12 Eylül 2019 Perşembe

POKER'İN KÖY SİNEMASI

Türk sinemacılık tarihine küçük bir katkı yapmak istiyorum…
Sinemanın sadece şehre ait bir sanat olduğunu kim iddia ederse, onun bilmediği bir şey var derim: Bizim çocukluğumuzda, yaşadığımız küçük beldenin bir sinema cenneti olduğunu…
70’li yılların sonlarından söz ediyorum. Yaz aylarından, harman sonundan.
Bugünün film festivallerine can verenler ibret alsın! Hele ki tüccar sinema salonu sahipleri! Periyoda bakın; filmler haftada bir değil, günlük değişiyor. Her gün iki film birden: Haftada on dört film!
Akşam ezanı olduktan kısa bir süre sonra, sokağa çıkıyor bütün çocuklar. Pokerin evine doğru gidiyorlar, yani sinemaya!
O gün gösterilecek filmlerin afişleri bir gün öncesinden belirli yerlere asılmıştır, sözgelimi kahveye, merkezî konumdaki birkaç evin duvarına.
Afişlerden günün filmiyle ilgili bir şeyler öğrenen çocukların dilinde gün boyu dolaşan sözlere bir bakmak gerekir:
-Bugün Battal Gazi’nin filmi oynayacak!
-Yok be, Battal Gazi değil onun adı, Cüneyt Arkın. O senin söylediğin dünkü filmin adı. Bugün, o filmi oynayan aktör başka bir filmde görünecek!
Bu konuşmalar uzayıp gidecek. Ta ki film gösterimi başlayıncaya kadar. Film ne zaman başlarsa, konuşmalar da o zaman kesilecek, hüküm, iyi ile kötünün mücadelesine geçecek…
Küçük köyümüzün halkı, kadınıyla erkeğiyle bu filmleri izlemeye gelirdi. Zaten sinema perdesi bir bahçeye kurulmuştu. Kadınlar bahçe içindeki evin balkonundan seyrederdi filmi, erkekler ise bahçede, toprağın üzerine oturarak…
İyiyle kötünün mücadelesi kızışınca bizim sinema bahçesinin ortamı da kızışırdı. İyiliği savunan oyuncu bir kahramanlık gösterdiği sırada hemen bütün herkes zevkten dört köşe olur, büyük bir alkış tufanı kopar. Hele ki kötü olan karşı tarafı alt ederse bağrışılır, tempo tutulur:
-Yaşa be, ha şöyle, vur vur vur!
Film sıcak bir ortam içinde ilerlerken, birden bahçe ve perde kararır. Cereyan kesilmiştir, elektrik ne arar, jeneratör iflas etmiştir!
 Bağırış çağırışların rüzgârı bu kez hedef değiştirmiştir. Islıklarla birlikte Poker’e sitem okları gönderilmeye başlanır. Olacak iş midir tam da filmin en canlı yerinde böylesi bir arıza!
Tamir bakım işleri gerçekleşene kadar yorumlar yapılır, oyunun geleceği ile ilgili tahminlerde bulunulur…
Tabii filmin her kesilişi aynı sebebe bağlı değildir, kimisi de kopuştan kaynaklanmaktadır. Film şeridi, kim bilir hangi zayıflatıcı etkenden ötürü kopardı. Bir gösterimde birkaç kez yaşanan bu manzara, sabrımızı zorlasa da, elden bir şey gelmezdi…
Kopan filmlerin işimize yaradığı da olurdu. Bunları yapıştırma ameliyesinde bulunan Poker, bazı parçaları atardı. Çocukların işi ne, onları alır, başka oyunların oyuncağı yapardık!
Sinema bahçesinin ortamını anlattım, peki bu bahçeye girişin bedeli ne, merak ettiniz mi? Tek kişi 2,5 lira! Balıkesir’deki sinemalarla oranlayacak olursanız hayli pahalı, fakat olacak o kadar… Sonra, bu bedeli ödeyemeyenler için başka alternatifler de var: Poker bazı sinemaseverlere bir iyilik yapıp bahçeye bedava alıyordu. Bir kısım kurnazlar ise bahçeye kaçak yollardan girerek, sözgelimi duvardan atlayarak bedavacı olmak isterdi. Tabii bunların çoğu kuyruğu kısmış bir vaziyette kapı dışarı edilirdi.
Poker’in birkaç yaz evinin bahçesine kurduğu bu sinemadan ben oldukça faydalandım. O dönemin usta oyuncularını bu sinemada tanıdım. Haftada birkaç kez gittiğim bu filmler benim edebiyatçı kimliğime katkı yapmıştır sanırım…
Bu yazı, sinema tarihinden sonra, edebiyat tarihimize de bir katkı oldu…

Hiç yorum yok: