30 Temmuz 2019 Salı

RÜTBE ŞAİRLERİNE FİS-!

Son birkaç yıl içinde zamanımızın genel geçer kimi şair tutumları aleyhine bir hayli metin yazdım. Dost ortamları dışında mümkün olduğunca paylaşmadığım bu metinler genel olarak kahramanlarımızın “devrin ruhu”yla kurdukları görece negatif hallerine dair tespitleri dikkate alıyor.
Negatif hallerden kastım, onların “devrin ruhu”na duyarsız kalmaları değil; daha ötesi… Tümüyle devrin ruhunun yaygın dilinin emrine girmiş bir görünüm arz etmeleri…
Bunlara, vaktiyle poetikalarına “Şairin ‘bugün’den geçtiği”ni kaydedenlerin maalesef “bugün”ü ıskalayan, hayır ‘bugün’e ısrarla göz yuman kimi eski “bugün” şairleri de dâhil…
Fakat onlar bir başka grup şaire karşı mazur görülebilir. Öyle ya, ne de olsa devrin ruhuyla ilgili görüntülere kör ve sağır kalmayı marifet addedip, “Efendim, zihniyet (devrin ruhu) dediğin oyun hamuru zamane çamuru, ona bulaşıp batmayalım.” müptezelliğine düşmüş güruha da üye olabilirlerdi. 
Oysa ben bu müptezelleri de hoş görür hale geldim, iyi mi?!.  Eeee, sen de, diyeceksiniz ama durum bu. Ve bunun da sebebi, bir alt seviyedeki rütbe şairleri!
Üsttekileri mazur görme sebebim henüz kuvveden fiile geçmeyişleri. Bir potansiyelleri var, fakat kullanmayabilirler. Geri adım atıp söylediklerinden pişmanlık utancı bile duyabilirler.
 İflah olması mümkün görünmeyen rütbe şairlerine mensup olanlar ise korkunç hamlelere girişmiş vaziyetler sunmaktalar...
Mesela?
Mesela bir kısmı çıkıyor,  hukuk/ahlak manzaraları arasındaki mideyle terbiye etme söyleminin teşrifatçısı oluyor. Onları görünce, kendimizi sanki toptancı şirketinin pazarlama elemanları ile yüz yüze buluyoruz.
Oysa onlar, sekreteryasını yürüttükleri ve kamusal ihaleye girecek olan şirketlerinin âlî menfaatleri için, mesela, sadece kültür sanat faaliyetlerine ciddi bir şekilde odaklanabilirlerdi. Böylece, çantada keklik olan işlerini belki daha nitelikli yapabilirlerdi.  Bunu yapmaktansa, işgal ettikleri gazete köşeleri marifetiyle, mevcut şartlarda görece ‘iyi” kabul edilebilecek kimi hukuksal süreçleri baltalamaya kalkışıyorlar. Böylece çirkin bir tercihte bulunmanın efelenmesine soyunuyorlar. Üstelik kendilerini özdeş tuttukları, gölgesinde güneşlendikleri motor güç bile, bir şekilde geri adım atıp,  gıda sektöründe sözgelimi daldan budaktan, kabuktan değil de, meyveden yararlanılabileceğine hükmetmişken.
Bu rütbe halkını görünce şu klişe dolanmasın dilimize, mümkün mü:  Kraldan çok kralcı aşağı şairler; kendilerini kündeliyorlar, kişisel tarihlerini lekeliyorlar…
Bu arada bunlardan bir kısmı da, vaktiyle kitaplarına nakşettikleri besmeleye ihanet ederlercesine, tahribat, tahrifat ve tahkirat memurluğuna soyunuyorlar. Tahkirat mı? Daha da ötesi, muhbirlik modunda konuşlanıyorlar. Böylece, bir zamandan beri ortalıkta sıkça gezinen bağnazlık atmosferine od ateş taşıyorlar...
Malum, nicedir toplumumunuz ortak ve itibarlı değerlerimize saldırılıyor, onlar üzerinden medeniyet dünyamız tazyif, tahfif ve tahrip ediliyor. Yakın geçmişte, bir film üzerinden Âkif’e yönelik olarak başlayan bu çirkinlik salvoları, daha sonra farklı boyutlarda devam etti, ediyor. Bunlar, çağımız Türkiye’sinin en önemli mütefekkirlerine yönelik itibarsızlaştırma girişimiyle devam ediyor maalesef. Çok şükür bu küstah saldırılar şimdilik geri püskürtülebiliyor…
Meselenin rütbe şairleriyle ilgisi mi? Maalesef bu tür taciz atışlarında adı şaire çıkmış kimilerinin bayağılık erbabı pozu vermeyi tercih etmeleri…
Rütbe şairleri dedik, rütbeleri bu poz…

(İlk kez Sebîlürreşâd dergisinin Ocak 2019 tarihli sayısında yayımlanmıştır.)

Hiç yorum yok: