetik kartını okutup oturmuş bir yere. Fakat bu ne şiddet?! Yeni
binen, başlamış sağında oturan hemcinsine sataşmaya, saldırmaya: “Sizin sonunuz
geldi. Artık devriniz bitti!” Dalaşmacının dilindeki yakıcılığın sebebi,
muhatap seçtiği şahsın kılığından kaynaklanan ‘olası kimlik’ imiş. Tacize
uğrayan muhatabın ‘farklı’ hali, ötekinin dişleri kamaştırmışmış. Neyse ki
yolcular arasından aklıselim birkaç kişi çıkmış da, “diş” işlerinde uzmanlaşmış
olan saldırgan bertaraf edilmiş…
Buna münferit bir olaydır deyip geçecektim, fakat tam bu sırada olay
anlatıcısı şoför müdahale etti. Saldırgan, hakarete bulanmış sözlerinin
arasında ‘olağanüstü’ dönemlere has bir dizi ‘malzeme’yi, ‘övünç kaynağı olarak’ tekellüm etmekteymiş.
“Hım, dedim, demek ki işler birileri açısından yolunda gidiyor. Toplum,
birtakım menfaat sahipleri tarafından böyle böyle ‘gerginleştiriliyor’…
Haliyle, yazar olarak yolumuz bir yokuşta çatallaşıyor; çünkü uyarıcı
edebiyatın nefesi de bir yerde tükeniyor. Son aşamada susmak şart oluyor”.
“İyi olur” diyor kaptan, “noktayı buraya koymalısın!”
(24 Mayıs 2007, Milli Gazete)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder