Zosima dedenin hayata vedaını anlatan bölümü, Karamazov
Kardeşler’in hayranlık uyandıran halkalarından birisidir. Dostoyevski’nin bu
sevimli papazı, romana ad veren Karamazovlar’dan Alyoşa’ya (Aleksey Fiyodoroviç
Karamazov; ki Zosima dede ona her bakımdan nüfuz etmiştir.) kendisiyle ilgili
verdiği bilgelerden sonra “Tanrının huzuruna” çıkar.
Kutsal kitabın emri üzerine, rahiplere ve ömrünü perhizle
geçirenlere tatbik edilen ince temizlik ve özgün kefenlemeden sonra, her mevta
gibi Zosima da tabuta yerleştirilir. Fakat beklenenin aksine, Zosima’nın ölü
bedeni hemen asıl tören yeri olan kiliseye götürülmez ve bütün gün, sağlığında
meskun olduğu hücrede tutulup ziyarete açılır.
Belirtmekte fayda var, Zosima dedenin hayattayken gösterdiği en
önemli “keramet” hastaları iyileştirmektir. “Halk”ın Zosima dededen beklediği
“sağaltım” onun cansız bedeninden yahut “uçmağ”a giden ruhundan da “beklenilir”
olmalı ki, yas mekânına tedavi amacıyla gelen veya getirilen hastaların sayısı
hayli artmıştır. Bu durum cenaze törenini idare etme görevini üstlenen Peder
Paisiy’i çileden çıkarmış olmakla birlikte, onun da elinden bir şey
gelmemektedir.
Zosima dede için okunan dualar, düzenlenen ayin ve törenler
geleneklere uygun bir şekilde devam ederken zaman da hızla ilerler. İşte ne
olduysa ilerleyen bu saatlerde olmuştur. Karamazov Kardeşler’in bu bölümüne
romantik bir müdahalede bulunan Dostoyevski, şöyle der: “Öğleden sonraydı. Daha
saat üç olmamıştı ki, geçen kitabın sonunda söz ettiğimiz o olay meydana geldi.
Bu, hepimiz için o kadar beklenmedik ve herkesin düşündüğüne o kadar aykırı bir
şeydi ki, tekrar ediyorum, olup bitenler bugün bile kentimizde ve tüm çevrede
hâlâ tüm ayrıntılarıyla ve heyecanla, sanki bugün olmuş gibi olağanüstü bir
şekilde canlandırılarak anlatılır.”
Dostoyevski’nin bizzat araya girerek anlattığı “o olay”,
Zosima’nın cansız “vücudunun çürümeye başlaması” ve çevreye “kötü bir koku
yayması”dır.
Bu beklenmedik olay, kısa zamanda bütün şehre yayılır. Hatta,
“dine bağlı olsun olmasın herkeste bir kuşku” uyandırır: “Dine bağlı olmayanlar
buna sevindiler. Dine bağlı olanlara gelince; onların arasında da bu işe
dinsizlerden çok daha fazla sevinenler oldu. Çünkü (ölen dedenin bir gün öğüt
verirken dediği gibi) insanlar doğru yolda olanın alçalmasından, utanç verecek
bir duruma düşmesinden hoşlanırlar.” Birbirine rakip kişi ve kitleleri karşı
karşıya getiren bu olay, cenazeyi ziyaret etme oranını azaltmak yerine artırır.
İşte yazarın bir başka müdahalesi: “Kesinlikle şunu söyliyebilirim ki; asıl
saat üçten, o insanları yanlış düşüncelere yönelten olay meydana geldikten
sonra manastıra bağlı olmayan ve dışardan gelen ziyaretçilerin akını daha da
şiddetlendi. Belki de o gün manastıra gelmeyi akıllarından bile geçirmeyen,
belki de oraya gelmiyecek olan birçok kişi şimdi mahsus geliyorlardı; bunların
arasında mevkileri önemli bazı kişiler de vardı.”
Sözkonusu olay başta rahipler olmak üzere farklı kesimler arasında
tartışmalara yol açar. Dostoyevski olan bitenleri romanın müteakip sayfalarında
hararetle anlatır: Düşünceler çatallaşır, sükûnet dağılır, huzur kaçar…
*
Karamazov Kardeşler’in bu bölümü ibretlerle doludur. Rusya ve pek
çok Doğu ülkesi gibi, Türkiye’de de sıkça karşılaştığımız benzeri manzarayı bu
kısa roman parçası üzerinden yorumlamamız, yargılamamız mümkündür: Kendilerine
“halk” denilen “kitlelerin”, bir vesileyle, ölülerden veya ölümlülerden “medet”
ummaları başka nasıl (m)izah edilebilir?
(İlk kez 16 Kasım 2006'da Milli Gazete'de yayımlanmıştır.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder