14 Ocak 2019 Pazartesi

ŞİMDİ O POZU VERMENİN SIRASI MIYDI?

Cazibelinin yüzü asılıydı duvarda. Bakışlarından dökülen anlam, bünyesinde barındırdığı yükün ağırlığıyla mı ilgiliydi? Sözgelimi, tebessümündeki acılık ve iğneleyicilik, “Ben buyum! Tartmaya gücün var mı? Herhalde benimle ‘aşık atma’ya cesaret edemezsin! Ama yine de denemekte hür ve özgürsün…” şeklinde mi tercüme edilmeliydi?

Yahut aksi bir durumdan mı bahsediyordu, mesela, “Al işte, her şeyimle buradayım! Bak ve beni anla! Hadi ne duruyorsun?  Lâkaytlığının verdiği acı ve ıstırabın bir sonu yok mu?” diyordu!

Görünen o ki, bu ‘tablo’nun nasıl okunacağını tayin etmek, büyük bir emeği gözden çıkarmak anlamına geliyordu.  

‘Tablo’ mu dedim? Biraz düşünmek lâzım. Sıkı bir muhakeme, güçlü bir mukayese… Ortada canlı kanlı bir çerçeve var, buna rağmen ‘tablo’ göstergesini dilime dolamaklığım neyin nesi? Hayır, çünkü fırça darbelerini hatırlatan bir arzı endam duruyor karşımda, buna ne demeli? Öyleyse onu bu şekle büründüren aslî gücü çözmeliyim? İçten gelen bir darbe mi var, biz bilmiyoruz? Yahut bir ‘numara’ çekiliyor da farkına varmakta zorlanıyoruz?

Bütün bunlar için, zaman ister. Zaman ise sınırlayıcı. Oysa, onun boşa geçirecek bir anlık vakte bile tahammülü yok gibi. Bizim zamana oynamaya dönük bir niyete yönelmemiz onu kesinlikle memnun etmeyecek.

Bakın, tahakküm etmeye çalışıyor dünyaya!

Tabii ki onun dünyasına dönük bir haliniz varsa, bu baskının tazyiki altında yok olmaya mahkûmsunuz.

Aslında her şey sizin elinizde: Cezbeye gelmeyip, teğet bir çizgiyle karanlığı yarabilirsiniz.
Aksi durumda,  teslim bayrağının rengi suratınıza kara bir leke olarak yansıyacaktır.

Demek ki mesele cazibelide değil, sizde! İçinde bulunduğunuz dünyada! Bünyenizde ne barındırıyorsunuz, cevher mi curuf mu?! Son hamleniz buna bağlı…

Ben zulme tezgâh açmış “tablo”yu temelinden sarsmaya yetecek bir poz verdim.

Pılı pırtısını toplayıp acı ve ıstırap çeker bir vaziyette giderken cazibelinin söylediği son sözler ne oldu dersiniz?

“Şimdi o pozu vermenin sırası mıydı?”

(İlk kez 10 Nisan 2008'de Milli Gazete'de yayımlanmıştır.)

Hiç yorum yok: