9 Ocak 2019 Çarşamba

CEMAL SÜREYA'NIN GÜVERCİNLERİ

Güvercin kelimesini Cemal Süreya bağlamlı kullandığınızda akla ilk gelen “Üvercinka” şiiri ve bu şiirden ad alan şairin ilk kitabı (Yeditepe Yay., 1958) gelebilir. İkinci Yeni’ci bir tutumla, dili alışılmışın dışında kullanma eğilimini de sembolize eder bu adlandırma. Ama yine de şunu iddia edemez kimse: ‘Üvercinka’, ‘güvercin’den türemedir; ilgi sadece çağrışımdan ibarettir. Yahut, genel kanaatleri bir tarafa bırakarak böylesi bir kabul sanırım daha saygı duyulası ve şairanedir.

Üvercinka şurada dursun, Cemal Süreya’yla ‘güvercin’i sözün merkezine yerleştiren bir başka ifade, yine şairin telaffuz etmiş olduğu “güvercin curnatası”dır.

İlk bakışta okur avcılığı için kullanılan bir ifade gibi durur “güvercin curnatası”. İlk bakışta iyi bir adlandırmadır bu da ve yine şairanedir. Gerçi aşağıda göreceğiz, şair bu ifadeyi pek de iyilik sağlık olsun diye kullanmamaktadır.

Bir defa, şuna bakalım, nedir “güvercin curnatası”, ne anlama gelir? Güvercin sökünü, güvercin sürüsü!

Malum, Cemal Süreya’yla yapılan konuşmaların toplandığı kitabın da adı yapılmıştı bu ifade, üstelik anlam kaymasına uğratılarak. (Güvercin Curnatası, Haz. Nursel Duruel, YKY, İst., 1997) Şu var, Cemal Süreya güvercinle ilgili yahut güvercini çağrıştıran bir ifade telaffuz etmeye görsün, bu hemen kitap adı oluveriyor!

Peki,Cemal Süreya bu “güvercin curnatası” lafını ne zaman ve niçin söyledi; buna bakalım isterseniz bir de. Üvercinka’dan 28 yıl sonra, şair bunu Ocak 1986’da Düşün Dergisi’nde Enver Ercan’a verdiği bir mülakatta söylüyor.

Enver Ercan’ın şaire İkinci Yeni’yle olan ilgisini sorması üzerine şöyle diyor Cemal Süreya: “İkinci Yeni ben’im… Tabii, Ece’yi, Turgut’u, Sezai’yi, Edip’i, Can’ı, Tevfik’i, Özdemir’i, Nihat’ı, Gülten’i, Hilmi’yi, Ergin’i, Metin’i, Dağlarca’yı, Ahmet’i, Ahmet Arif’i, Mehmed Kemal’i, Şeyh Gâlib’i, Nâzım’ı saymazsak… Yılmaz da var, Attilâ da, İsmet Özel de, Behram’lar da. Berfe!” Ve şöyle devam ediyor: “Bu işler karışık geliyor bana. Zor sorular sorma. Anam ağlamasın. / İkinci Yeni bir güvercin curnatasıdır. Ben en alçaktan uçuyorum. Avcılardan değil, arkadaşlarımdan korktuğum için.”

Cemal Süreya’nın bu bol içerikli ve muzip cevabı, aynı zamanda İkinci Yeni adlandırmasına karşı yapılmış itirazî (aksi) bir duruşu da ifade eder. Benzeri bir duruşu, meşhur “Yaş ve Şiir Üstüne Söyleşi”de (Varlık Dergisi, Mart, 1983) şöyle dile getirir şair: “… öyle bir noktaya geldi ki, artık yazılarda herkesin tek tek adından çok ‘İkinci Yeni’ diye bir ad geçiyor… Kimdir bu ‘İkinci Yeni’, kaç kişidir belli değil.” Cemal Süreya, devamını okursak, İkinci Yeni adlandırmasından şikâyetçidir. Bunun sebebi, grup yahut topluluk olarak değil de, ferden bilinmek, tanınmak arzusu olsa gerektir. Şair haklıdır, böyle bir toptan (sürü, curnata) adlandırma ile bazı isimlere, hatta kim bilir, belki kendisine de, haksızlık olacaktır.

Bu noktada, kimlerin İkinci Yeni şairi, kimlerin takipçi ve taklitçi olduğu hususu elbette tartışılabilir. Muzaffer Erdost’un İkinci Yeni Yazıları (Onur Yay., 1997)’nda olumlayarak zikrettiği takipçiler ile Asım Bezirci’nin İkinci Yeni Olayı (Tel Yay., 1974)’nda tahfif ederek listesini verdiği taklitçileri birbirinden ayırmak lazım tabii ki. Ama “güvercin curnatası” adlandırmasının bizi getireceği yer burası değildir.

Kuşku yok, İkinci Yeni kadrosunda kimlerin bulunduğunu belirlemek toptancı bir yaklaşımın kolaycılığı yanı sıra edebî kanonun keyfiyetiyle de ilgilidir. Zira her ikisinin kapısı da toparlama, derleme, derdest etme gibi kelimelerle tasvir edilebileceği gibi, unutma ve unutturmalara da kapı aralar…

Şu halde, belli bir gruba dâhil etsek de, şairleri öncelikle tek başlarına ele almalı. Şunu bilelim, şairin öznelliğini bir tarafa bırakıp, topluluğun vasatları ile sınırlı bir yaklaşıma yönelmek, akademik bir toplu kıyıma dönüşebilir. Türk şiirinde bunun pek çok örnekleri vardır.

Bu yüzden, İkinci Yeni adlandırmasının görece artı değerinden istifade etmiş bir şair olarak Cemal Süreya’nın bile toplu adlandırmaya ve toptan yargılanmaya itiraz etmesini anlamlı bulmalıyız.

(İlk kez 16 Ağustos 2012 tarihli Milli Gazete'de yayımlanmıştır.)

Hiç yorum yok: