Yıllardır
“Uzun Eşek Kısa Yazı” başlıklı bir yazıyı kurgulayıp duruyorum kafamda. Sadece
kafamda kurgulasam dert değil. Araştırmalar yaptım, notlar aldım bu müstakbel
deneme için. Görünen o ki bu yazı hep müstakbel kalacak, bir türlü dünya yüzü
görmeyecek…
Şimdi,
herkesin bilmesi gerekir, benim asıl yandığım bu yazıyı yazamayışım değildir,
bunu özellikle belirteyim. “Ya nedir?” diye sual edenlere el-cevap: Şu
zamanımızda unutulmaya yüz tutmuş olan “Uzun Eşek” oyunu var ya, işte onu
çocukluk yıllarımda hiç oynayadım ben. Büyüyünce ise oyun çağım geçmiş oldu.
Geçmiş olsun!
Hayır, benim
trajedimi oluşturan ne yukarıda adını verdiğim yazıyı yazamayışım ne de ahir
ömrümde bir Uzun Eşek oynayamayışımdır. Şahsen acı hayat sahneleri içinde
boğulup kalmamın ve yüzümün kederli bir hal almış olmasının sebebi, önüme her
daim uzun eşeklerin çıkmış ve bu şekilde zulmetmiş olmalarıdır…
Bu
zulümlerin bu memlekette hangi suretlerle tezahür edeceğini kestirebilirsiniz.
Fakat unutmayın, haklarında öyle uzun boylu düşünmenin bir anlamı yoktur.
Bu yüzden,
bu yazıyı kısa keseceğim. Böylece, müstakbel “Uzun Eşek Kısa Yazı” başlıklı
denememi yazamamış, yahut bir kerecik bile “Uzun Eşek” oynayamamış olsam da, şu
zavallı uzun eşeklerime küçük bir fiske vurarak kısa bir yazı kaleme almış
olacağım.
Son bir
hatırlatma, lütfen benim başlarını ezmeye teşebbüs ettiğim uzun eşeklerin cüce
kimliği hakkında yorum yapmayın...
(İlk kez 23 Ekim 2008'de Milli Gazete'de yayımlanmıştır.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder