28 Mayıs 2021 Cuma

ÖLÜ DİRİ-12

Bkyhy!

o. seninleyken yapaylaşan sesimi değiştirdim. sen.
duymazlıktan geldin. ben de bir daha ve bağırarak
söyledim aynı sözleri. kulaklarını tıkadı.
cansıkıcısın işte. ukalalığından ileri gelmiyor bu.
ukâlalığın cansıkıcılığına beş çeker.
komikleşiyorsun. benim de canım sıkılmıyor.
git, haydi, istemiyorum, istemiyorum. gitme bykhy, ne olur
gitme, dedin. koşturdun arkasından. yetişemedin.
tutmadı ihanet sözü.

yarım kalan konuşmalarım. sözlerin yanına
kesinkes bir söz daha beklemeleri. getirememeniz.
çıldırmanız.

sıkıcıyım. kimsenin canını sıkmaya hakkım yok.
hele o hep sevdik bildiklerimin.
konuş; yoksa…
bir gün bir sözlük alıyorsunuz elinize,
bir gün bir güldürü kitabı. açmıyor bunlar beni.
açmaz bunlar beni. çağınızda değil mi suç.
siz suçsuzsunuz.

kazıyın terimleri, eşeleyin. alanları kullanın bakalım.
dağıtın bakalım oraya buraya beyinleri.
doğurabilecek misiniz bir bilim dalı. bakalım, hadi:
bilimin zorunlu sefaletliliği. işlerine geliyor
beyefendilerinin. yıkmak önce. hadi. sefalet.
sonra yapacaklar. sözde, karşı-sefalet. hadi.
ne düzen ne. adam düzenin düzenine hayran oluyor.
ölüyor hatta düzen yoluna.

yüzükoyun yatıyorsun. hayat! işte bu dedin.
güneş: yaşasın!
tabii, tanrın görmedi sevincini.
gittin, cupladın denize, geldin.
yine yüzükoyun, yineliyorum. yaşasın! güneş!
sırasını unutmadan hiçbir şeyin.

yarattığımız korkularla ayı dayılarınızı
sonsuzlara bıraktınız. başınızın en dip içlerinde
kürek çekiyor korkaklığınız.

ÖLÜ DİRİ/blogKİTAP'ın tamamını okumak için tıklayınız.

ÖLÜ DİRİ-11

şimdi hoptirinam deyip zıplayıvereceksin.
bak, yapıyorsun bile.
biraz sonra… kızacaksın. tepeme çıkacaksın.
sinirlerinle. o ince fikirli sinirlerinle.
dayanamazsın ki zaten. olur olmadık yerde…
olur olmadık…/ iğdiş edilmiş mantık hesaplarına
vurulacak boynumuz.

elma, şimdi kaçıyorsun. kaç.
kovuyorsun kendini. kov.
ama elmasın hâlâ.

ÖLÜ DİRİ/blogKİTAP'ın tamamını okumak için tıklayınız.

27 Mayıs 2021 Perşembe

ÖLÜ DİRİ-10

güneş gözlüğü satıcısı amca
sağol diyeyim gene ama
gözümdeki numaralı gözlüğün üstüne
niçin istiyorsun
güneş gözlüğü takmamı?
öldürebilirim seni!

dur, daha neler biliyorum, daha neler
yaşıyor o çağ, daha neler,
bulanık sular, bungunluk suları yani
ne sen öldürebilirsin o ölüyü, ne ben
ama illa ben- sen ve o çok çoğul çocuklar
çoğalarak

onru koru!
onru koru!
onru koru!
onursuz çağ!

adı bellisiz. imzasız. yamuk bir soytarılık.
kan ve kin kokuyor nesneler. gün boyu
kahverengi. canavar.
zulüm. ve incir çekirdeklerinden bile
zincir ve ateşli silahlar patlatıyorlar fabrikalar
şizofreni. çoğalım. fotokopi makinaları. teksirler
derslere girip derslerden çıkmanız iyidir.
uyum sağlarsınız.

gelemezsiniz kanat çırpmalara.

kan, ter ve inat. sizin karşınızda bunlar,
size nispet.

idrar ve inkar eşdeğer. işte
kirli –yüzlerine tükürülmeyecek denli-
idrar ve inkarlar
vardı.
yasaydı
yasaydı
yasaydı.

haylaz bir çocuktum o sıralar ben. şirin,
haylaz, çomuk ve çomak bir çocuktum.

birliktelik çoğul bir yalnızlıktı.
hep böyle kalacak çoğul bir yalnızlık.
ama siz bu yalnızlığı çoğaltamadınız.
ve bıraktınız kaçar-göçer bir fırtınayı
oynamayı.

içinde jilet j’si, gırtlak g’si bulunan
arap harfli daktilo arıyorum.
küçüklüğümü göstereceğim bu imlerle size
işte size güzel güzel ne neymişim be
göstereceğim hıncımı ödlekliğin
aşağılık olarak aşağılarda taaaaa taa taaaaaaa
dip
aşağı
estetikten arınmış
her harita
kurallardan ve yasalardan.

ihanet! dediniz. ihanet ediyorum sana ve and içiyorum ki
sürdüreceğim ihanetimi. dedi.

size bir ozan gerekti.

ÖLÜ DİRİ/blogKİTAP'ın tamamını okumak için tıklayınız.

26 Mayıs 2021 Çarşamba

ÖLÜ DİRİ-9

sürgit ve değişik bir değişiklik: sürekli
başkalaşıyorsunuz: anlık.
her an bir başka siz oluyorsunuz.

durma. telefon edeceksin. aldın almacı eline.
durdun. çevir. dur. konuş. alo. boş.
konuşuyorsun. zevk. sizlik!
karşıtlık. çatışma. hüznün yansıyor telin içinden,
diyorsun. o, asla, varılacak değil yanına.
neşe. küp. anlatıyorsun.
anlıyorsun: kırık!

elma! benim biriciğim. niçin üzüyorum seni,
düşündün mü hiç? beni niçin üzdüğünü ya?

bir uçarılık ara sıra: ve o ince güzellikleri
seçtik biz. yalanıl duyarlıkları dışarlak kıldık.
ezgili bir konuşmadır şimdi dilimizden dökülenler:
öz ipten dokunmuştur yeni bağlantılarımız.
ve eskimez bir bağdır onlar.

ama çocuklar… tüysüz düşürdüğünüz.
imgeleri kendini dışa bırakmışlığıydı
insanlığının bir insanın. kıvrımlı, yılan,
çorap ve çorak kokan, yırtık,
saçmalığın
binlerce yıllık sonraki olur olmaz toprakları---
tanınan tek, tek yurtsamalar---
karşılıksız çiçek koklamaları
duyumsuzlukları sevgililerin.

size bir ozan gerekti. 

ÖLÜ DİRİ/blogKİTAP'ın tamamını okumak için tıklayınız.

ÖLÜ DİRİ-8

çooooooook önceleriydi. beldemiz arada bir
jandarmayla yönetilirdi. şimdiki gibi.
bir pazar yine jandarma, yönetimi eline aldı.
biz, nurselle… “günah arası.”
böyle olmalıydı diyoruz: dünya.
sizin dediğinizden değil. jandarmaya.

size bir ozan gerekti oysa. oysa siz,
sokaklarda söylediniz, çıkmaz çıkar;
alanlarda söylediniz, boş dolu;
bürolarda, tarlalarda, ovalarda, dağlarda söylediniz;
söylediniz cezaevlerine girmelerde, hastanelerde; bitkin,
durgun, kendini yiyen, kanıksamalı, bungun:
“sabırlıyım ben!”

ve bazen de bir başka aşkınız vardı: yaşasın ölüm!
diz çökmüş, tapınmışsınız. aşıksınız.
ayaklarını öpmüşsünüz. ah ölüm, sevgilim!
çığlığınızın kopup geldiği ciğerleriniz
kabullenmese bile ölümü, siz,
illa, öleceğim!

sahip arıyordunuz kendinize. sahipsizdiniz.
sahipli olmak çok gerekliydi size.
ve sahipsizliğinizin boşluğu içinde bir o boşluğa
bir bu boşluğa gelip
gidiyordunuz boş bakışlı gözlerinizle.

evet, size bir ozan gerekti.


ÖLÜ DİRİ/blogKİTAP'ın tamamını okumak için tıklayınız.

25 Mayıs 2021 Salı

ÖLÜ DİRİ-7

evrenin boyutlarına daldınız. en, boy, yükseklik.

sıfır dereceye getirdiniz ısıları. deniz yüzeyi.

koşullar olumlu. su. sıcaklık. ama: yanlış kaynadı

her şey: ölçüp tutmalarınız.

 

adın sokaklara verilecek. adın çıkmaz

sokaklara verilecek. adın çıkmaz sokaklaşacak.

çıkmaz sokaklar çağı adın.

 

not: geçenlerde dayanamamıştı birkaç zavallı.

bağırıyorlardı bağır bağır: ve biz hayatı kaydırılmış

birkaç yaratık olarak… (çünkü artık sevgililerimiz bile

yüz vermiyor bizlere, o hiç sevmediğimiz sevgililerimiz…)

bağırmak hakkımızdır ve bağırırız. hem de

bağır bağır bağırırız!

 

ve bir ozan arasıra:

            geçen rüzgarın aynısı gelmez geri

                                    canım benim.

            dur öyle yerli yerinde dur öyle yerli

                                    canım benim

                                    benim canım.

 

ve yıllar sonra geçmişe dönerek, diyeceksiniz ki:

yaşıyor musun geçmiş? geçmiş yanıtlayacak: hoppa-

la! nerden çıktı bu? ve siz: yaşamıyorsunuz sayın

geçmiş, öldünüz siz, dündünüz siz!

 

size bir ozan gerekti.


ÖLÜ DİRİ/blogKİTAP'ın tamamını okumak için tıklayınız.

ÖLÜ DİRİ-6

yetişemiyordunuz işte.

kendinizi anlatmak sanki çok gerekliymişçesine,

kendinizi anlatmaya çabalıyorsunuz.

yetişemiyordunuz işte.

her şeyde ve kendinizi anlatmakta

ve sıyrılamayınca da…

bana tanım olabilecek bir roman,

bir şarkı, bir şiir… yok mu?

ama eksik kalacaktı anlatılmışlığınız yine de.

ve burada doyumsuz bir siz vardınız.

 

umutsuzluğunuzu yenecek,

umutsuzluğunuza umar bulacaktınız:

ah! ah! ah! karıncalar.

mevsimi değil.

üşürsünüz.

yıkanır kuytulara saklanmışlığınız,

üşür ısınmışlığınız.

böyle kaldı işte sizdeki

bu sürgit mutsuzluk.

 

al sana, bir resim.

bu resimde sen varsın.

elma’sın.

kendi elimle çizdim.

mavi bir sonsuzluk

ve bu sonsuzluğun göbeğinde sonsuz

bir sen.

 

ve bir kırgınlık arasıra:

siz’leştiniz arkadaş!

siz’leştiniz ve size yazmam gereksizdi!

 

ya da bir itiraf mektubu ve

bunun sonundaki şiir:

 ………………..

                        iyi bir şey değil ama,

                        ne yapalım? iyi bir şey

                        değil, biliyorum

                        hoşça kal,

                        suç bu, suç, benim suçum.

 

 

            (Sizin İçin Bir Ara Tanım-Çalıntı)

           

imgeler, ulu kavramlar, ulu varlıklar, kuşkular,

güvensizlikler, bağlar yalnız kalmış bireyin idealist,

tinsel sözedökümleridir;

karmaşık bir yapıya bürünmüş zincirlerin,

kısıtlamaların belirtisidir.

ne ki, tüm bunların içinde

yaşam üretim biçimi ve onunla birlikte…  eee…

evet, kendi yolunda giderlerdi.

 

size bir ozan gerekti.

 

öyle bir çağ işte.

başlıyıvermişti birden bire tepenizde.

beyninizde. bedeninizde.

elinizde değildi o çağı önlemek, diyelim ki.

peki. ya o, dursuz duraksız, bazen ses,

bazen eylemle, buyruk üstüne buyruk

bağışlayan size,

çağ kurucularının dediklerini

yerine getirme?

 

sizin çağınızdı.

yaşadığınız.

dışınız çelişkisiz, siz çelişkiler yumağı.

 

anımsar mısın son yazdığın mektubu elma?

soruyordun.

ünlem işaretleriyle dolu mektubun.

niçin böylesin alla’şkına?

çıldırtıyorsun insanı!

 

betimlemelersiz çağın:

ne gerek var ki betimlemelere,

çıplaklık betimlense

gene çıplaklık çıkmaz mı görüntüye?

sizin kuramınızdı bu da.

 

oynardık biz

çifte

telli oynardık.

çoktuk biz

çocuktuk.

dünya bizim, yer bizim, gök bizimdi.

evler kurar, evlenirdik,

çocuklarımız olurdu bizim.

çok

çocuktuk biz.

öldürdüler bizi.

ÖLÜ DİRİ/blogKİTAP'ın tamamını okumak için tıklayınız.

23 Mayıs 2021 Pazar

ÖLÜ DİRİ-5

senin için düştüm bu yola
yollarında yazmaya başladım hâlimi sana
(zorunlu bir açıklama!)
gerçekçilik değil mi canım istediğin.
bunda karar kılmamış mıydın?
benim ne yapmam, nasıl yapmam gerektiğini
böyle bir kuramla dökmemiş miydin ortaya?
güncenize yazdınız bu sanatsal çelişkiyi, kendinizle.
ardından: buldu işte yazın eleştirmenleri
çözümlemelerine yardımcı olacak düğümü!
yollarda yazılan yazılar ve yazarı!
ve sen, benim kuramcım olan sen,
bakalım sahip çıkacak mısın
kılgısalcına, bana?

dışınız çelişkisiz, siz çelişkiler yumağı.

başınızda büyük bir holdingin eski bir danışmanı.
onun da başında daha büyük bir holdingin sahibi.
zincirleme.
ve sen. senlerden oluşan yığın. yığınlar.
haydi, gidiniz hepiniz, sevaba girer,
günahlarınızdan arınırsınız, ellerinden öpünüz. 

sonra sen, kendin, bir sigara yak.
günahsızlık onuruna. ve gir bir patikaya.
mısralar ve yaldızlar pırıl pırıl gülüyor sana.
artık istediğin bildirileri dağıtabilirsin ortalığa.

tanrıya inan ve itaat et.
kapak ol gazetelerle dergilere.
çağının posteri ol!

ambarlar ve bitler…
kepaze incir ağaçları,
ayların onursuz ve uğursuz günleri!

siz, hiçbir zaman katılmamıştınız kavgalara.
biliyordunuz, ya da,
size öyle bildirilmişti.
kavgalara katılmak,
soluksuz solup kalmaktı.
öyleyse, karnınız doysa yeterdi.
tüm güçsüzlüğünüzle
karnınızı doyurmaya çalışacaktınız.
güçlüler mi?
öyle ya, ölü eşek ruhluydular onlar.
boğuverecektiniz uzansanız.

dediniz:
boşvermemeli savaşeri.
durmalı ayakta her konumda.
tetik olmalı.
savaşmalı savaşeri.
ama sadece:
dediniz.

size bir ozan gerekti. 
kentin pazar alanı.
kentlerin pazar alanları
şey’leşmişlik.
bir öğrenci: simge.
kendi şey’liği için: çırılçıplak.
dökülmüş saçları.
ipince. hafif:
alın, durmayın, ‘ben’ yok!
alın ‘yok’u da, ama dikkat!
girebilirim bu halimle de,
kasalarınıza, değil kıçlarınıza!

direnmek. kime? neye? nasıl?
yani direnilecek o kadar çok şey vardı ki
sizin için karşı kıyılarda,
ne olduklarını bile bilmediğiniz.
bunun yanında,
direnmenin yol ve yöntemini
ne demeli
saptayamadınız!

şirin bir çocuktum o sıralar ben.
şirin, haylaz bir çocuktum.

yaz demeden kış demeden ağaç sökelim--- loy
yaz demeden kış demeden ağaç sökelim çağı!

(sökülüyordunuz. kökünüz kazınıp kurutulacaktı.
kışın yenilirlerdendiniz. kıştı. kış. kış çağ!)

ÖLÜ DİRİ/blogKİTAP'ın tamamını okumak için tıklayınız.

ÖLÜ DİRİ-4

bilmeyerek’i oynadınız hep
öğrenmeyerek’i siz
kaç köprülerden geçtiniz
kaçtınız zıp zıp zıp
zıpladınız mı sandınız
sanınız

ve size karşı:
halkı kurtaramamış bir yığın çocuk
yoksullar ve gençler
önce kendilerini
sonra halkı
yoksullar ve gençler ve okullar
ve iş alanları ve cezaevleri
hepsi birbirini

doğru diyorsun bak
ne ben seviyorum aragonu
ne de sen
sözgelimi canım
aragon: âşık olan duvara yazı yazar
canım sıkma canını
sevsek ne çıkar
sevmesek ne
bak elma!
darılmaca yoktu hani
bak elma!
gerçeği konuşalım
ama ben susayım
konuş sen:
çünkü buna
senin konuşmana ihtiyacım var
zayıfladım iyice
aşktan kesildim
ekmekten aştan!
elma
tükürelim ister misin
tükürelim sevdaya!
aragon
doğru
sevmiyoruz seni
lütfen konuş elma!

denenmemiş özgürlükler de vardı sizin için:
adınızı bulutlara yazıyordunuz
duyarlı bakışlarınızı atıvermiştiniz sokaklara

günde kaç kez ölüme gönderilen canlar çağı!

bakma
umutsuz değilim
olmadım hiç
olmam da!
olmam ha!
hayat bu
ciddi olmak gerektir
ciddiye almak gerektir
çağınız güçlü siz pısırık!
hadi durma
al eline bretonun o ünlü silahını
al
önüne çıkan
kim olursa olsun
hadi hadi hadi
(bu karikatür şeridi
sizin tarihsel gelişiminizi göstermektedir
gelişmemişliğinizi
lütfen iyi izleyiniz
gerekirse ezberleyiniz
sınav sorusu olacaktır)
yaşamaya olan alışkanlığım ve
çocuklaşma düşleri
hep olduğu
satılık

size bir ozan gerekti.

oysa bilinçli olmak
kendi başına hiç de önemli değil
önünüzde bir kargaşa var
sıyrılmak zorundasınız bu kargaşadan:
bilinçlilik
üretici güçler
toplumsal durum
ve bunların çelişmeleri
işbölümü
maddi ve zihni etkinlikler
tüketim
üretim
çalışma
çatışma
ya da hiçbiri
tembellik
kokuşmuşluk ve yoklaşma
siz bilirsiniz
siz bilirsiniz bilmesini de
yine de tespit edin seçeneğinizi

uykudan uyandığınızda hayal yolculuğunuz yeni bitmişti
metrolar değil
rüya terletmişti sizi
cebinizdeki son parayla bir ekmek
ve bir parça peynir bile alamıyordunuz
tutturmuşsunuz bir de
bırakmalıyım ankarayı da
göç etmeliyim ankaradan da
kara ankaradan da
diyorsunuz
başka bir kenti denemeliyim
diyorsunuz
küçük bir kasaba olabilir
diyorsunuz
kesin kararlısınız dediğinizde
maceralısınız
kararlı maceralısınız
atlıyorsunuz trene

alelacele yaşadığınız intiharlar
ellerinizde iplerle dolaşmışlığınız
gün olup da bir şeylerin 
kendi başlarına kuytu odalarda
kalıvermişlikleri
iz bırakarak ve her an bir yanık kokusunu
burnunuzun direğini kırasıya dek
burnunuza sokarak

haylaz bir çocuktum o sıralar ben
şirin
haylaz bir çocuk

ÖLÜ DİRİ/blogKİTAP'ın tamamını okumak için tıklayınız.

22 Mayıs 2021 Cumartesi

ÖLÜ DİRİ-3

yağmur yağıyor
gülenler
sen üzgünsün
saklıyorsun kafanı
hindi değilsin
bir bakıma da hindi
gülenler var
kurşun yağdıranlar da
yağmur yağıyor
çay içeceksin
rize çayı
yağmur
kağıtlar
yatacaksın
yağmur
eksik olmadı ki başımdan hiç
kurşun
cop
kırbaç
boş
sokak
yağmur
boş
boş
boş
boş çağ!

şimdi
durup dururken ve pat diye:
bilinçli olalım lütfen!
diyeceksin
biz o kadar beceriksiz miyiz
bir soru
ekleyivereceksin bu soruyu tüm söz ve eylemlerinin sonuna
becerikli ya da beceriksiz söz ve eylemler
yanıt: yok! değiliz

ekonominiz tersine gelişiyor
yılda ortalama yüzde yüz
iki yüz
üç yüz
beş yüz
bin
üç bin
siz devlet-tanımazsınız
ama devletiniz var
ve başında güçlü bir şapka
baş mistır
müsteşar!
gider
gelir
değişmez
on yıllar değişmez
ekonominiz tersine büyür
alışkanlık haline gelir kanıksama 

size bir ozan gerekti.
bu kaçıncı taslak bugünkü
bilmiyorum
ama şunu biliyorum ve bildirmek istiyorum:
yeni caminin hemen dibine kurulmuştu içinde düzensizce sırıttığımız tezgâh
tezgâh dedimse öyle âhım şâhım şeylerden düşünme
galiba satıcımız da işin farkında
baksana
adam düzen müzen düşünür
der de
bizi birazcık olsun düzenler
farkında a canım farkında
sahi
kaç şey ettiğimizi duydun mu
bu şey-
leş-
mişlik-
ler
çağında!

oysa belliydi ki
sizin umutsuzluğunuzdu dışardan duyduğunuz herhangi
bir ses bile
size aykırı bir ses
ne kötü!

ve o beyaz o hep yaz o şen şehvet o karşı kırağı!
elma!

tarihinizin bundan sonrasını boş bırakıyorsunuz:


ÖLÜ DİRİ/blogKİTAP'ın tamamını okumak için tıklayınız.

21 Mayıs 2021 Cuma

ÖLÜ DİRİ-2

ayrımına varmadığınızın ayrımındayım

sol elimin işaret parmağı

yaralı

siz ayrımına varmadınız

demek ki

peki.

 

günlüğünüzü açtınız

yarın bu sayfayı yırtacak

sevgilinize postalayacaktınız

umutsuz ve umarsız olmanı istemem

belki de bu yazı

seninle

kültürel sanatsal ekonomik politik

neyse işte

anla

tüm diyaloglarımın sonu

elma!

 

sonra susuyorsun

tatildesin

hayır protesto

fenerbahçeli oldun

stankoviçle birlikte değiştiriyorsun oyunları

aman alllahım

korkuyorsun

korkunç şey!

susuyorsun!

lütfen elma!

 

carlos fuentes

çalıp çırpıyorsunuz

güvensizlik etmeyiniz: hayır

çünkü güvensizlik ve kuşku

ihanete çıkarılmış çağrılardır

carlos fuentes

stop

javier

meksika

sana güvenmeme öğüdü veren kişiye güvenme


ÖLÜ DİRİ/blogKİTAP'ın tamamını okumak için tıklayınız.

ÖLÜ DİRİ-1

görünmez gibi görünen bir kovalamaca başladı ve söndü ışıklar
sırıtan suratların yankesici kalleşliği
bir de aynalar: laf olsun diye ve milimi milimine hesaplı aynalarınki:
bir sigara içimlik
oyuna çeşni katıyor anladığınız 

soruyorsunuz
eskir mi hayat?
diyalektik tersine çevrilebilir mi?
(yarın bir gazete alıp şöyle bir kurcalayıverin
ya da başka bir yolla da tutabilirsiniz o damarı
lütfen!)

açtınız ve kanınıza girilmişti
tükrüklerle karşılanıyordunuz istekler bildirmelerde
açtınız ve derinizdi
etinizdi
kanınız
kemiğinizdi
kalmamıştı:
yoktunuz

türkünüz:
(ki kesinkes sizin dışınızda
size karşı
sizin adınıza birileri öttürüyordu bu türküyü

ölüm almış yürümüş
ölüm sürü sürü
üstümüzü bürümüş
biz ölmüşüz ölmüşüz

bakın
isterseniz size bir iş verelim
ne dersiniz avukatlığa
yok yok
cumhurbaşkanı olun bari!
güzel güzel ülkeler var dünyanın koltukaltlarında
bir koltuk buluruz buralarda size
siz ararsınız altını
bulamazsınız bir şey
biz buluruz
güvenin bize:
güzel güzel yönetirsiniz
unutmayın
şu an barındığınız ülkenin cumhurbaşkanını da
biz atamıştık görevine
unutmayın
tutarlı olun
söz tutun!

Devingenlik gerekti size
silkinmek miskinlikten
ter kokmalıydı teniniz
ah
bir ozan yetişseydi imdadınıza
yeterdi!

(simge değişik olabilir
ama
seni yaşatacak ya da yaşatmayacakların gerek sözlerinden
gerek eylemlerinden
göreceksin ve görmenin sonunda
yine uysal
yine uysal
yine: işte yapıyorsun
söz tutacak
baş eğeceksin-
simge değişik olabilir diyorum
unutma: sağ kroşeli bir yumruk
bir boynuz
bir namlu
nükleer santrallara varan silahlı silahsız kaba güç aletleri:
seni sessizce katledecektir)

ÖLÜ DİRİ/blogKİTAP'ın tamamını okumak için tıklayınız.

ÖLÜ DİRİ/blogKİTAP

ÖLÜ DİRİ

(İzmir, 1986-1988)

BlogKİTAP 

Anlatı


Cevat Akkanat


İÇİNDEKİLER

Bir

İki

Üç

Dört

Beş

Altı

Yedi

Sekiz

Dokuz

On

On bir

On iki

On üç

On dört

On beş

On altı

On yedi

On sekiz

On dokuz

Yirmi

Yirmi bir

Yirmi iki

Yirmi üç

Yirmi dört

dipçik NOT

Ölü Diri 12 Eylül darbesi sonrası dönemde yazıldı. Mefluç 12 Eylül edebiyatının zıddına, diri; ayrıca uzun ve manzum bir anlatıdır. Baş kısmından bir bölümü 80’lerin sonlarına doğru Ankara’da yayınlanan Yoğunluk Sanat Kitabı’nda yayımlanmıştı. Aynı bölümden küçük bir parça “Ölü Diri-1” adıyla, 12 Eylül’ün 32. yılında (13 Eylül 2012) Milli Gazete’de yayımlandı. Ölü Diri’nin buradan sesleneceğini bildiriyoruz.

Ankara, 21 Mayıs 2021
(Yayım başlama tarihi)

14 Mayıs 2021 Cuma

AYTEKİN KARAÇOBAN’IN “EŞİKTE BEKLEYEN ZAMAN” ŞİİRİ

Maskeli kentin üstünde hafta sonu,
san ölüm örtüsü,
polis helikopterinin arada bir yırttığı.

Ankara,
gençliğimin çatlayıp dökülen boyası.
Altı boş, altı çürük, altı kara,
onarılacak yer yok artık;
nerede yatacağını bilmeyen
bir köpek gibi dolaşıyor ıssızlık. 

Yaşam söylence kılığında
perdeler ardından bakıyor sokaklara.
Ben beynimdeki yırtıcı kuşu evcilleştirmeye
çalışıyorum,
bilemiyorum nasıl engel olurum tenime gaga
vuruşlarına.

Boşlukta burgaçlanıyor tanıdık yüzler,
san yokluğun katı özü,
yasakların dibini boylamadan önce. 

İyi ki sokakta rüzgâr satan bir arkadaşım var,
sesiyle Ankara’nın buzlu camını sıyıran,
barınağım,
söyleşilerimizin sayfaları arasına,
manolya yaprağı gibi ayraç olan.

Başkent zamanı kapının açılmasını bekliyor
san eşikte sessizce bekleyen kedi.

Patika dergisindeki “Eşikte Bekleyen Zaman” (S. 113, s. 40) şiiri üzerinde duracağımız Aytekin Karaçoban (Kırşehir, 1958) çok yönlü edebî çalışmaları ve bunlara bağlı olarak oluşturduğu külliyat ile dikkatleri üzerine çekmeyi başarmış bir şairdir.

Karaçoban, Dicle Üniversitesi Eğitim Fakültesi Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümünü bitirdikten (1984) sonra Fransa’da Rouen Üniversitesinde “Fransız Direniş Şiiri 1940-1945” konulu bir yüksek lisans tezi (1988) hazırlamıştır. 1978’den bu yana edebiyat dünyasında olan şair, ilk şiir kitabı Ben Gülün Kardeşiyim (1988)’de A. Tekin adını kullanır. Onun şiirlerini şu kitaplarından da okuyabiliriz: Pablo Neruda’yla Söyleşi (1995), Anlık Görüntüler (1998), Kavuşma Tadında (2000), Yüksek Gerilim Hattı (2015), Zaman Sızdı (2018), 1000+1 Soru (2019), Çatlak Çan (2020) ve son ikisi hariç, kitaplarına girmeyen şiirleriyle birlikte “Toplu Şiirler” kitabı Çalkantılı Deniz (2020). Bunlardan mensur şiir formuna, dahası içerik olarak yer yer poetikaya yaklaşan Anlık Görüntüler, Images Instantanées (2000) adıyla Fransızca da yayımlandı. Bunların dışında özellikle Pablo Neruda’dan yaptığı çevirileri dikkat çeken Karaçoban, şiir üzerine yazdığı yazılarını da Şiir, Büyülü Çığlık (2017)’ta bir araya toplamıştır.

Sözün bu noktasında “Murat Koçak’a” ithafını taşıyan “Eşikte Bekleyen Zaman”ı hangi gerekçelerle Nisan 2021’de yayımlanan dergilerden çekip alarak bir adım öne çıkardığımızı açıklayalım: En başta, şiir sanatının olmazsa olmazlarından olan sözün özgün kullanımına ait taşıdığı unsurlardan bahsedebiliriz. Akabinde çağın ruhuna yönelik yaptığı tespitler ve bunları bahsettiğimiz özgün dille yoğurarak sunabilmesini gösterebiliriz. Son olarak şairin, yerel ve öznel olanla evrensel ve nesnel olanı harmanlayarak bir metin kurma girişimi içinde olduğunu da dikkatlere sunabiliriz. Başlayalım…

“Eşikte Bekleyen Zaman”, farklı dize kurgularından oluşan altı birimlik bir şiir. Bu kurguda şiirsel olan ile tahkiyeli anlatımın ve sinema dilinin bireşime tabi tutulduğu görülüyor. Böylece, şiirsel imge öyküleme ve gösterme sanatlarıyla iç içe ete kemiğe büründürülüyor. Aralarında geçişler var kuşkusuz ve işte o perdeler metne devinim kazandırırken okura estetik sürprizler sunuyor.

Şiir muhayyel bir mekânda geniş bir zaman dilimine ve farklı anlara yayılan bir gök ve ses tasviri ile başlıyor. Sonuç, mekânı ve zamanı örten bir “ölüm örtüsü”. Bu oldukça umut kırıcı bir başlangıç: “Maskeli kentin üstünde bir hafta sonu,/san ölüm örtüsü/polis helikopterinin arada bir yırttığı.” Burada somut ve maddi olan üç nesne vardır: “Maske”, “örtü” ve “polis helikopteri”.  Bu göstergeler mekânın, zamanın ve en önemlisi insanın içinde bulunduğu durumun tespitini yapmak açısından oldukça önemlidir. Şair, sözünün devamında bunlara dair açılımlar sunacaktır. Fakat hemen belirtelim, öyle hazır lokmalar halinde olmayacaktır bu sunum. Zira “Anlık Görüntüler”in bir yerinde de vurgulamıştır dili kullanımdaki tutumunu: “Gündelik kurdun içten kemirdiği sözcüklerle yazamam. Düşük yapan anlam imge kütüğünden siler kimliğimi yoksa. Pılını pırtısını toplayıp gider söz torbasından çıkacak dünya.” (Çalkantılı Deniz, s. 98)

İlk birimde “maskeli kent şeklinde muhayyel olarak verilen mekân ikinci birimde somutlaşır. Burası “Ankara”dır. Ankara, “gençliğimin” ve “artık” sözcükleri eşliğinde aynı anda hem şairin geçmişi (nostaljisi; otobiyografik bir gönderme.) hem de toplumun bugünü olarak takdim edilmiştir. Ankara’yı oldukça özgün bir benzetmeyle gençliğinin “çatlayıp dökülen boyası”na teşbih eden şair, kentin bugününü de “altı boş, altı çürük, altı kara/onarılacak yer yok artık” şeklinde betimler. Fakat bu birim sözün çok daha katmanlı bir kullanımıyla tamamlanır: “nerede yatacağını bilmeyen/bir köpek gibi dolaşıyor ıssızlık” Buradaki anlamsal katmanları ve bunların sunduğu zenginliği yorumlamazsak olmaz: İlk olarak şair, ıssızlığı bireysel bir mefhum olarak nerede yatacağı belli olmayan bir köpeğe benzetiyor diyebiliriz. Bu, aynı zamanda ıssızlığa can ve beden vermek demektir ki, fena bir teşhis sayılmaz. Fakat ben buradaki kullanımda, Ankara’nın istiare yoluyla “ıssızlık” olarak adlandırıldıktan sonra, “nerede yatacağını bilmeyen bir köpek” olarak tavsif edildiğini de söylemek istiyorum. Şunu da: “Issızlık” ve “köpek” göstergeleri ister şairin öznel dünyası, isterse Ankara ve dolayısıyla toplum hayatı açısından ele alınsın, aynı noktada buluşulur; olan bitenin hayra alâmetsizliği!

Şiirin üçüncü biriminde kesit yine değişir. İç mekâna sığdırılan hayat âdeta kutsanmış, efsanevî bir kılığa büründürülmüştür. Dahası, kanlı canlı bir kişilik halinde, perdeler gerisinden sokaklara bakadurmaktadır. Bu durumda anlatıcı öznenin iç âleminde neler yaşanır olabilir? Zihnindeki düşünsel gelgitleri “yırtıcı kuş” şeklinde istiare eden şair, kendisini gagalardan nasıl koruyup kollayabileceğinin kaygısını yaşamaktadır. Nüansları olsa da bir Promete’dir kaygı yaşayan. Bu arada, kaygının görünür nedeni her ne kadar zihinde, iç âlemde olsa da, aslen harici etkenlerden kaynaklanmaktadır.  Sokağı dar eden, hayatı perdeleyenlere, yasaklara gark edenlere…

“O Andı” başlıklı metninde “Dünyayı yaşanır kılma derdim, suçüstü yakalanmış gibi yalnız kaldı.” (Çalkantılı Deniz, s. 175) diyen Aytekin Karaçoban’ın üst paragrafta betimlediğimiz hallere ışık tutan başka dizeleri de vardır. İşte “Küçük Bir Şairin Not Defterinden” adlı şirinden bir bölüm:

Sokağa çıkmayacağım bugün.

Gazeteler dursun yerinde.

Radyoyu açmak yok.

Geleni kovacağım beynimden.

Öleceğim bir günlüğüne.” (Çalkantılı Deniz, s. 43)

Şiirin dördüncü biriminde, olan biten karşısında savrulan tanıdıklara getirir şair sözü. Onlar boşluğa doğru yol alan anaforik görüntüler sunarak girdapta yok olup gitmişlerdir. Arkadaşları da şairi katı gerçeklikle yüz yüze bırakmış, yasaklar dünyasının daha bir çekilmezliğine neden olmuşlardır:

Boşlukta burgaçlanıyor tanıdık yüzler

san yokluğun katı yüzü

yasakların dibini boylamadan önce

Şair bu dizelerde dile getirdiklerini sanki “Anlık Görüntüler”in şu bölümüyle somutlaştırıyor: “Önce duyar yanımızı gömdük üstümüzden akan sele ses etmemekle. Unuttuk sonra sığ suların durgun akışında. İndi mi ölüm gibi inen akşamların göksel, kara dağı yüzünü kazıdı kapılarımıza. Ürkek adımlarla vurdumduymaz sokaklar ürettik; ‘Arananların listeleri’ önünden gözlerimizi kaçırarak geçtik; eksildik gözdağları altında…” (Çalkantılı Deniz, s. 106)

Şiirin beşinci birimi, kanaatimce şiirin şimdiye kadarki gidişatını değiştiren, böylece umut vadeden bölümü. Şiir, diyebilirim ki buradaki moral aşılayıcı unsurlarla “Eşikte Bekleyen Zaman” adını almaya başlıyor. Sözgelimi, birimin ilk dizesi “İyi ki sokakta rüzgâr satan bir arkadaşım var”, yukarıdan beri çizilen olumsuz tabloyu bir çırpıda yerle bir etmeye yetiyor. “Ölüm örtüsü”nü, “köpek gibi dolaşan” ıssızlığı, içteki “yırtıcı kuş”u… Girdapta kaybolanlardan da olmamıştır “sokakta rüzgâr satan arkadaş”… Bu dizede “rüzgâr” sözcüğünün önemi ortada. Havadaki devinim, esinti, yel gibi anlamlarının yanı sıra, zaman, dönem veya dünya, âlem yahut talih gibi pek çok anlamı olan bu sözcük, öyle ustalıklı kullanılmış ki, oluşturabileceği bütün metaforik atmosfer, şiiri pozitif yöne sevk edebiliyor. Bunu şiirin sonraki gidişatında da görüyoruz. Şair için bir barınak (bu şiir bağlamında sığınak da diyebiliriz) olan, “sesiyle” Ankara”nın reva gördüğü olumsuzlukları yok eden (“buzlu camını sıyıran”) bu arkadaş,  baştan beri sıralanan her tür olumsuzluk arasında bir ayraçtır; “manolya yaprağı gibi bir ayraç”. Tabii bu noktada manolya yaprağının özelliklerine temas etmek gerekir. Öyle ya, niçin her hangi bir ayraç değil de, “manolya yaprağı gibi”? Herhalde şair bu yaprakların büyüklüklerini, pırıl pırıl, capcanlı oluşlarını, zorlu kış şartlarına karşı dayanıklılıklarını dolayısıyla kolay kolay dökülmemelerini biliyor ki benzetme unsuru olarak manolya yapraklarını kullanıyor. Üstelik bütün bu özellikleri, şükran duyulan arkadaşın özellikleriyle de örtüşüyor.

Şiir, kendi başlığına atfın yapıldığı iki dizeyle bitiyor. Fakat başlıktaki “Zaman” burada önüne bir isim almıştır. “Başkent zamanı”dır şimdi. “Kapının açılmasını bekle”mektedir. Sanki “eşikte sessizce bekleyen kedi” gibi. Bu iki dize kuşkusuz umut vaad etmektedir. Şair, her şeye karşın, geleceğin ışığının eninde sonunda yanacağına inanmaktadır.

Şöyle bitirelim: Şiirlerinde ve diğer eserlerinde Pablo Neruda, Paul Eluard, Adonis, Mahmut Derviş, Nâzım Hikmet gibi dünya şairlerine yoğun atıfların olduğunu biliyoruz Aytekin Karaçoban’ın. Onların yaşadığı sancıların benzerlerine maruz kalmış bir otobiyografiyi yüklendiğini de. Böyleyken, sözünü elbette umutla bağlayacaktı ve bağladı. Üstelik, betimlediği olumsuzluklardan kaynaklanan çığlıklar nasıl sadece kendisinin “yalnız çığlıkları” değilse, vaat ettiği umut da sadece kendisine ait değildir…

KAYNAKÇA:

Aytekin Karaçoban, 1000+1 Soru, Ürün Yay., Ank., 2019.

Aytekin Karaçoban, Çalkantılı Deniz, Klaros Yay., Ank., 2020.

Aytekin Karaçoban, Patika Dergisi, S. 113 (Nisan-Mayıs-Haziran 2021 ), s. 40.

Aytekin Karaçoban, Şiir, Büyülü Çığlık, Şiirden Yay., İst., 2017. 

Gültekin Emre, Şiir Günlüğü, Varlık Dergisi, S. 1336 (Ocak 2019).

http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/karacoban-aytekin

http://www.biyografya.com/biyografi/4056

https://azbitki.com/manolya

Not: Bu metin matbu olarak ve ilk kez İktibas Dergisi, S. 509 [Mayıs 2021], s. 61-63'te yayımlanmıştır. Okumak için tıklayınız.








11 Mayıs 2021 Salı

SİNCAN İSTASYONU, 93. SAYI, ŞİİR…

Sincan İstasyonu’nu okuduk. Arka sayfadan başlayarak…

“İsmet Özel’i Tenkit Vakti Geldi” başlıklı bir haberi “İsmet Özel” ve “Tenkit” bağlamlarından ötürü önceledim okumamda. Yörünge dergisindeki bir efelenmeden dem vuruluyordu yazıda. Efelenme dediysem, İsmet Özel’e hata edilmiş dediğim sanılmasın. İsmet Özel’e karşı muhafazakar cenahtan böyle itirazların geliyor olması! Konu bağlamında Sincan İstasyonu’nun yaptığı tutuma da değinmek lazım. Okurla paylaştıkları malumatı “Oda TV”den iktibas etmeleri. Halbuki daha özgün bir metin yazılabilirdi.

Sadede yani şiirlere gelelim.

Yekpare şiir aramanın beyhudeliği içinde okudum Sincan İstasyonu’nu.

İlk metin Hüseyin Peker’in. Doğrusu şiirin adı yetiyor bize. “Oynak Konu”. Soldan sağa, sağdan sola, olmadı yukarıdan aşağıya ve aşağıdan yukarıya, yatay yahut dikey okudum “Oynak Konu”yu. İnanır mısınız bilmem, bana “tanini tanini” diye el eden bir dizeye rastlamadım. Gerçi söyleyicinin annesine seslendiği bir bölümde az biraz gönül göynüten duygu salınımları yok değil. Fakat oralarda da sanatsal eğilimden ziyade duygusal sömürü piyasaya çıkıyor:

“anne hep kızdırdım seni, ev sattırdım

haylazlık yaptım, babamı üstüne saldım” (s. 7)

Hicran Aslan ve Naile Dire’nin metinlerini okurken şunu gördüm. Feodal zihniyet Türkiye şiirinin hâlâ sorunsallarından birisi. Özellikle tema bahsinde. Bu iki konu ile karşımızda şekilleniyor: Feminizm, külhanbeyliği. Nereden mi çıkarıyorum? Hicran Aslan “Sonsuz Bir Sarı” şiirinde bir dizeyi şöyle söylüyor: “kadının yeri kocasının yanı hâlâ” (s. 8  ) Naile Dire ise aynı dairede şöyle geziniyor: “erkeklere küs tenimin şehvetli yanıyım.” (s. 13) Modern kadınlarımızın hâlâ bu çap metinlerle boğuşması ciddi bir huzursuzluk belirtisi!

Sincan İstasyonu’nda Hüseyin Korkmaz’ın şiirini beğendim: “Bağrı Yanık Biri Gibi Varız” diyen Korkmaz, şöyle başlıyor şiirine:

“Kendi kendini taşıyan acı da yorulur—
susuz yer aç ey ırmak sen bana, dur!”

ve şöyle bitiriyor:

“gökyüzüne baktığımda
kuşkulu dur ey acı; çünkü biz var’ız. (s. 19)

Yokluk, varlık gibi insan tekinin mühim mevzuların yanı sıra, suç, günah, acı gibi mefhumlar ve bunlarla iç içe “kuyuda dillere destan Yusuf kim?” sorusu da var…

Mehmet Zahit Eren’in “Hatıra”sından da iki dize alalım, cidden hoş: “boşluğun sancısıydı adın” “kendine çırpınmak hatıran olsun” (s. 28)

Sincan İstasyonu 93. Sayı okumamızın son dizesi Fatma Aras’ın “Boşluk” şiirinden olsun: “kendime ağıt yaktım çınladı Kız Kulesi” (s. 30)

Ankara, Ocak 2018