1950’lerin ortalarından itibaren Türk Şiiri’nin girdiği bir
merhaleyi temsil eden İkinci Yeni Hareketi, İlhan Berk(1916-2008), Turgut
Uyar(1927-1985), Edip Cansever (1928-1986), Cemal Süreya (1931-1990), Sezai
Karakoç (1933), Ece Ayhan (1931-2002),
Ülkü Tamer (1937) gibi şairleriyle
Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı’nın en etkili edebî hamlelerinden birisi
olmuştur.
Garipçiler eliyle şiirin sıfır noktasına indiği bir süreçte
gelerek şiirdeki tıkanıklığı açması, devrinin ruhunu yansıtmadaki başarısı ve
kendinden sonra gelen kuşakları etkileme gücü ile bugün de hâlâ yoğun bir
şekilde ilmî ve edebî araştırmalara konu olmaktadır İkinci Yeni… Bununla birlikte, hareketin şairleri, Sezai
Karakoç hariç, şimdiye kadar dinî unsurlar bakımından yeterli bir incelemeye
tabi tutulmamışlardır.
Oysa, bu şairlerin gerek şiirlerinde gerekse şiir dışı (Deneme,
eleştiri, fıkra, günlük, hatıra, mektup, mülakat, vb.) eserlerinde dinî
unsurlara pek çok atıflar yapılmaktadır. Öyle ki, bu alanda atılacak bir adım,
büyük birikimler içeren bir eserin vücuda gelmesine yarayacaktır.
Bu galip zannımızın bir parçası olarak, kuşkusuz bir gazete
köşesinin imkânlarını da göz önünde tutarak, zaman zaman İkinci Yeni şairlerini
burada ele alacağız.
Bu çerçevede, işbu yazımızda olduğu üzere, konumuzu olabildiğince
daraltacağız: “Cemal Süreya Şiirinde Allah” gibi…
Konumuzu böylece sınırlandırdıktan sonra, şu anahtar malumatı da
verelim: Cemal Süreya’nın bütün şiirlerini içeren “Sevda Sözleri” (YKY, 2.
Bas., İst., 1996) adlı kitabında “Allah/Tanrı” ile ilgili olarak şu sayfalarda
atıflar yapılmaktadır: 33, 35, 52, 61, 85, 100, 208, 212, 279, 296.
Şimdi sıra, bu atıfların hangi vesilelerle ve ne şekilde
yapıldığıdır.
Cemal Süreya kimi zaman günlük hayatta çok defa karşımıza çıktığı
şekliyle, deyimler, klişe sözler halinde zikreder ‘Allah’ı. “Nehirler Boyunca
Kadınlar Gördüm” (s. 33) başlıklı manzumede böyle bir durum vardır: “Dicle
kıyılarına tiren varınca/Büyük bir gökyüzü git allahım git”
Aynı tutum “Terazi Türküsü”nde (s. 52) de söz konusudur. Üç
dörtlükten oluşan metnin her dörtlüğü şu iki dizeyle (nakarat olarak)
tamamlanır: “Doldur doldur Allah’ı seversen/Anası satılsın burjuvazinin”
Cemal Süreya’nın “Hafta Sekiz” (s. 279) adlı manzum metnindeki şu
kullanım da böyledir: “Âşıkane cümlelerle filân hep/Bir değil, on değil,
Allah’ın her gecesi/Karım beni gölgemle aldatıyordu…”
Bu tarz kullanımın bir benzeri, seslenme edatı (ünlem/nida) olarak
Allah’ı telaffuz etmektir. “Sımsıcak, Çok Yakın, Kirli” (s. 85) başlıklı
metinde olduğu gibi: “Tanrım! Tanrım!/Neler öğrenmiyor ki çetrefil güz”.
Cemal Süreya’nın bazı metinleri ise Allah’a olan uzak mesafesine
delil olacak mahiyettedir. Onun “Onların Yani Sizin” (s. 35) adlı manzumesinde
bu bilinçli aykırılığı görmek kolay olsa gerek:
“Sizin, yani onların hayatlarına/Allahlar girmiş, Allahlardan
kurtulamıyorlar/Allahlar, yani çarşıda, pazarda, yani evde/Yani arabalarına taş
koydukları caddelerde/Bir dilim jandarma ekmeği kürekte, kürek denizde/Yani
sızlayageldiği şey öbür taraflarının/ Yani gölgesinden ölümü görmüş gibi
korkulan/Allahlar, yani yine yanıldıkları”
Dikkatlerden kaçmayan bu tercih “Göller Denizler” (s. 296)
manzumesinde şu görünümü alır: “Ölüm mü,/Bir gölün dibinde durgun
uykudasın//Denizler?/ Tanrılar karıştırır durur denizleri..”
Bu iki metninde Allah’ı Antik Yunan-Latin mitolojisinin algı
sınırları çerçevesinde bir yaklaşımla diline alan Cemal Süreya, benzeri bir
edayla olmamakla birlikte “1994 Eliyle, Samanyoluna” (208) adlı manzumesinde
hafif bir üslup kullanır. Altışar dizelik iki bentten oluşan metnin ikinci
parçasını okuyoruz: “Ama kadınlar, Tanrım,/Öyle sevdim ki onları/Gelecek
sefer/Dünyaya/Kadın olarak gelirsem,/Eşcinsel olurum.”
İşbu yazımızla amacımız edebiyat tarihine mal olmuş bir şahsın
iman telakkisini sorgulamak değil. Bununla birlikte bizzat Cemal Süreya, kendi
eliyle bize bu doğrultuda malzemeler sunuyor. İşte bunların sonuncusu: “Türkü”
adlı (s. 212) metnini şöyle bitirmiş: “Sanmasınlar inanmıyorum/Elbet inanıyorum
tanrıya/Herkesin kendi tanrısı var/Sen ölünce ölüyor o da.”
Cemal Süreya şiirine yaptığımız bu küçük sondaj şunu gösterir mi?
Şiir sadece şiir değildir. Farklı bir
cümle mi kurmuş oluruz bilmiyorum, şöyle soralım, şairin dini imanı yoktur diye
kim demiş?
(İlk kez 9 Şubat 2012 tarihli Milli Gazete'de yayımlanmıştı.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder