9 Ocak 2019 Çarşamba

CANIMA OKURUM!

Zaman zaman okuma maceram sorulur. Kimi zaman eş dost, kimileyin okurlar…
Özellikle şu soru: Nasıl okurum?

Amaçları nedir, niçin benim gizli dünyamı öğrenmek isterler, bilmem. Yeni bir yöntemin, kendilerininkinden farklı bir serüvenin peşine mi düşmüşlerdir? Olabilir. Öyle ya, soru sahipleri genellikle okur yazar takımındandır. Bunlar arasında kimi dergiciler, gazeteciler de bulunur ki maksatları baştan bellidir: Mevkutelerine malzeme devşirmek…

Ne cevap veririm böylesi hallerde? Hiç! Bayanlar, beyler! Herkesin kendisine özgü bir okuma biçimi vardır, olmalıdır, haydi bakalım, işinize bakın derim…

***

Geçenlerde bir sebeple son günlerde okuduklarımı, okuya durduklarımı sanırım biraz da övüngenlik olarak algılanabilir şekilde, umuma açık bir ortamda sayıp dökmüş bulundum. Beni bin bir pişmanlık sınırlarına hapseden bu tavrımdan sonra, işbu yazıyı yürürlüğe sevk etmek mecburiyet halini aldı.

Böylece, bana eski zamanlardan beri, nasıl okuyorsunuz sorusunu soranlar da muratlarına ermiş olacaklar.

“Bol okumalı bir aşkın yolcusuyum çocuklar!”

Bir zamanlar böyle bir mısra söylemiştim. Mecazî bir okumayla ilgiliydi bu mısra. Niçin böyle demiştim, şiir tahlilcileri merak etsin, işleri ne?

***

Gelin ben size ilginç bazı okuma hallerimle ilgili ayrıntılardan haber vereyim.

Mesela küçüklüğümde, yüksek ağaçlarla donanmış köyümde elime ne geçerse okurdum. Her gün evime giren bir gazetem vardı. 1970’lerde bir dağ beldesinde günlük gazete bulmak ancak bana nasip olmuştur, babam sayesinde. Anıyorum rahmetle.

Sanırım bu gazete yetmezdi bana. Döne dolaşa okuduktan sonra, yeni okuma materyallerinde olurdu gözüm. Aylar, hatta mevsimler önce çöpe atılmış gazete yahut kitap parçalarını çer çöp arasından alır, tozundan çamurundan arındırır, okur, okurdum…

Hele yazları… Gurbetten döndüğümde… Yatılı mektebi salimen bırakıp geldiğimde… Nohut, bakla yahut patates tarlasında veya buğday biçerken… Dağ yamaçlarındaki tarlalarda… Çalışmaya ara verir, mola verir, her bir arada, her bir molada ne varsa o gün heybemde okunacak, başlardım okumaya. Bakın nasıl? Siz hiç kocamaya yüz tutmuş palamut ağacının görmüş geçirmiş gövdesi üstünde (gölgesi altında demeyeceğim o ayrı bir hikâye) yahut göklere uzanmış bir çam ormanı içinde gözünüze kestirdiğiniz bir çamcağızın zirveye yakın bir tepesinde, Ağustos mevsiminde hem de, çocukça hayaller kurarak kitap okuyan birisini gördünüz mü? İşte o bendim!

Dağlara çıkardım, çobanlık yapardım bir de… Önceki günlere ait gazeteler olurdu elimin altında. Yaşlı çoban arkadaşım Bayram Amca şöyle seslenirdi bazen bana: “Ecevit! Oku bakalım şu gazeteyi, ne olmuş memlekette!”

***

Okumalarımın bir kısmı zor haller içinde olmuştur. Mesela tıklım tıklım öğrenci dolu otobüslerde. İnciraltı’ndan Buca’ya her sabah ve her akşam, her biri bir saate yakın süren otobüs yolculukları… Ayakta, omzumda o günün ders kitapları, defterler, bir elimde yol boyu okuyacağım kitap, diğer elimle düşmemeye çalışıyorum. Ama okuyorum…

Şimdilerde (2010) işe gidiş geliş saatlerim tam bir okuma bayramıdır. Makam (servis diyecektim) şoförüm her gün aynı güzergâhı kolaçan edip dururken, ben çantamdan çıkardığım bir okuma nesnesine teslim olurum.

Okuma makamlarımın arasında sayabileceğim mutena mekânlardan birisi de trenlerdir. Çok kitap okudum trenlerde. Özellikle son yıllarda Bursa (2018 ve sonrasında ise Ankara) metrosunda. Bu metro okumalarım arasında kimi aşırılıklarım da olmuştur. Sabahleyin bindiğim bir metrodan, bir kitabın canına okuyarak, günün ilerleyen saatlerinde inerek… Tabii metro hattını beş on kez dönüp dolaştığım, maceramı bir uzun yol yolcusu havasında tamamladığım unutulmamalı…

Buraya kadar okumayla ilgili bir takım hususi hallerden bahsettim. Nasıl okuduğum sorusuna cevap verebildim mi, hayır! Bu yüzden, yarın bir gün bu soruyla muhatap kalırsam şaşmayacağım. Konuyla ilgili anlatabileceğim yeni şeylerim olacak elimde, bunu tahmin ediyorum. Buna nasıl inandırayım sizi? Şöyle diyeyim haydi, eğer yeni bir okuma eyleminden bahsedemezsem, canıma okurum!

(İlk kez 1 Nisan 2010 tarihli Milli Gazete'de yayımlanmıştır.) 

Hiç yorum yok: