Cemal Süreya Şiirinde Klâsik Şiirin Şekil Özellikleri
Araştırmamızda
Sevda Sözleri (Toplu Şiirler)[i]
isimli kitabını kullandığımız Cemal
Süreya’nın bazı şiirlerinde Divan
şiirinin şekil özelliklerini hisseder gibi oluruz. Bunlar, bazan isim olarak
kendilerini farkettirirken, bazan da küçük izler halinde belirirler.
Sözgelimi,
Cemal Süreya’nın “16 Dize” (s. 271)
başlığıyla yayınladığı dizeler Divan şiirinin ‘azade’ mısralarını hatırlatır. Fakat bunların nitelikçe ‘azade’ mısra seviyesine çıkması mümkün
değildir:
“İnsan süsüdür günah.”
“Gözlerinde İbni Sina bozukluğu.” (s.
271)
Şairin “Kahvaltı” (s. 133), “Teknotratlar” (s. 134), “Tek Yasak” (s. 135), “Yakın” (s. 154), “Mut(suz)” (s. 155), “Var”
(s. 160), “Ölüm” (s. 183), “11 Beyit” (s. 267) başlıklı metinleri de, en azından ilk
bakışta, “beyit” nazım birimini ve
şeklini ihsas ettirirler:
“Bütün mimarlar yüksek, mühendisler de
Bir sen kaldın alçak mimar ey Sinan usta!”
(s. 134)
“Kim istemez mutlu olmayı
Ama mutsuzluğa da var mısın?” (s. 155)
“Ölüm geliyor aklıma birden ölüm
Bir ağacın gövdesine sarılıyorum.” (s.
183)
Bunların yanı
sıra, şairin “Gazel”, (s. 42), “Seviş Yolcu” (s. 136), “Üzerinden Sevişmek” (s. 151), “Özür” (s. 155), “Var” (s. 158), “Oteller
Hanlar Hamamlar İçin Sürekli Şiir-V” (s. 169), “Karacaoğlan” (s. 207), “Turgut
Uyar” (s. 209), “Sevincelik”, (s.
211), “Anısı” (s. 229), “Roman Okudum Seni Düşündüm” (s. 310), “Gitsin Efendim” (s. 314) “[Biliyorum Sana Giden...]” (s. 319-320)
başlıklı şiirleri de beyitler halinde yazılmış. Beyit birimiyle yazılmış
olmakla birlikte, bu şiirlerde Divan şiirinin başka bir şekil özelliğini
görmemiz mümkün değildir.
Bunların
arasında bizce en dikkat çekici olanı,
adını da bir Divan şiiri nazım şeklinden alan “Gazel”dir. Şair, kitabının ilk baskısına almadığı bu şiiriyle Divan
şiirinin sadece şekline ait bir unsurunu ölçü almakla kalmamış, sanat
bakımından da orijinal bir eser
oluşturmuştur:
“Ben nice gözler nice denizle nice gazelle
Rimle gördüm rimle bildim rimle yaşadım seni
Sen ne iydin güzeldiysen de çirkindiysen de
Kocan ne iydi sonra Niyde ilinden gökyüzleri
Sonra ilk çağlar savaşlarında para ve Babil
Dilber derebeyleri haraca bağlayan aşkımızı
ekmeğimizi
Sonra bulunmaz hint kumaşı lafbilirliğindi
Beni yüzyıllık kümesine dadandıran tilki
Tüy aldım ki evrende kalkıp gitmeleri
özetliyorsun
Seni bilmek ne uzun kelime ne acaip ilgi
Ama ben nice göz nice deniz nice gazel
Lerimle gördüm lerimle bildim lerimle
becerdim o işi” (s. 42)
Cemal Süreya’nın ilk kez 1988’de tek başına
yayımladığı ve Sevda Sözleri’nin bir
bölümünü oluşturan “Güz Bitiği” (s.
231-280)’nin dizilişi de önem arzetmektedir. Bu kitapta 1 düzyazı, 20 şiir, bir
şarkı, 12 beyit ve 16 dize bulunmaktadır.
“20 Şiir” (s. 239-260) başlığı
altında sunulan şiirler birbirleriyle de ilgili gözükmektedir. Bu şiirlerin
tamamı şekil olarak üç kıt’adan oluşur. Bu kıtaların ilk ikisi dörtlük, üçüncüsü ise ikilik
şeklindedir. Bu arada, bu şiirler arasındaki asıl önemli bağlantı, hepsinin son
dizesi ortaktır: “Keşke yalnız bunun için
sevseydim seni.” dizesi bu yirmi şiirin de son dizesidir. Bu açıdan
bakıldığında, bu yirmi şiire modern terci-i /terkib-i bend gözüyle bakılabilir.
“Güz Bitiği”nin ikinci bölümü “Şarkı” (s. 263) adını taşır. Bu “Şarkı” şiirinin klasik şarkı formlarıyla
bir benzerliği bulunmamaktadır.
“11 Beyit” ve “16
Dize” bölümleri birlikte düşünüldüğünde, “Güz Bitiği”nin tertibinde ‘Divan
tertibi’ göz önüne alınmıştır gibi bir izlenime ulaşıla bilinir.
Cemal Süreya ve Halk Şiiri Şekilleri
Cemal Süreya ve Halk Şiiri Şekilleri
İkinci Yeni şairlerinden Cemal Süreya’nın şiirleri arasında, dörtlük nazım biriminin esas alındığı şiirlerin yanı sıra, adını türkü, güzelleme gibi Halk şiiri nazım şekil ve türlerinden alanlar da vardır.
Şairin Sevda Sözleri’nde yer alan “San” (s. 11), “Önceleyin” (s. 13), “Dalga”
(s. 18), “Şiir” (s.23), “Şu da Var” (s. 29), “Bir Park Konuşkanı Üstüne” (s. 47), “Terazi Türküsü” (s. 52), “Tabanca” (s. 53), “Rokoko” (s. 54), “Kaçak”
(s. 55), “Türkü” (s. 128), “Dikkat, Okul Var” (s. 139), “Dört Mevsim” (s. 147), “Uçurumda Açan” (s. 149), “Karne” (s. 159), “İlhan’ın Anısına Türküler” (s. 179), “Kehanet 1985” (s.227), “Mezartaşı
Çiçekleri” (s.287-288) başlıklı şiirleri dörtlük birimiyle yazılan
eserlerdir. Bu şiirlerden “Kehanet 1985”
tek dörtlükten oluşurken, “Mezartaşı Çiçekleri”
birbirinden rakamla ayrılmış altı ayrı
dörtlüğün toplamıdır.
Dörtlük
esasıyla yazılan bu şiirlerde hece ölçüsü olmadığı gibi, kalıplaşmış bir kafiye
şeması da taşımazlar. Fakat bunlar arasında dizeleri birbirine yakın sayıda
heceyle oluşturulanlar bulunduğu gibi, belli bir şemaya sahipmiş izlenimi
veren, birbiriyle kafiyeler oluşturan
dörtlük ve şiirler de vardır. Bunları metinler üstünde örnekleyelim:
“Dört Mevsim” den:
“Bahar mezarına gömsünler sizi a 11’li
Yapraklar gibi buluştunuzdu b 10’lu
Kokular gibi seviştinizdi a 10’lu
Bahar mezarına gömsünler sizi(s.147) a 11’li
“Kehanet 1985” dörtlüğünden:
“Lokman şair senin hayatın a 9’lu
Yedi kırlangıcın hayatı kadar b 11’li
Altısını ardı ardına yaşadın a 12’li
Bir kırlangıcın daha var.”(s. 227) b 8
‘li
Yukarıdaki
örneklerde de görüldüğü gibi, bu şiirlerin ölçü ve kafiye şemasında taşıdıkları
kuralsızlık kafiye türleri bakımından da geçerlidir. Dikkat edilecek olursa,
şair yarım, tam ve zengin kafiyeler kullanmış, fakat Halk şiirinin genel
yaklaşımı olan yarım kafiyeye köklü bir eğilim göstermemiştir.
Cemal
Süreya’nın yukarıda, dörtlük esasına bağlı oldukları için andığımız “Terazi Türküsü” (s. 52), “Türkü”
(s. 128), “İlhan’ın Anısına Türküler”
(s. 179)’den başka, Halk şiiri nazım şekil ve türlerini şiirlerine isim olarak
“Güzelleme” (s.16), “Türkü” (s.24), “Türkü” (s. 212) şiirlerinde de kullanır.
Bilindiği
gibi, türkü, ezgilerle söylenen ve genellikle anonim olan Halk şiirlerine
verilen isimdir. Yapı bakımından Halk şiirinin bu şiirleri genellikle bent ve
kavuştak (bağlama) olmak üzere iki bölümden oluşurlar. Ayrıca bu bölümler kendi
aralarında kafiye bakımından birbirlerine bağlanırlar. Fakat türkülerin,
kavuştaksız, farklı sayılarda dizeden oluşan kavuştaklı, sadece dörtlüklerle,
beyitlerle veya bentlerle kurulan,
farklı yapılarda olanları da vardır. Türküler hece ölçüsünün çeşitli
kalıplarıyla söylenirler. Konu yönüyle aşktan savaşa, günlük olaylardan
maceralara kadar oldukça zengin bir alanı ihtiva ederler.
Türkülerin bu
geniş, nispeten serbest kaideli yapısı Cemal Süreya’nın dikkatini çekmiş olacak
ki, pek çok şiirine en azından isim olarak almıştır. Onun türkü adını
kullandığı şiirlerini, yukarıdaki veriler etrafından değerlendirirsek, durum
açıklanmış olacaktır:
Şairin “Türkü”(s.24) adıyla andığı ilk şiiri
6’şarlı üç bentten oluşur. Bu şiiri türkü nazım şekliyle bağlayan şeklî
herhangi bir bağ yok denebilir. Sadece, sırasıyla, her bendin dördüncü
dizesinde kullanılan “Kahin-klin
kahin-klin”, “Gülüm-mera gülüm-mera”, “Çal-para
çal-para” tekrarları türkülerin
kavuştaklarını akla getirir.
“Terazi Türküsü” (s.52), dörtlüklerden
oluşması, zengin kafiyeleri, dörtlük sonlarındaki ikişer dizelik nakaratı ve
halk söyleyişine yaklaşan bazı unsurlarıyla türküye yaklaşır:
“Dostum Elif. Harput Kasabı. Güzin
Günde beş vakit Harput ve hüzün
Doldur doldur Allahı seversen
Anası satılsın burjuvazinin
Dostum Necla. Sıhhat Berberi. Dizin.
Seni anmak sonu açın yalnızın
Doldur doldur Allahı seversen
Anası satılsın burjuvazinin
Dostum Mahmut. Gül Çayevi. Yazın
Akılda kalmıyor adresin uzun
Doldur doldur Allahı seversen
Anası satılsın burjuvazinin”
Bir diğer
türkü, “Türkü” (s. 128) başlığıyla,
dörtlüklerle yazılmış olması ve türkülere has lirizmiyle adını hak eder. Bu
şiir konu itibariyle ağıta da yaklaşmaktadır:
“Soruyorlar
bir de nerdeyim
Minibüs
şarkılarında güllerdeyim
Bilirim az
buçuk ne istediğimi
Aykırı dalda
açmışsa da çiçeğim
Doruklara
tırmanıyor patika
Doyumsuz bir
sarmaşık gibi,
İte kaka
yürüyorum kalabalıkta
Sesim tanınmaz
bir çocuk sesi
Yaram derine
düşer gün günden
Avutmalık
tende çoğa oturdu
Seyircidir
ovanın büyücüsü hekimi
Can tahtamda
iştahlı bir çoban soluğu
Yakılar
kavrulmuş kök bitkileri
Anlatmak uzun
sürer şimdi
Sırlarımı alıp
gitti bir çocuk
Dönmesin geri
dönmesin geri
Sırıkla
araladım sulardaki pisliği
Soruyorlar bir
de nerdeyim
Belki de
ölümcül bir sevinçteyim
Sesim tanınmaz
bir çocuk sesi”
“İlhan’ın
Anısına Türküler” (s. 179) başlığı ilk okuyuşta bizleri birkaç şiir
beklentisi içinde bırakır. Adından kaynaklanan bu durum, hemen başlıktan sonra
konulan ‘I’ rakamıyla da desteklenir. Fakat ortalıkta bu numarayla
numaralandırılmış ve 6 dörtlükten oluşturulmuş bu metinden başka bir “türkü” bulunmaz.
Bu açıklamadan
sonra, “İlhan’ın Anısına Türküler”in
türkü tarzıyla olan ilişkisine değinelim. Bu ilişki, şiirin dörtlük olarak
oluşturulmasından ziyade, bir ağıt niteliği taşımasındandır. Zira, şair bu
şiirde, artık hayatta olmayan bir arkadaşına seslenmektedir. Bir bölümünü
aktarıyoruz:
“Senli benli buğday çocuk
Nerden başlasam bilemiyorum
Taşıtlar seçenek değil artık
Ayrıca cesaretim de yok
Bir bardak su içsem şimdi
Yaralarımdan dökülür
Gün ki yıkımlar günüdür
Boştur ne söylesem şimdi
Birini görüyorum kalabalıkta
O adam işte sana benziyor
O adam işte sana benziyor
Ama sana nasıl da benziyor
Binlerce adam kalabalıkta
...”
Cemal
Süreya’nın son “Türkü”sü (s. 212),
birinci, üçüncü ve beşinci birimleri dörtlük, kavuştak gibi algılanabilecek
ikinci ve dördüncü birimleri ikilik olan bu şiir diziliş bakımından kavuştaklı
türkülere en çok benzeyen şiiridir.
Şairin “Güzelleme” (s.16) adıyla sunduğu şiir
de, adını doğrudan doğruya Halk şiirinden alan bir metindir.
Güzelleme,
Aşık Edebiyatı nazım şekillerinden olan ve (duraksız), (6+5), (4+4+3) 11’li
hece ölçüsüyle, yaygın olarak dörtlükler halinde, belli kafiye şemaları (baba,
ccca- ddda, ...); bazan ilk dörtlük
(xaxa veya bbba) ile yazılan koşmaların veya ölçü hariç (duraksız veya
4+4=8’li) benzer nitelikteki semailerin aşk, tabiat, at vb. gibi sevilen bir
varlığı övmek amacıyla yazılanlarına verilen tür ismidir. Kısaca, aşk, tabiat
ve sevilen varlıklar hakkında yazılan lirizm ve övgü dolu koşma ve semailere güzelleme denir.
Cemal
Süreya’nın “Güzelleme”sini bu
bilgiler ışığında incelediğimizde karşımıza, 8’li ve 7’li üç bentlik şiirde,
şekil özelliklerinden ötede, sadece aşk
ve bu aşktan ötürü, sevgiliye, onun çeşitli uzuvlarına yapılan övgüler öne
çıkar:
“Bak bunlar ellerin senin bunlar ayakların
Bunlar o kadar güzel ki artık o kadar olur
Bunlar da saçların işte akşamdan çözülü
Bunlar da saçların işte akşamdan çözülü
Bak bu sensin çocuğum enine boyuna
(...)
Bak bende yalan yok vallahi billahi
Sen o kadar güzelsin ki artık o kadar olur
...”
Cemal
Süreya’nın şiirlerinde, onu Halk şiiri
ve edebiyatına yaklaştıran başka hususlar da bulunmaktadır. Geleneksel söyleyiş
özellikleri, alıntılar, anıştırmalar,mahalli söyleyişler vb. Bunları geleneğe
ait bilgi, kültür ve kavramları ele alacağımız aşağıdaki bölümde inceleyeceğiz.
Cemal Süreya Şiirinde Geleneksel Bilgi Unsurları
Cemal Süreya Şiirinde Geleneksel Bilgi Unsurları
Cemal Süreya’nın toplu şiirlerini ihtiva eden Sevda Sözleri’nde, geleneğin muhtevayla
ilgili yönünü araştırırken dikkatimizi çeken husus, şairin Halk edebiyatıyla
olan yakınlığı olmuştur.
Bununla ilgili
olarak da, halk dili söyleyiş özellikleri, diğer ifadeyle mahalli dilin
kullanımı Cemal Süreya’da oldukça yoğundur. Bunları şu şekilde sıralayabiliriz:
“Dalga” (s.
18) şiirinde “İki gözümle gördüm vallahi billahi/Yıldızlar vardı kafayı
çekmiştim/ Bu kimin meyhanesi ha ha ha.”; “Kanto” (s. 19)da, ‘zulumlardı’, ‘ne
haber’, ‘hali harap’; “İngiliz” (s.20)de ‘Güzel mi bari’; “Cıgarayı Attım Denize” (s.21) şiirinde ‘Cıgara’ ve ‘senlen’; “Üçgen”
(s. 22) şiirinde ‘Na şunlar’, “Sadece bir sigara istiyor tüttürsün” ve ‘Allah
versin’; “Elma” (s. 25) şiirinde, “Elma da elma ha allahlık”, “Bir yandan
sevgilerini sebil ediyorsun sıcak”, “Benim öyle elmalara karnım tok/Ben öyle
elmaları çok gördüm ohooo”; “Hamza Süiti” (s. 28)nde “Hamza’nın karısı bir,
Hamza iki.”; “Şu Da Var” (s.29)da “Bir de var sen koynumda yatıyorsun/Güzelsin
güzelliğin mutlak amenna”; “Hür Hamamlar Denizi” (s. 32) şiirinde ‘Öpsün bakalım’,
“Kadın kısmı n’apar Güzin onu yapacak”, “Süleyman yutar mı kaçın kurrası”, ‘Hadi
bakalım’, “Az namussuz adam değilmiş hani”; “Nehirler Boyunca Kadınlar Gördüm”
(s. 33)de “Kızılırmak parça parça olasın”, “Kocaman gözleriyle oy anam bu kadar
dokunaklı”, “Dicle kıyılarına tiren varınca/Büyüt bir gökyüzü git allahım git”;
“Yunus ki Sütdişleriyle Türkçenin...” (s. 95) şiirinde “Düşman müşman girmeden
araya”; “Kalın Abdal” (s. 122)da, ‘silah çatuben askerler’, “cemi cümle bir
sofrada /muhannetlik kalmayana”, “sen nereye uçuyorsun/boynu usul telli turna”;
“Di Gel” (s. 280) şiirinde “Hem ayrıldık
hemi de öldük”, “Di gel gayri zalım ürüzger/Di gel...”
Cemal
Süreya’nın Sevda Sözleri’nde geleneksel kültür ve edebiyatın çeşitli isimlerine
ait göndermeler de vardır: ‘Şeker Ahmet Paşa’, ‘Kerem’, ‘Aslı’, ‘Arzu’, ‘Kanber’,
‘Emrah’, ‘Şah İsmail’, ‘Fatih Sultan Mehmet’, ‘Muhammed’, ‘Hasan’, ‘Hüseyin’, ‘Firavun’,
‘Yusuf’, ‘Yunus Emre’, ‘Aşık Paşa’, ‘Emir Sultan’, ‘Urum Abdalları’, ‘Kızıl
Deli’, ‘Aşık Garip’, ‘Mecnun’, ‘Ayvaz’, ‘Köroğlu’, ‘Pir Sultan’, ‘Kadı
Burhanettin’, ‘Belkıs’, ‘Kazak (Abdal)’, ‘Gedayi’, ‘Karacaoğlan’, ‘Dertli Boran’, ‘Kabasakal’, ‘Dördüncü Murad’, ‘Kayıkçı
Kul Mustafa’, ‘Buyburtlu Zihni’, ‘Dadaloğlu’, ‘Gülşehri’, ‘Şems’, ‘Genç Osman’,
‘Sinan’, ‘Banu’, ‘Süleyman Çelebi’, ‘Şems’, ‘Ali’, ‘Musa’, ‘İsa’, ‘Ömer’, ‘Dede (Efendi)’,
‘Yavuz Sultan Selim’, ‘Abdülmecid’, ‘Muhyiddin Çelebi’, ‘Molla Fenari’, ‘Karacaoğlan’,
‘İbni Sina’, ‘Piri Reis’ bu isimlerden tespit ettiklerimizdir.
Şairin bu
kullanımlarından birkaçını örneklendirelim:
“Kişne Kirazını ve Göç, Mevsim”
(s.81)den:
“Ben bir yük vagonunda açtım gözlerimi,
Firavun’un ekinlerini yöneten Yusuf da
Arkadan yırtılmış gömleğiyle
Kanatları dökülmüş kuşa benzerdi.”
“Yunus ki Sütdişleriyle Türkçenin...”(s.
95)şiirinden:
“Aşık Garip unutmuştu kendini
Aklını fikrini takıp Mecnun’a”
“Sıcak Nal”(s.198)den:
“Art çocuk, Muhyiddin Çelebi,
Molla Fenari’nin kısık fitili;
Okuduğu her beyitten sonra
Okuduğu her beyitten sonra
Gülsuyuyla yıkardı ağzını;”
Şairin “Vakit Var Daha” (s. 100) şiirine ‘Elif Lâm Mim’ diyerek girmesi Arapça
sözlerin Divan şiirindeki kullanımlara
benzer nitelikte kullanılmasını çağrıştırır.
Bunlardan ayrı
olarak, “Türkü” (s. 24) başlıklı
şiirde bulunan “Kahin-klin kahin-klin”,
“Gülüm-mera gülüm-mera”, “Çal-para çal-para” tekrarları nakarat
gibi algılanmakla birlikte, tekerlemelerdeki anlamsız söz gruplarını da
çağrıştırmaktadır.
“Karacaoğlan” (s.207) şiirinin “Karacaoğlan der ki göçüm söküldü/kilimim
parça parça acılar al al açar” şeklinde bitmesi, Halk ve Divan şiirlerindeki
mahlas kullanma geleneğini hatırlatır.
Cemal Süreya,
“Nehirler Boyunca Kadınlar Gördüm”
(s. 33)de “Kızılırmak Türküsü” adıyla
bilinen bir Halk türküsündeki mısrayı kullanır: “Kızılırmak parça parça olasın”. Fakat hemen belirtelim ki, bu
dizenin bir alıntı olduğu belli
değildir. Ayrıca türküdeki hali de: “Kızılırmak
parça parça olaydın”[ii]
şeklindedir.
Şair, “Sıcak
Nal” (s. 198) şiirinde ise bir halk türküsüne atıfta bulunur:
“Evreşe,
Tek türküsüyle
varolan ela gözlü kasaba,
Bir çocuğum
olsun isterdim senden.” (s. 199)
Sonuç
Bütün
bunlardan sonra, Cemal Süreya’nın mazideki şiir birikimine karşı bütünüyle
bigane kalmadığı söylenebilir. Hatta onu, geleneğin Halk şiiri koluyla daha içli dışlı bulmamız da mümkündür. Daha
doğrusu, geleneğin bu kanadından aldığı unsurlar daha fazladır.
Fakat son
noktadaki durumu, Cemal Süreya’ya, gelenekten faydalanma bakımından “üstün” bir
şair özelliği vermez. Zira sağlam bir “gelenek bilinci”nden mahrumiyet ve alan
donanımına yeterince egemen olamayışı, döneminin siyasi ve kültürel atmosferine
uyum, bunlara bağlı olarak şiir anlayışındaki gelgitler, onun, gelenekten
kaynaklanan bir üstünlüğü elde etmesini engelleyecektir.
[i] Cemal Süreya, Sevda
Sözleri, (Bütün Şiirleri), YKY,
İst., 1996, 328 s; Bu kitapta şairin daha önce Üvercinka (1, Bas., Yeditepe Yay., 1958), Göçebe (1. Bas., de Yay., 1965), Beni Öp Sonra Doğur Beni (1. Baskı: E Yay., 1973), Uçurumda Açan (1. Bas., Can Yay., İst.,
1984), Sıcak Nal (1. Bas., Dönemli
Yay., 1988), Güz Bitiği (1. Bas.,
Dönemli Yay., 1988) kitaplarının yanı sıra “Kalanlar”
bölümü de bulunmaktadır.
[ii]
Muhan Bali, Ağıtlar, Kültür Bakanlığı
Yay., Ank., 1997, s. 152.