27 Ocak 2019 Pazar

PERİCHOLE’NİN PAPAĞANI KRAL NÂİBİ

Sizi ciddi bir soruyla muhatap kılmak istiyorum: İspanya Krallığını Peru’da temsil eden Kral Nâibi Don Andres de Ribera hakkında neler biliyorsunuz?

Başkent Lima’nın bu mülki ve idari amirinin hastalığı, zaafları, müptelalıkları, vesvese, korku ve endişeleri, hile ve desiseleri ve kendisine yönelik taarruzlar karşısındaki tutumları hakkında malumatınız var mıdır?

Kurguyu açalım: Yaşlı Nâib hazretleri ayağa kalkamayacak derecede rahatsızdır. Böyleyken, Lima’nın önde gelen bir kabile reisinin kilisedeki vaftiz törenine katılmak durumundadır. İpek çoraplarına varıncaya kadar tören elbiselerini giyip kuşanmak ve yola çıkmak istese de bu mümkün olmaz. Zira bacağındaki ağrılar hepsine mani olur.

Devlet işlerini yattığı yerden yürütmek mecburiyetinde kalan Ribera, özel kâtibi Martinez ve uşağı Balthasar’ın yardımlarıyla işleri çekip çevirmeye çalışır…

Devletin eli olmayagör, nelerle iştigal edeceğin belli olmaz. Akça pakça bir yol tutturmak isterken, akçeli pekçeli işlerle içli dışlı olabilirsin. Tebessüm dolu bir gelecek vaadin varken, sevenlerine surat ekşitip diş göstermek gibi bir akıbetin bataklığına düşebilirsin. Adını tam göklere yaldızlarla yazdıracakken, içine girip götürüldüğün dalavere ve dolaplarla sefihlik çukurunda debelenip gidebilirsin. Nice devletli böyle böyle helak olup durmuştur.

Nâip hazretlerinin başına çorap örecek kişi aramaya ne hacet; Başkâtip Martinez ile artis Camila Perichole varolsunlar…

Martinez Efendi yatalak Nâip Ribera’ya şehirde olan bitenleri haber verirken, işin içine kendi heveslerini katmaktan ve patronunun vesveselerini kışkırtmaktan çekinmez. Bu uşak ruhlu utanmaz kâtip, işleri çekip çevirirken, Nâip Bey’in zaaflarını da inceden inceye terbiye eter.

Olan biteni Nâip Hazreterine anlatırken, devlet makamına gelen bir takım marazlı işleri biz de öğreniriz: Chupuisaca’daki yerel isyan, para babası Huayna Copac’ın piçine verilecek Enka unvanı ve imtiyazlar, Altamirano markizinin tiyatrocu kız Camila Perichole’nin papağanından şikayeti…

Bunlardan bir kısmı geçiştirilebilecek cinstendir ama Perichole’nin durumu hayli mühimdir. Nâip Hazretleri’nin ilk tepkisinden meselenin boyutlarını anlayabiliriz: “Bu kız Lima’da ne kadar kadın varsa hepsiyle benim aramı açacak.”

Tahmin ettiğiniz gibi, Saray mukimi Ribera’nın gözdesidir Perichole. Dolayısıyla onunla ilgili söz açıldığında, Don Andres de Ribera dayanamaz ve başka haberler bekler Martinez’den: “Öğrenmek istediğim onunla benim aramda olup bitenler hakkında söylenen sözler; artık iş o dereceye geldi ki bunun gizli kapaklı bir yanı kalmadı!” “Sakın yanlış anlama, beni aldatmasından korkmuyorum.”

Martinez bire bin katar, kıvamınca anlatır: Artis kız onu bir takım kişilerle aldatmaktadır. Yüzbaşı Hernan Aguirre, melez matador Ramon, vs…

Üçkağıtçı kâtip, bu zanlıların her biriyle Perichole arasında olan bitenlere dair hikâyeler duymuş dahası uydurmuştur.

Martinez’den duydukları Nâip Hazretlerinde öfke oluşturur. Zira ona göre özel kâtibi yalan söylemektedir. Dolayısıyla kovulması Allah'ın emridir: “Hey Allahım, yürümeye gücüm yetseydi, bastonumun altında gebertirdim sizi. Defol, rezil, yoksa pencereden atarım.”

Doğrudur, artık Ribera'nın içine şüphe kurtları üşüşmüştür. Şu halde bir sonraki sahnede Perichole’yle kıskançlık fesadı bağlamında cenk edecekleri kesinlik kazanmıştır.

Katılacağı bir törende caka satmak isteyen sanatçı kız,  Kral Nâibi’nin “Altın Araba”sını istemek üzere ‘Saray’a gelir. Martinez’in ektiği kötülük tohumlarıyla kafası hallaç pamuğuna dönen devletli âşık, ekşi bir suratla karşılar gözdesini. Bir adım sonrasında ise, içindeki alaca beleceleri dışa vurmaya başlar: Yüzbaşı Aguirre, melez matador…

Kızın sözde âşıklarını ve güya onlarla yediği haltları cepheden dile getirir kıskanç ve marazlı Nâip: “Yüzbaşı Aguirre’nin oynaşlarıyla düşüp kalkacak adam değilim ben.” “Bir meleze âşık olmak ha! Allah belâsını versin! Bugüne kadar bir dediğinizi iki etmedim… Sizin için halkın gözünden düştüm… Rezalet, İspanya kralının yerini tutan adamın, seveceği kadını salaş tiyatrolarında arayıp bulmasında!..”  

Perichole kendisiyle ilgili olarak ihdas edilen ve devletli sultanı tarafından dile getirilen “yolsuzluk” iddialarını dik bir duruşla, tahkikî bir söylemle ve ince ironilerle püskürtür: “Bütün Lima ayaklanır, birbirine girer; hele Perichole hapse girecek olsun.” “Hakaretlerinizi de, sayıp döktüğünüz acı iftiraları da sabırla dinledim; hepsini, çektiğinizi gördüğüm acılara bağışladım…”

Nihayet zihin ve gönül dünyası kıskançlık fesadından arınan Don Andres de Ribera  bakın hangi sözleri söyleyerek diz çökmüştür. İşte ikilinin ilgili diyaloğu:

“Hadi, Camila, hadi bırakalım bu lâfları… Senden özür diliyorum işte. Yanılmışım… Çektiğim acıdan, ne söylediğimi ben de bilmiyorum. Hepsi bitti… Ver elini bana… Hadi söyle…”

“Ne söyleyeyim?

“Bana kızmadığını, benim taşkınlığımı affettiğini…”

“Peki, affediyorum; beni hakikaten sevdiğine inanıyorum da ondan.”

“Hiç değilse, büyüklük göster… Benim sana güvenim var…”

Böyle olur. Görünüşte görklü olanlar sefahat çukuruna düşüp asıllarını tezahür ettirmeye görsünler. Yularlarını, urganlarını keyiflerinin eteğine teslim edip sefihliğin bataklığında batmasınlar. Vezirlerin rezilliği böyle oluyor maalesef. Fos çıktıklarıyla kalmıyorlar, fosseptikte debeleniyorlar maalesef…

Gönül ve zihin uçkurunu artis kıza teslim eden Kral Naibi, “Altın Araba”nın anahtarını da gözdesine vermekte gecikmez: “Şey yavrum, sen benim altın arabamı istemiştin galiba?...” “Bu hediyemi kabul etmezsen, sonunda, bana hâlâ dargın olduğuna hükmedeceğim.” “Bu kız beni istediği gibi oynatıyor ama, doğrusu çok seviyor beni… Ne istese, hayır diyemiyorum ona…”

Hatırlanırsa, yukarıda bir yer de Perichole’nin papağanı Kral Nâibi’ne şikayet ediliyordu. Geldiğimiz noktada, Naip Hazretleri papağan oldu Perichole’ye…

Bu dünya böyledir; kimin illete düştüğü, kimin zillete düşeceği zamanla belli olur…

Her neyse, sadade gelelim: Fransız yazar Prosper Mérimée (1803-1870)’nin yazdığı “La Carrosse du Saint-Sacrement” adlı tiyatrosu üzerinden yol almaya çalıştık. 1963’te MEB tarafından yayımlanan bu eseri Necati Cumalı Türkçeleştirmiş. Jean Renoir tarafından “La Carosse D’or” adıyla filme alındığı için, Cumalı “Altın Araba” şeklinde adlandırmış metni.

On dokuzuncu yüzyılda yazılan bu eser çağları aşan evrenselliği bağlamında yüksek tepeleri işgal eden kimi zayıf karakterli kişilerin denaetlerini didiklemiş. Yarası olanlar gocunur mu dersiniz… 

Hiç yorum yok: