19 Eylül 2019 Perşembe

RONİ GİBİ DÜŞÜNÜYORUM...

Geçenlerde Margulies’i bir edebiyat töreni fotoğrafında görünce, zihnen işbu yazının nihai kararını verdim.
Dört beş kişilik bir panel masasını yansıtıyordu gördüğüm fotoğraf. Margulies, masanın en sağında, sanki oraya istemeyerek oturmuş bir ayrıksılık içinde, kollarını göğsüne bağlamış halde…
Mensubiyetine ayrılan bir kişilik kontenjan sandalyesine ilişivermiş bu sembolik görüntü, bakın beni nerelere götürdü…
Nereye olacak, şairin vaktiyle söylediği bazı mühim satırlara…
Onun, önce dergilerde, daha sonra Şiir, Yahudilik Vesaire (Kanat Yay., İst., 2004) adlı kitabında dile getirdiği dikkate değer ifadelere…
Mesela “Attilâ İlhan ve Bizim Kuşak” adlı yazısında, genel piyasaya hâkim şiirler için “Ne başı, ne sonu olan, hiçbir şey anlatmayan, hiçbir şey söylemeyen, ayakları hiçbir yere basmayan şiirler” yargısını verdikten sonra, bu yolda metinler oluşturanların anlayışını “söyleyecek bir şeyi olmayanların şiire ettikleri bir hakaret” olarak adlandırıyordu.
“Görüşsüzlükleri, yaramaz zekâları, toplumsal vurdumduymazlıkları ve anlamsız şiirleriyle” ortalıkta arzı endam edenlerin yargılandığı bu yazıdan sonra gelen “Şiir, Hakaret ve Eleştiri” başlıklı metinde de konu devam ettirilir: “Bir yaramaz çocuk edasıyla biçim ilginçlikleri, zekâ oyunları yapıldığını, anlaşılırlıktan ve okurdan tümüyle uzaklaşıldığını ve anlamın, içeriğin tamamen yok olduğunu gözlemliyorum. Üstelik çok zaman bunların bir çağı, bir düşünceyi veya içeriği daha iyi yansıtabilmek için değil, sırf ilginçlik olsun diye veya hatta (yine en aşırı şekliyle ifade edersem) şairin söyleyecek bir şeyi olmadığı ve bir şey söylemiyor olduğunu gizlemek için yapıldığını düşünüyorum.”
Margulies’in gayet manidar olan sözleri “Oyun, Sanat ve Savaş” adlı yazıyla pekişir. Bir derginin “Oyun” dosyalı nüshasını ele alan yazar, karşılaştığı manzaraya haklı olarak öfkelenir. Çünkü, o tarihlerde (2003) gerek Türkiye’de gerekse dünyada can alıcı pek çok hadise cereyan etmektedir. Özellikle Amerikan emperyalizminin Irak’ta giriştiği işgal ve katliamlar dünyayı kasıp kavurmaktadır. Ve böyle bir zamanda, bu yaşananlardan tek bir satır dahi bahsetmeyip kendisini “eğlence ve haşarılık” konvoyuna dâhil eden bir edebiyat dergisini varlığı kahredicidir…
Margulies’e göre, o günler piyasasına hâkim olan şairler de bu derginin formatıyla özdeş bir tutum içerisindedirler. Hayatla, dünyayla, insanla ilişkisi koparılmış olan şiir, “İçi boş, ne kokan ne yaşama bulaşan, hiçbir okuyucunun aklında ve yaşamında hiçbir yankı uyandırmayan, hiçbir etkileşim yaratmayan ve dolayısıyla şairin kendisinden başka kimseyi ilgilendirmeyen bir şiir”dir.
Margulies’in bahsettiğim bu düşüncelerini günümüz edebiyat (şiir) hayatıyla mukayese etmek mümkün mü?
Bence böyle bir zahmete katlanmanın lüzumu yok. Tıpkısının aynısı bir manzarayla karşılaşacağınızdan şüpheniz olmasın!
Aksini düşünün isterseniz siz, benin görüşüm bu. Margulies gibi düşünüyorum.
Sebebi gayet açık: Bırakın dünyayı, memlekette olup bitenlere ve bunlar karşısında şair ve yazar arkadaşların yazıp çizdiklerine bakın:
Büyük mahkemelerin aldığı kararlara bakın önce:
Üniversite adayı gençlerin oynanan dünyalarına mesela, ÖSS ve başörtüsü kısıtlamalarına…
Sivil hayata vurulan darbelere bakın, mesela parti kapatmalarına, ağır işleyen insanî açılımlara vurulan prangalara…
Karanlık merkezlerden idare edildiği izlenimi veren silahlı saldırılara bir göz atın…
Birtakım siyasî oluşumların (partilerin) ortalığı kaosa götürmeye dönük çabalarına sonra…
Bir de şair ve yazar arkadaşların tutumlarına…
Evet, şiir şölenleri, edebiyat panelleri, sempozyumlar, festivaller birbirini kovalıyor… Ne güzel, dergilerimiz dört başı mamur bir vaziyette aydan aya yayınlanıyor… İyi de, hani, nerede hayatın şiiri, azmin hikâyesi, hürriyet fikrinin şaheseri?..
Velhasıl, Roni’nin fotoğraftaki duruşuna ekliyorum kendimi; toplu görüntüye girmemek yolunda döndürüyorum dilimi…

(İlk kez Milli Gazete’de 17 Aralık 2009’da yayımlanmıştır.)

Roni Margulies'in "Hümeyra" şiirini dinlemek için tıklayınız.


Hiç yorum yok: