7 Ocak 2019 Pazartesi

ABDURRAHMAN ADIYAN YAZDI: "İLHAN BERK'İN HAŞEMASI NEREDE?"




İlhan Berk’in Haşeması’nı okudum. Bu, Cevat Akkanat’ın deneme kitabıdır…

Önce kitabın teknik çerçevesini çizelim. Üç bölümden oluşuyor İlhan Berk’in Haşeması. Birinci bölüm, “Şairin Teşekkür Borcu”nu 12 güzide yazıyla süslemektedir. Kitaba da ad olan ikinci bölümde 17 yazı yer alırken üçüncü bölüm “Baş Üstünde Altı Şair”e ayrılıyor. Son bölüm, isminden de anlaşılacağı gibi 6 yazı yer almıştır.

Cevat Akkanat, ince ince dokuduğu bu çalışmasıyla şiir ve pek çok şair hakkında seçkin bir eser oluşturmuş. Eseri, Okur Kitaplığı Ağustos 2012’de yayımlanmıştır. Kitap, 196 sayfadan müteşekkildir.

Şairin Teşekkür Borcu

Metod açısından Kaplan’ın “Şiir Tahlilleri” adlı yazısını okurken güzel ve sistematik bir yazıyla karşı karşıya olduğunuzu görürsünüz. “Geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden” ve “Ahmet Haşim’in ‘Karanfil’i”, doksanlı yıllarda yazılmış. “Ziya Gökalp’ten “Asker ve Şair” hem sosyal içerikli hem de suya sabuna dokunmayanlara; savaş için şiir yazanlarla, savaştan kaçanların irdelendiği bir şiire ve şairlere yapılan bir eleştiriyi gözler önüne serer. Akkanat, “Zarifoğlu’nun “Zarif, Çoban” şiiri”ni Cahit Zarifoğlu’nun biyografisine katkı yapacağını düşünse de, bize evrensel kimliğini hatırlattığı, Hazreti Muhammed’in, o ‘uzak çağrışım’ın aslında ne kadar da içimizde ve içimizden olduğunu müşahede etmemize sebep olmuştur. İş bu denemelerin; emek verilmiş, güzel yazılar olduğunu görüyoruz.

“Şair ve babalarına dair…”de, edebiyatı “anacı” kılmaya çalışan, “şair-i mâderzâd (anadan doğma şair)” sıfatına sığınanlara, övünenlere Cevat Akkanat, geniş bir araştırmayla gözler önüne serdiği, edebiyatımızda baba şiirlerinden güzide örneklerle “babasızlık elbisesi” biçenlere âdeta edebiyata baba elbisesi giydiren terzileri yani şairleri bir bir gözler önüne sermiştir, bu yazısında. Baba Bu Kitap Sana adlı ‘Baba Şiirleri Antolojisi’yle de kanıtladığını hatırlatalım.  

“İkinci Yeni şiirinde türkü tadı” uzunca bir yazı, türkü tadında… İkinci Yeni’nin Halk Edebiyatının damarından beslendiğini örneklerle ortaya seren, okunması elzem olan bu yazıya, doğrusu gıpta ettim. İkinci Yeni, Akkanat’ın hâkim olduğu bir konu. İşte, Sezai Karakoç’un, “Ninni” şiirinin bir dörtlüğü: “Gözün göğün siyahından /Göğsün güneş kadehinden /Yüzüne nur saçmış Kur’an /Desem uyur musun yavrum?” Ülkü Tamer’in, “Ağıt” ve “Üşür Ölüm Bile” şiirleri de Halk Edebiyatından nasiplenmiştir. “Üşür Ölüm Bile” şiirini Zülfi Livaneli yorumlamıştı. Daha nice örneklerle doludur bu yazı... 

İstanbul’u şarkılı bilenlerimiz hayli çok olsa gerek. Yazar, “Türkülerle İstanbul gezintisi” ne çıkarken, türkünün havasına kapılıp gider. Öyle ki Hey hat! İstanbul’un ne çok türküsü varmış, gelin Urumeli türkülerini de İstanbul’a katalım daha da çok olsun. “Ola ki ezber bozarız” sözümüz hâk yerini bulsun, işte bir örnek: “Üsküdar’a gider iken aldı da bir yağmur /Kâtibimin setresi uzun eteği çamur / Kâtip uykudan uyanmış gözleri mahmur” türkünün havasına kapılıp gitmeyiniz, dipnotu (s. 93) okuyunuz.

İlhan Berk’in Haşeması

Yazar, neden Roni gibi düşünüyor ki? Şiir şölenleri, paneller, festivaller kötü mü? Ne güzel dostlarla görüşülüyor, iyi vakit geçiriliyor ve hatta bakıverirsiniz şehrin en elit yerlerine götürür, gezdiriverirler. Neden sıkılıyorsunuz? Dergilerde şiirleriniz, yazılarınız yayımlanır. Ne yani hayatın şiirini, hikâyesini de varsın yazıvermeyin canım! Başı sonu belli olmayan şiirler, daha ilginç değil mi? Olmadı azizim! Hep ayrık gibi duruyorsunuz; aykırısınız! Sonra kalkıp ben “Roni’nin fotoğraftaki duruşuna ekliyorum kendimi; toplu görüntüye girmemek yolunda döndürüyorum dilimi…” diyorsunuz. Sayın Akkanat, “böyle gelmiş böyle gider” dert etmeyin. Hem, “kervan yola koyulunca düzelir” atasözümüz var, öyle değil mi? Kervan da, yol da, yok ya! Hadi neyse… Ben de size katılıyorum.  

Akkanat, “Protokol dürbünü”nden, göndermeler yapar, “ekâbir” takımına; ödünç bir tanımlamayla, “protokol-i şerif”lere.  Buradaki dürbünün yakını uzaklaştıran özelliğine vurgu yaparken, “kale arkası tribünü”nün edebiyatçı için, hele de şair için “millete atılacak haksız golleri geri çevirmek”ten başka ne maksadı olabilir ki? Ama “Yanlış at nasıl kişner?” halktan bir deyimle, “sağır duymaz, yakıştırır” diyelim ya da at kişnemezse acemi süvari bir kişneme yakıştırır. Akkanat’da tam bunu tespit etmiş olmalı ki; Ali Çolak’ın yanlış atı kişnetmeye çalışmasını yanlış atın “kalın çizgi”leriyle bir bir sunmuş. 

“Müsteâra suikast!”a, kişinin ikinci kimliğine vurulan darbe ya da ömür biçme eylemi diyebiliriz. “Bir intihal olayının şerhi” Bilgen Aydın’ın, “Cemal Süreya’da Gelenek ve Folklor” yazısı aslında bir intihal vakıasıdır. Öyle ki Cevat Akkanat, delillerle yazısının aşırıldığını ispat ediyor. Bu tamamen bir kolaycılık; kes, kopyala, azıcık değiştir, yapıştır. Bu bir metot mu diyecektim -ki “metot” kelimesine hakaret olur- olsa olsa bu bir edebiyat hırsızlığı ama gelin bunu da Romen diliyle söyleyelim: ırsızlık olur, a be!

“Bir darbe antolojisi” ve “Darbeci müteşairleri mahkûm ediyoruz!” yazıları ince ironiler içermektedir, mutlaka okunmalı. Şairlerin bir an evvel okuması gerekir ki şiirin zemin kayması bir kez daha gözden geçirilsin. Kitaba genel bir bakış attığımızda, İkinci Yeni şiiri ve şairleri hakkında, yukarıda da değindiğimiz: “İkinci Yeni şiirinde türkü tadı” ve “Türkülerle İstanbul gezintisi” yazılarının yanı sıra, “İkinci Yeni: Statükonun şiiri (mi)”, “Turgut Uyar üzerine iki tez”, “İlhan Berk’in dünyayı terki…” ve “İlhan Berk’in Haşeması” yazılarını görürüz. Kitabın ağır hâkim konusu bununla da kalmaz, İkinci Yeni şairleri üzerine yazılar ve birçok alıntılar görürsünüz. En ilginç olanı ise “İlhan Berk’in Haşeması”dır. “Haşem” kelimesi: (Bir kimseye) Tâbi olanlar, kullar, köleler, maiyet” anlamında yerini alır sözlükte. “Haşema” ise sözlükte yer almamakla beraber lügatimize bir plaj giysisiyle girer. Cevat Akkanat, İlhan Berk’e bir “haşema” yani bir inanç giydirmek derdinde değildir. Zira İlhan Berk’e illâ da Müslümanlık giydirmeye çalışanlara, Akkanat yine İlhan Berk’in, “Uzun Bir Adam” kitabından, “Tanrı Tanımazlığım” başlıklı yazısında; “Her türlü inancı yadsıdım” cümlesini vermekle kalmaz. İlhan Berk, “Güzel Irmak”, kitabında bir başka yazısında şunu da söyler: “Kur’an onca şiir yüküne karşın, korku kitabıdır sanki. Cehennem iki de bir önünüze sürülür. Bağışlamaya da pek yer verilmez” diye itirafta bulunmuş, inancını resmetmiştir. Bir “haşema” giydirmeye gerek var mı? Bakın, görün İlhan Berk’in Haşeması, nere(ler)de imiş!..

Baş Üstünde Altı Şair

Bu bölüm, “Güneşin iskelesi yıkılmadı” yazısıyla açılır. Cahit Yeşilyurt’a yer verir. Daha öncede şair hakkında yazdığını belirtir. Rahmetli Cahit Yeşilyurt’un kitabındaki teknik hatalarından ötürü eleştiri oklarına maruz kalan “Hece Yayınları”dır. Akkanat sorar: “Peki, niçin kişisel sorumlu yok?” Şairin dizelerini başlık yaptığı, “Kelime roketlerini ateşliyor bir ozan” dan, Bahaettin Karakoç’tan, onun şiir sanatından, şair duyarlılığından haberdar eder. “Evimiz İpotekli” şiirini, “Cellâtlar ve Kurbanları”nı yatırır masaya, örnekler sunar. Mücahit Koca’ya, “Barut kokusu bir şiir istiyorum” yazısıyla değinir, onun şiir serüvenini ilk kitabında edindiği üslubu ve şiirinin gayesini yine şairin mısralarıyla verir: “Geçmiş kök salmış /O dalgalı musiki /Yansımalarla gelen atalar sesi /Yeni bir çığlıktır ötelerden ötelerden.” Akkanat, fikrini şöyle belirtiyor: “Demek ki bulunduğu noktayı geleneğe uyarak daha en başta söylemiş şair”. Dilaver Cebeci’nin mısralarıyla, “Yazamadım, yazılmıyor sultanım” Cebeci’nin ebedî hayata yürüyüşünün ardından yazılmış, bir vefa yazısı; tanışmalarına değiniyor, “Bu genç de bir şiirini okusun” demiş, Dilaver Cebeci. Akkanat, “Edebiyat âleminde ilk ve son kez böyle bir iltifatla karşılaşmıştım” diye hayretini belirtirken; dostunu sevgiyle, saygıyla yâd etmeyi de ihmal etmiyor.

“Hüzünlü dört insan omuzu’nun şairi” rahmetli Nazır Akalın’dır. Cevat Akkanat’ın, Nazir Akalın hakkında bundan başka çalışmaları da var. “Onun ‘bedelini’ yaşayarak ödediği şiirleri Gerilla Türküleri kitabındadır” der. Akalın için, “Militanca bir söyleyiş, bir karşı koyuş nidası, tanıklık… Dünyayı algılayışı, hiddeti, munisliği, çalkantısı, anlık vuruşları, geriye çekilişleriyle dinamik bir ses” olduğunu söylerken hakkaniyetli davrandığını görüyor, görüşlerine katılıyoruz. Nazir Akalın’ın, “tank paletleri altında /ezilmezden önce /iyi düşünmeli /müzedeki saygıdeğer baş /ve paralı askerleri” mısralarına katılmamak mümkün mü? Şairin yayınlanmayan edebî çalışmalarının bir listesi de yazıda yerini alıyor ve ilgi bekliyor yayıncılardan.

Cahit Sıtkı Tarancı, “Yaş otuz beş yolun yarısı eder” demişse de, ömrün tamamı olmuş; Hüseyin Alacatlı için. “Hüseyin Alacaklı!” da, bir vefa yazısı öyle ki dostlarının vefa terennümlerini okuyoruz.

Ortadoğu coğrafyasına olan duyarlılığını: “Filistin /dönüşlerim /ay ışığı düşerken yüreğime /sapanım elimde /dağların taşları belimde” ne güzel dillendirmiş... Allah rahmet eylesin.

Kitapta dikkatimi çeken teknik hatalara dokunmadan geçemeyeceğim. Zira Mehmet Akif, “Odun gibi olsun sözüm; hakikat olsun tek” der; bu söz, bize düstur olmalı. Kitabın “içindekiler” sayfasında, 3 bölüm görüyoruz ve her bölümün ayrı ayrı ismi var, yazının ikinci paragrafında da değinmiştik. Fakat hey hat! İlgili bölümlerin her üçü de “I. BÖLÜM” olarak yazılmış. İlginçtir yukarıda “kes-kopyala-yapıştır” kolaycılığının, hatacılığı da beraberinde getirdiğini görmüştük. Efendim, sorunu bildirdik, sorumlu Okur kitaplığı mı, Cevat Akkanat mı? Sahi sorumlu kimdi? Soru, askıda! Bir de kitabın kapak resmiyle ismi ne kadar örtüşüyor? Bu da, bir kolaycılık ve kolaycılığın getirdiği vasatlık olsa gerek!

Cevat Akkanat’ın güzel bir çalışmasıydı, okudum istifade ettim; Rabbim kalbini diri, kalemini daim, ömrünü bereketli kılsın.

05-10 Aralık 2012 /Bursa

Hiç yorum yok: