Şair Cevat Akkanat’ı
bilirsiniz. Şiirle hemhal, şiirle adeta uçuk bir uçarılık halinde sermest,
kendini şiirine adapte etmiş bir şair. Burada adapte etmiş diyorum, çünkü
kendini bir yerde de kalın iplerle sert ve kavi bir şekilde şiirinde istihdam
etmiş; gene sert ve vazgeçilmez gibi algılanan sözcüklerine kendini bilerek
isteyerek bağlatmış bir havası mevcut.
*
Bana mı öyle geliyor acaba? Bu
sorunu mutlaka halletmem gerekiyor; ama nasıl? Aslında bu benim şahsi bir
yaklaşım sorunum oluyor. Beni bu tür bir düşünceye iten nedenlerin başında
diyebilirim ki Cevat Akkanat şiirine baktığımda gözüme ilişen
sert kelimelerden mürekkep olan noktalardır daha çok. Bir mecburiyet hali
içinde gibidir şair. Bu sert şiirsel imaja müptela olmuştur adeta. Gerçi şair
daha ilk kitabı olan “Kara Oyun”da belirtiyor yolun ne menem bir
şey olduğunu. Kendini baştan itibaren sorgulamaya alıyor. Kitabın giriş
yazısında açıklıyor amacını. Yani şair belki daha sonra yapacağı şeyi ilk
kitabında göze alıyor ve öylece çıkıyor yola. “İşimiz zor. Sadece estetik
değil bütün meselemiz” diyor. Doğrudur. Bir tek estetik değildir elbet
şiiri şiir yapan unsur. Yani yalnızca estetik muhayyile şiiri şiir yapmaz. Peki
ya nedir diğer unsurlar ve ne olacak bundan sonrası? Burada beklenen şey diğer
bütün unsurlarıyla birlikte şiirin şiir olarak ortaya çıkması. Bunu da bir
bütünlük içinde açığa vurmaktır işin aslı. Bir tür etrafında yapılanmaya gitmek
şiiri de sıkıntıya sokar diye düşünüyorum. Yani şair kendini rahat bırakacak
şiirine yoğunlaşırken. Kelimelerini özgür bırakacak. Bırakacak ki ne varsa
çıksın ortaya. Sonrasında; muhayyilenin ortaya çıkmasından sonra bir
düzenlemeye, o da icap edilirse gidilir ancak. Bir aykırılık durumu, bir kan
uyuşmazlığı varsa dikkatli bir müdahil olarak müdahale edilir, şiirde uyuşmaz
bir aykırılık varsa giderilmiş olur.
*
Şiir kaba hareketleri benimsemek
taraftarı değildir. Sert ve kavi hareketleri de kendi içinde yoğurarak-hatta
kaynaştırarak öylece dışarı vurmak ister. Şiirde yer alacak olan kelimeler sert
olabilir. Lâkin kaba bir didaktizim içinde sergilenmek hoşuna gitmez. Bir
şiirin kalıcılığı açısından da doğru olmaz. Şiire zarar verir. Şiirin süksesini
bozar. Öyleyse sert-keskin objelerden arındırılmış bir şiiri okumayı
örneklersek ki demek istediğimiz her neyse kanıtlanmış olsun; görüşümüz belli
olsun şöyle bir örnekleme yapmak düşüncemizi açığa vurmada bize yardımcı
olabilir. Cevat Akkanat’ın “Pegasus” adlı şiirini
okumaya çalışalım:
PEGASUS
size bir ses demiştik bir ses değil efendim
dağlarda şafak atan yankılara gireriz
taylar kalsın ovada daha hızlı esmeye
niye binelim ata kendimiziz pegasus
kanadımız kolumuz eriyecek bir şey yok
kendimiz tükenirsek onarırız yine biz
çaksın şimşekler hele yıldırımlarsa yağsın
aşka çıkar sonumuz bilinsin ki bu husus
Beğendiğim bu güzel şiirde de beni
rahatsız eden bir kelime, aslında bu şiiri okumayı zorlaştıran bir kelime, yani
bu şiirdeki “kendimiziz” kelimesidir. Şair
burada kendini biraz daha yorarak daha rahat okunacak bir kelimeyi tercih
edebilirdi kanımca. O da bana göre şöyle bir mısra olurdu: “niye
binelim ata zaten biziz pegasus”. Şiiri
daha bir rahat okumamızı sağlardı diye düşünüyorum. Bu okumaları
yaparken elbette daha bir çok şeyin ortaya çıkarılması gerekiyor. Şiirin
hareket tarzı, şiirin kazandığı ivme, şiirin bizi zorlayan tarafları veya
şiirin vazgeçilmez imgesel yenilikler kulvarı. Bunları bana düşündüren de
Cankurtaran’da şiir üzerine yaptığımız çok uzun olmayan lâkin faydası çok olan
konuşma oldu. Demek ki dedim daha çok bir araya gelmesi gerekiyor birbirine
dost olan şairlerin. Düşüncelerin yoğunlaşmasından çıkacak hasıla faydalar
kategorisinde yerini almış olur böylece.
Bir de bunları Cevat Akkanat’ın son
çıkan kitabı “Hüz ü Aşk” vesilesiyle düşündüğümü söylemek isterim. Eğer “Hüzn
ü Aşk” kitabını bulabilirseniz: “Pegasus, Rubaiyat 2 -3, Can Havli, Davet,
Battaniyeciler, Gazel, Korkak Türkü, Taş” adlı şiirlerini okumanızı tavsiye
ederim
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder