Su götürmez bir gerçektir ki her şair/yazar bir iddia makamıdır. İspat için
çıkar ortaya yazar. “Öyle yazılmaz arkadaş, bak böyle yazılır” denilir kalem
ele alındığında. Bu iddiayı taşımayanlar büyük şair/yazar olamazlar. Ticari
amaç güdenleri hariç tutarsak, her gün onlarca kitap neden basılıyor
sanıyorsunuz? Kendisi için yazanlara ise sözümüz yok. Onlar yayınlama işini
akıllarından bile geçirmiyorlar zaten.
Cevat Akkanat cesur bir tavır takınıp bu iddiayı açık açık dillendirerek
başlıyor ‘İlhan Berk’in Haşeması’ adını taşıyan kitabına. Eleştiri türünün
bizde ne kadar cılız kaldığını, kalem ehlinin kendi dünya görüşünü benimsemiş
kişileri pohpohlamaktan hakiki eleştiriyi unuttuklarını, ‘değer verme’
olgusunun ancak gücü elinde tutanlara hizmet etmekle sağlanabileceğini
eleştiriyor yazar. Bunu yaparken benim de bizzat yakındığım ‘eleştiri’
kavramını irdeleyerek başlıyor satırlarına. Eleştirinin eleştirisini yapıyor
bir anlamda. Talebelerinin “Dünyaya yeniden gelseniz ne yapardınız?” sorusuna:
“Kavramların içini doldururdum!” yanıtını veren filozofu hatırlattı bana
Akkanat’ın tutumu. Bundan maksat, kavramların bir lastik gibi sağ sola
çekiştirilip farklı mecralara akışını önlemek. Ülkemizde farz-ı ayndır çünkü
kavramları kendine göre yorumlamak(!).
Bazı kelimeler vardır ki öyle tumturaklı cümlelere gereksinim duymadan
iletir mesajını. Hele ki bir jargon kullanılmışsa işiniz çok daha kolaydır.
Yazar, büyük bir güzellik yapmıştır: Sözü de okuru da yormaktan uzak durmuş ve
tek kelime ile anlatıvermiştir meramını. İşte güzel bir örnek: İlhan Berk’in
Haşeması… İlhan Berk ve haşema. Hepimiz biliyoruz ki ‘haşema’ kelimesi İslami
dünyaya ait bir kelime. Aynı ürünün Avrupa menşeli kavramı ise ‘kapri’. Neden
kapri değil de haşema? Muhafazakar camiaya hiç de yakın olmadığını bildiğimiz
İlhan Berk ile haşema kelimesi nasıl olur da yan yana gelir, çok garip değil
mi? “İroninin gücü adına” diyor burada yazar, tabiri caizse. İlginç ve dikkat
çeken bir gönderme…
Bir kısmını Milli Gazete’de yayınlanan yazıların oluşturduğu kitap, üç
bölümden oluşuyor. Birinci bölüm, şiir tahlilleri ve inceleme yazılarına
ayrılmış. Yahya Kemal, Ahmet Haşim, Ziya Gökalp, Cahit Zarifoğlu gibi Türk
şiirine doğrudan etki etmiş şairlerin şiirleri incelenmiş. Üçüncü bölümde ise
Bahaettin Karakoç, Mücahit Koca gibi yaşayan şairler ile Cahit Yeşilyurt,
Dilaver Cebeci, Nazir Akalın, Hüseyin Alacatlı gibi merhum şairlerle ilgili
yazılar yer alıyor.
İkinci bölüm, ki bana göre en çok ses getirecek bölüm, eleştiriye ayrılmış.
Bu bölümün en çarpıcı yanı; polemikten kaçınmak yerine, polemiğe açık kapı
bırakan ve hatta polemiğe sürükleyen bir tutum sergilenmesi. İsim ve açık
kimlik belirtilerek yapılıyor bu eleştiriler. İlhan Berk’in vefatının hemen
ardından yapılan bazı yorumlarda Berk’in, her ne hikmetse, İslamcı olarak
atfedilmesi, Akif’in ‘Yenik İdeoloji’ olarak betimlenmesi, darbeci şairlerin
yüceltilmesi, kimi şairlerin ‘şair vaiz’ olarak nitelendirilmesi gibi pek çok
konuya eleştiri getirilmiş bu bölümde.
Sorup sorgulayan, yargılayan, farklı açıdan bakan, olumsuzluklara karşı
muhalif bir duruş sergileyen yazar tavrı göze çarpıyor kitapta. Söylenenlerin
ayakları yere basan tezler olma iddiasını taşıdığını da söylemeliyim. Teker
teker kanıt sunmayı da ihmal etmiyor Akkanat.
Eleştiri, inceleme ve deneme gibi üç türün karışımı olarak çıkan kitap,
ayrı kitaplar olarak çıksa daha mı etkili olurdu acaba, sorusu kurcalasa da
aklımı, yazarın tercihidir diyor ve saygı duyuyoruz. Rahatsız olduğu mevzuları eleştiri üslubuyla,
beğenilerini ise öznel bir anlatımla tek kitapta toplamayı uygun görmüş Cevat
Akkanat. Yani yergi ile başlayan kitap övgü ile nihayete eriyor.
Her ne kadar şiir tahlilleri ve denemeler olsa da kitapta tenkitin ağır
bastığını da son söz olarak vurgulamalı. Yazarın da bizzat dediği gibi:
“Evet, önceliğimiz şiire değil, tenkide.”
Cevat Akkanat - İlhan Berk’in Haşeması / Okur Kitaplığı-2012
(Bu yazı ilk kez şurada yayımlandı:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder