5 Temmuz 2019 Cuma

NURETTİN DURMAN YAZDI: "ŞİİRİN ACI TADINDAN YOLA ÇIKARAK..."

Şair Cevat Akkanat’ı bilirsiniz. Şiirle hemhal, şiirle adeta uçuk bir uçarılık halinde sermest, kendini şiirine adapte etmiş bir şair. Burada adapte etmiş diyorum, çünkü kendini bir yerde de kalın iplerle sert ve kavi bir şekilde şiirinde istihdam etmiş; gene sert ve vazgeçilmez gibi algılanan sözcüklerine kendini bilerek isteyerek bağlatmış bir havası mevcut.

*
Bana mı öyle geliyor acaba? Bu sorunu mutlaka halletmem gerekiyor; ama nasıl? Aslında bu benim şahsi bir yaklaşım sorunum oluyor. Beni bu tür bir düşünceye iten nedenlerin başında diyebilirim ki Cevat Akkanat şiirine baktığımda gözüme ilişen sert kelimelerden mürekkep olan noktalardır daha çok. Bir mecburiyet hali içinde gibidir şair. Bu sert şiirsel imaja müptela olmuştur adeta. Gerçi şair daha ilk kitabı olan “Kara Oyun”da belirtiyor yolun ne menem bir şey olduğunu. Kendini baştan itibaren sorgulamaya alıyor. Kitabın giriş yazısında açıklıyor amacını. Yani şair belki daha sonra yapacağı şeyi ilk kitabında göze alıyor ve öylece çıkıyor yola. “İşimiz zor. Sadece estetik değil bütün meselemiz” diyor. Doğrudur. Bir tek estetik değildir elbet şiiri şiir yapan unsur. Yani yalnızca estetik muhayyile şiiri şiir yapmaz. Peki ya nedir diğer unsurlar ve ne olacak bundan sonrası? Burada beklenen şey diğer bütün unsurlarıyla birlikte şiirin şiir olarak ortaya çıkması. Bunu da bir bütünlük içinde açığa vurmaktır işin aslı. Bir tür etrafında yapılanmaya gitmek şiiri de sıkıntıya sokar diye düşünüyorum. Yani şair kendini rahat bırakacak şiirine yoğunlaşırken. Kelimelerini özgür bırakacak. Bırakacak ki ne varsa çıksın ortaya. Sonrasında; muhayyilenin ortaya çıkmasından sonra bir düzenlemeye, o da icap edilirse gidilir ancak. Bir aykırılık durumu, bir kan uyuşmazlığı varsa dikkatli bir müdahil olarak müdahale edilir, şiirde uyuşmaz bir aykırılık varsa giderilmiş olur.
*
Şiir kaba hareketleri benimsemek taraftarı değildir. Sert ve kavi hareketleri de kendi içinde yoğurarak-hatta kaynaştırarak öylece dışarı vurmak ister. Şiirde yer alacak olan kelimeler sert olabilir. Lâkin kaba bir didaktizim içinde sergilenmek hoşuna gitmez. Bir şiirin kalıcılığı açısından da doğru olmaz. Şiire zarar verir. Şiirin süksesini bozar. Öyleyse sert-keskin objelerden arındırılmış bir şiiri okumayı örneklersek ki demek istediğimiz her neyse kanıtlanmış olsun; görüşümüz belli olsun şöyle bir örnekleme yapmak düşüncemizi açığa vurmada bize yardımcı olabilir. Cevat Akkanat’ın “Pegasus” adlı şiirini okumaya çalışalım:

PEGASUS
size bir ses demiştik bir ses değil efendim
dağlarda şafak atan yankılara gireriz
taylar kalsın ovada daha hızlı esmeye
niye binelim ata kendimiziz pegasus

kanadımız kolumuz eriyecek bir şey yok
kendimiz tükenirsek onarırız yine biz
çaksın şimşekler hele yıldırımlarsa yağsın
aşka çıkar sonumuz bilinsin ki bu husus


Beğendiğim bu güzel şiirde de beni rahatsız eden bir kelime, aslında bu şiiri okumayı zorlaştıran bir kelime, yani bu şiirdeki “kendimiziz” kelimesidir.  Şair burada kendini biraz daha yorarak daha rahat okunacak bir kelimeyi tercih edebilirdi kanımca. O da bana göre şöyle bir mısra olurdu: “niye binelim ata zaten biziz pegasus”. Şiiri daha bir rahat okumamızı sağlardı diye düşünüyorum. Bu okumaları yaparken elbette daha bir çok şeyin ortaya çıkarılması gerekiyor. Şiirin hareket tarzı, şiirin kazandığı ivme, şiirin bizi zorlayan tarafları veya şiirin vazgeçilmez imgesel yenilikler kulvarı. Bunları bana düşündüren de Cankurtaran’da şiir üzerine yaptığımız çok uzun olmayan lâkin faydası çok olan konuşma oldu. Demek ki dedim daha çok bir araya gelmesi gerekiyor birbirine dost olan şairlerin. Düşüncelerin yoğunlaşmasından çıkacak hasıla faydalar kategorisinde yerini almış olur böylece. 
Bir de bunları Cevat Akkanat’ın son çıkan kitabı “Hüz ü Aşk” vesilesiyle düşündüğümü söylemek isterim. Eğer “Hüzn ü Aşk” kitabını bulabilirseniz: “Pegasus, Rubaiyat 2 -3, Can Havli, Davet, Battaniyeciler, Gazel, Korkak Türkü, Taş” adlı şiirlerini okumanızı tavsiye ederim

Hiç yorum yok: