Son
birkaç yıl içinde zamanımızın genel geçer kimi şair tutumları aleyhine bir
hayli metin yazdım. Dost ortamları dışında mümkün olduğunca paylaşmadığım bu
metinler genel olarak kahramanlarımızın “devrin ruhu”yla kurdukları görece
negatif hallerine dair tespitleri dikkate alıyor.
Negatif
hallerden kastım, onların “devrin ruhu”na duyarsız kalmaları değil; daha ötesi…
Tümüyle devrin ruhunun yaygın dilinin emrine girmiş bir görünüm arz etmeleri…
Bunlara,
vaktiyle poetikalarına “Şairin ‘bugün’den geçtiği”ni kaydedenlerin maalesef
“bugün”ü ıskalayan, hayır ‘bugün’e ısrarla göz yuman kimi eski “bugün” şairleri
de dâhil…
Fakat
onlar bir başka grup şaire karşı mazur görülebilir. Öyle ya, ne de olsa devrin
ruhuyla ilgili görüntülere kör ve sağır kalmayı marifet addedip, “Efendim,
zihniyet (devrin ruhu) dediğin oyun hamuru zamane çamuru, ona bulaşıp
batmayalım.” müptezelliğine düşmüş güruha da üye olabilirlerdi.
Oysa
ben bu müptezelleri de hoş görür hale geldim, iyi mi?!. Eeee, sen de, diyeceksiniz ama durum bu. Ve
bunun da sebebi, bir alt seviyedeki rütbe şairleri!
Üsttekileri
mazur görme sebebim henüz kuvveden fiile geçmeyişleri. Bir potansiyelleri var,
fakat kullanmayabilirler. Geri adım atıp söylediklerinden pişmanlık utancı bile
duyabilirler.
İflah olması mümkün görünmeyen rütbe
şairlerine mensup olanlar ise korkunç hamlelere girişmiş vaziyetler
sunmaktalar...
Mesela?
Mesela
bir kısmı çıkıyor, hukuk/ahlak
manzaraları arasındaki mideyle terbiye etme söyleminin teşrifatçısı oluyor.
Onları görünce, kendimizi sanki toptancı şirketinin pazarlama elemanları ile
yüz yüze buluyoruz.
Oysa
onlar, sekreteryasını yürüttükleri ve kamusal ihaleye girecek olan
şirketlerinin âlî menfaatleri için, mesela, sadece kültür sanat faaliyetlerine
ciddi bir şekilde odaklanabilirlerdi. Böylece, çantada keklik olan işlerini
belki daha nitelikli yapabilirlerdi.
Bunu yapmaktansa, işgal ettikleri gazete köşeleri marifetiyle, mevcut
şartlarda görece ‘iyi” kabul edilebilecek kimi hukuksal süreçleri baltalamaya
kalkışıyorlar. Böylece çirkin bir tercihte bulunmanın efelenmesine
soyunuyorlar. Üstelik kendilerini özdeş tuttukları, gölgesinde güneşlendikleri
motor güç bile, bir şekilde geri adım atıp,
gıda sektöründe sözgelimi daldan budaktan, kabuktan değil de, meyveden
yararlanılabileceğine hükmetmişken.
Bu
rütbe halkını görünce şu klişe dolanmasın dilimize, mümkün mü: Kraldan çok kralcı aşağı şairler; kendilerini
kündeliyorlar, kişisel tarihlerini lekeliyorlar…
Bu
arada bunlardan bir kısmı da, vaktiyle kitaplarına nakşettikleri besmeleye
ihanet ederlercesine, tahribat, tahrifat ve tahkirat memurluğuna soyunuyorlar.
Tahkirat mı? Daha da ötesi, muhbirlik modunda konuşlanıyorlar. Böylece, bir
zamandan beri ortalıkta sıkça gezinen bağnazlık atmosferine od ateş
taşıyorlar...
Malum,
nicedir toplumumunuz ortak ve itibarlı değerlerimize saldırılıyor, onlar
üzerinden medeniyet dünyamız tazyif, tahfif ve tahrip ediliyor. Yakın geçmişte,
bir film üzerinden Âkif’e yönelik olarak başlayan bu çirkinlik salvoları, daha
sonra farklı boyutlarda devam etti, ediyor. Bunlar, çağımız Türkiye’sinin en
önemli mütefekkirlerine yönelik itibarsızlaştırma girişimiyle devam ediyor
maalesef. Çok şükür bu küstah saldırılar şimdilik geri püskürtülebiliyor…
Meselenin
rütbe şairleriyle ilgisi mi? Maalesef bu tür taciz atışlarında adı şaire çıkmış
kimilerinin bayağılık erbabı pozu vermeyi tercih etmeleri…
Rütbe
şairleri dedik, rütbeleri bu poz…
(İlk kez Sebîlürreşâd dergisinin Ocak 2019 tarihli sayısında yayımlanmıştır.)
(İlk kez Sebîlürreşâd dergisinin Ocak 2019 tarihli sayısında yayımlanmıştır.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder