Herifçioğlu bir sözde STK’da kuruculuk ve başkanlık yapmış. Üç beş dönem
sürmüş reisliği. Sonra, kimden nasıl ikaz aldıysa, bırakmış tahtı. Ama
görünüşte. Nasıl yani? Şöyle: Gölge adamlar kullanmış. Emanetçi korkuluklar.
Tokmak gene bizimkinde. Bu arada kendisini tepenin de tepesine yerleştirmiş,
yerleştirtmiş: Onursal başkanlıkla teşrif olmuş.
Zaman zaman gözüme çarpar: Geçenlerde sözde STK’mızın bir broşürü geçti
elime. Baktım, bizimkisinin adı sanı en başta: Falanca Filan. “Daimi İdare
Başkanı”. Aman da aman! Unvana bakın, Türkçe utanacak az kalsın! “Daimi”!
Daimi yani devamlı. Yani ebedi. Oysa hiçbir “naçiz vücud” ilelebet
kalmayacaktır. Hatta kanaatimce hiçbir “Saatleri Ayarlama Enstitüsü”, hiçbir “Ayaşlı
ile Kiracıları” “apartman”ı sonsuz payidar olma bahtına ulaşamayacaktır.
Öyleyken, bir ölümlünün, üstelik bir kurumun takvime bağlanmış faaliyetinin
başına “daimi” başkan seçilmesi…
Bu arada herifçioğlu üstadın, muhafazakâr bir dünya görüşüne sahip olduğunu,
hatta o cenahtaki kanaat önderleri arasında adına rastlanması, “daimi”lik
taslamasını daha bir mizahi kılıyor.
Oysa geleneğimizde sonsuz olanın, daiminin, ebedinin, bakiliğin,
ilelebetliğin makamı bellidir. Bunu bilmeyenin densizliğini Allah’a havale
edelim…
Bu arada, makam koltuğunda bir kademe atlayalım. Basit bir STK
liderliğinden ötede, devletin tepesinde bulunan “daimi”lik taşlayıcılarına
getirelim sözü. Hastalığın bu noktasında bulunan nicelerinin ne olmuştur
akıbeti, merak ediverin!
Öyle ya, ne “ebedi şef”ler, “ilelebet ve ebedi başkan”lar gördü tarih.
Alfabetik bir nizam içinde şimdi biz onları hizaya getirelim:
Adolf Hitler, Alfredo Stroessner, Antonio De Oliveira Salazar, Augusto
Pinochet, Benito Mussolini, Charles Taylor, Francisco Franco, Hideko Tojo, İdi
Amin Dada, Jorge Rafael Videla, Josef Stalin, Kim il-Sung, Leopold II, Manuel
Noriega, Mao Zedong, Mengistu Haile
Mariam, Mobutu Sese Seko, Nicholas II, Nikolay
Çavuşesku, Pol Pot, Saddam Hüseyin, Slobodan Miloşeviç, Yakubu Gowon…
Çok şükür, bu babda yerli ve milli bir eleman kaydı yok! Fakat şu bizim
“Daimi” bir fırsatını bulsaydı, inanın bu unvana adını yazdırırdı!
Dünyanın farklı ülkelerinden, nice iktidar sahibi, lakin nice zalim, nice
diktatör! Doğrudan ya da dolaylı ebedilik taslamışlar. Bu uğurda soykırımlar,
katliamlar, kanlı kırımlar yapmışlar.
Peki ya sonları? Neler olmuş akıbetleri?
Kimisi yargılanmış, kodesi boylamış; kimisi idam edilmiş, kurşuna dizilmiş…
Kimisi tüymüş memleketinden, başka ülkelerde rezil rüsva olmuş, kimisi intihar
etmiş… Beyin kanamasından, kanserden, akıl tutulmasından geberip gidenler var
aralarında…
Oysa bunlar muktedir oldukları zamanlarda kendilerini ‘tanrı’ gibi
algılamışlar, karşı konulmaz bir gücün sahibi görmüşlerdir. Her dedikleri
yapılması gereken, gazabıyla herkesi cezalandırabilen ‘tanrı’lar… “Kanunu ben
koyarım, hüküm bana aittir, dünyayı ben yönetirim, bütün mülk ve güç benimdir…”
Müşrik Firavun ne diyordu elinin altındakilere: “Ben sizin en büyük
ilahınızım.” (Nâziât Suresi, 24).
Oysa bir an geliyor araba devriliyor. “Daimi”nin tırı yoldan çıkıyor, haydi
şarampole…
Bu hususa ve başka hassas şeylere temas ediyor işte Charlie Chaplin, ilk
sesli filmi Büyük Diktatör (The Great Dictator)’de. Filmin sonunu harika bir
söylevle tamamlıyor. Neler mi diyor? İşte şunları:
“Üzgünüm ama ben bir imparator olmak istemiyorum. Bu benim işim değil.
Kimseyi yönetmek ya da fethetmek de istemiyorum. Herkese yardım etmek
istiyorum. Yahudi, Yahudi olmayan, zenci, beyaz. Hepimiz başkalarına yardım
etmeliyiz. İnsanlık böyle başlar. Biz birbirimizin mutluluğu için yaşamayı
isteriz, kötülüğü için değil. Bir başkasında nefret etmeyi istememeliyiz. Bu
dünyada yeryüzü zengindir ve bunu herkes paylaşabilir. Yaşam tarzımız özgürlük
ve güzellik olmalıdır. Ama biz yolumuzu kaybettik. Açgözlülük insan ruhunu
zehirledi. Dünyayı nefretle kuşattı. Bazıları bizi üzüntü içinde bıraktı. Hızlı
geliştik ama bu sırada kendimize de zarar verdik. İstediklerimizi elde etmek
için makineleri kullandık. Bilgimizi olumsuz, zekamızı sert ve kaba kullandık.
Çok fazla düşündük ama çok az hissettik. Makinelerden çok, insanlığa
ihtiyacımız var. Zekadan çok şefkat ve kibarlığa ihtiyacımız var. Bunlar
olmadan yaşam şiddet dolu olur ve her şeyi kaybederiz. Uçaklar ve radyo bizi
yakınlaştırıyor. Bu icatlar insanlığın erdemlerini etkileyecek ve insanlar
arasındaki kardeşliği ve birliği gerçekleştirebilecek. Şu anda bile sesim milyonlarca
umutsuz erkek, kadın ve çocuğa erişiyor. Sistemin kurbanlarına ve işkence çeken
kişilere ve hapisteki masum insanlara. Beni duyanlara şunu söyleyeceğim,
umutsuzluğa kapılmayın. Umutsuzluk şu an üzerimizde ama bunu da atlatacağız.
İnsanlığın ilerlemesinden korkanlar ezilip gidecekler. İnsanlığın nefreti
geçecek, diktatörler ölecek ve onların gücü insanlığa geri dönecektir. Son
insan ölene kadar özgürlük asla yok olmayacaktır. Askerler, kendimizi bu
zebanilere teslim etmeyin. Sizi küçükseyen, sizleri köle yapan, yaşamlarınızı
sistematikleştiren, ne düşüneceğinizi söyleyen, sizi terbiye eden, size sığır
gibi davranıp, savaşa gönderen bu insanlara… Kendinizi makine kalpli makine
düşünceli bu makine insanlara teslim etmeyin. Sizler makine değilsiniz, sizler
sığır değilsiniz, sizler insansınız. Kalbinizde insanlık sevgisine sahipsiniz.
Sevgisiz ve nefret dolu olmayın. Askerler, kölelik için savaşmayın. Özgürlük
için savaşın. Aziz Luke der ki, “Tanrının krallığı insanın içindedir.” Sadece
bir kişi veya zümrenin değil, bütün insanların. Senin de. Makineleri yaratma
gücüne sahipsin. Mutluluk yaratma gücüne de. Bu yaşamı özgürleştirip,
güzelleştirme yaşamı harika bir macera yapma gücüne sahipsin. Demokrasi adına
bu gücümüzü kullanalım. Birleşelim, yeni bir dünya için savaşalım. İnsana
çalışma şansının verileceği gençlere gelecek, yaşlılara güvence verilecek bir
dünya. Zalimler yükselirken parlak vaatler verirler. Ama onlar yalancıdır!
Sözlerini tutmazlar. Asla tutmazlar. Diktatörlerin kendileri özgürdür ama onlar
insanları köle yapar. Şimdi bu sözleri tutmak için savaşalım. Özgür dünya için,
ulusal engelleri kaldırmak için savaşalım. Açgözlülüğü, nefreti ve
hoşgörüsüzlüğü kaldırmak için. Bilimin ve ilerlemenin bize mutluluk getirdiği
bir dünya için savaşalım. Askerler, demokrasi adına birleşelim.”
(Şu linkten izleyebilirsiniz: https://www.youtube.com/watch?v=5ZWVFaojkd0)
(Şu linkten izleyebilirsiniz: https://www.youtube.com/watch?v=5ZWVFaojkd0)
Ankara, 3.12.2019
1 yorum:
Dün-ya aldatıcı iki hecedir. [Micingirt]
Çark
Zor iş sâmimiyet riyakârlara
Kulakları maraz dil ucu acı
Göz bebeklerinde hissiz varlıklar
Kökünden sökülmüş dipsiz batıcı
Takva fedâisi ol varmak gibi
Var mı yâre aşkla yalvarmak gibi
Kalpten çağlamalı kul ırmak gibi
Dünya hoş şaşkınlık ve aldatıcı
Şu asrın zevkleri kemiren korku
İman fısıltısı gerçeğin farkı
Tanrılar üretti düzenin çarkı
Her köşe başında ölü satıcı
Ömer Ekinci Micingirt
Yorum Gönder