23 Ocak 2019 Çarşamba

İKİNCİ YENİ ŞİİRİNDE TÜRKÜ TADI

Ezgilerle söylenen ve genellikle anonim olan Halk şiirlerine türkü adı verilir. Türküler yapı bakımından genellikle bent ve kavuştak (bağlama) olmak üzere iki bölümden oluşurlar. Ayrıca bu bölümler kendi aralarında kafiye bakımından birbirlerine bağlanırlar. Fakat türkülerin, kavuştaksız, farklı sayılarda dizeden oluşan kavuştaklı, sadece dörtlüklerle, beyitlerle veya bentlerle kurulan, farklı biçimleri de vardır. Türküler hece ölçüsünün çeşitli kalıplarıyla söylenebilirler. Konu yönüyle aşktan savaşa, günlük olaylardan toplumsal  maceralara kadar oldukça zengin içerikleri vardır.

Bu arada, türküleri konularına, ezgilerine, yapılarına ve hatta söylendikleri bölgelere göre isimlendirmek, gruplara ayırmak mümkündür.

Türkülerin bu geniş, nispeten serbest yapısı İkinci Yeni hareketi içinde yer alan şairlerin dikkatini çekmiş hatta onlara oldukça cazip gelmiş olmalıdır. Çünkü, aşağıda da görüleceği üzere türkü ve onunla bağlantılı pek çok husus, bu hareketin şairlerince bir hayli kullanılmıştır.

Cemal Süreya burada ele alacağımız şairlerden birisidir. O, ‘türkü’yü pek çok şiirine en azından isim olarak almıştır. Onun türkü adını kullandığı şiirlerini, yukarıdaki veriler etrafından değerlendirirsek, durum açıklanmış olacaktır:
Cemal Süreya’nın Sevda Sözleri[i]’de yer alan “Güzelleme” (s.16), “Türkü” (s.24), “Türkü” (s. 212) “Terazi Türküsü” (s.  52), “Türkü” (s. 128), “İlhan’ın Anısına Türküler” (s. 179) şiirlerinde, görüldüğü gibi ‘türkü’ ve bağlantılı kelimeler kullanılır.

Şairin “Türkü”(s.24) adıyla andığı ilk şiiri 6’şarlı üç bentten oluşur. Bu şiiri türkü nazım şekliyle bağlayan şeklî herhangi bir bağ yoktur denebilir. Sadece, sırasıyla, her bendin dördüncü dizesinde kullanılan “Kahin-klin kahin-klin”,  Gülüm-mera gülüm-mera”, “Çal-para çal-para  tekrarları türkülerin kavuştaklarını hatırlatır:

Bir sürü çiçek ama saydırmaya kalkma
Ayrı ayrı kadınlardan koparılmış
Kadınlardan ya hem de bilsen nerelerinden
Kahin-klin kahin-klin
Ben ne kadar öbür çiçekleri denesem
Seninki gül oluyor aralarında

Bir sürü güvercin havalan. Saçların
Bunlar tıpkı senin sevilmedeki saçların
Kanatlarımdan bellidir yeni açılmış sokaklarda
Gülüm-mera gülüm-mera
Bir güvercin akıntısında kesin güvercinler
Uçsuz bucaksız bana bakıyorsun

...”
Cemal Süreya’nın “Terazi Türküsü” (s. 52), dörtlüklerden oluşması, zengin kafiyeleri, dörtlük sonlarındaki ikişer dizelik nakaratı ve halk söyleyişine benzeyen bazı unsurlarıyla türküye yaklaşır:

Dostum Elif. Harput Kasabı. Güzin
Günde beş vakit Harput ve hüzün
Doldur doldur Allahı seversen
Anası satılsın burjuvazinin

(...)

Dostum Mahmut.  Gül Çayevi. Yazın
Akılda kalmıyor adresin uzun
Doldur doldur Allahı seversen
Anası satılsın burjuvazinin

Şairin bir diğer türküsü, “Türkü” (s. 128) başlığıyla, dörtlüklerle yazılmış olması ve türkülere has lirizmiyle, adını hak eder. Bu şiir konu itibariyle ‘ağıt’a da yaklaşmaktadır:

Soruyorlar bir de nerdeyim
Minibüs şarkılarında güllerdeyim
Bilirim az buçuk ne istediğimi
Aykırı dalda açmışsa da çiçeğim

(...)

Sırıkla araladım sulardaki pisliği
Soruyorlar bir de nerdeyim
Belki de ölümcül bir sevinçteyim
Sesim tanınmaz bir çocuk sesi

Cemal Süreya’nın “İlhan’ın Anısına Türküler” (s. 179) başlıklı şiiri, ilk okuyuşta bizleri birkaç şiir beklentisi içinde bırakır. Adından kaynaklanan bu durum, hemen başlıktan sonra konulan ‘I’ rakamıyla da desteklenir. Fakat ortalıkta bu numarayla numaralandırılmış ve 6 dörtlükten oluşturulmuş bu metinden başka bir “türkü” bulunmaz. Bu açıklamadan sonra, “İlhan’ın Anısına Türküler”in türkü tarzıyla olan ilişkisine değinelim. Bu ilişki, şiirin dörtlük olarak oluşturulmasından ziyade, bir ‘ağıt’ niteliği taşımasındandır. Zira, şair bu şiirde, artık hayatta olmayan bir arkadaşına (İlhan Erdost’a) seslenmektedir:

...

Bir bardak su içsem şimdi
Yaralarımdan dökülür
Gün ki yıkımlar günüdür
Boştur ne söylesem şimdi

Birini görüyorum kalabalıkta
O adam işte sana benziyor
Ama sana nasıl da benziyor
Binlerce adam kalabalıkta
...

Cemal Süreya’nın son “Türkü”sü (s. 212), birinci, üçüncü ve beşinci birimleri dörtlük; kavuştak gibi algılanabilecek ikinci ve dördüncü birimleri ikilik olan bu şiir diziliş bakımından kavuştaklı türkülere en çok benzeyen şiiridir.

İkinci Yeni’nin başka bir şairi olan Ece Ayhan’ın türkülerle ilgili sayabileceğimiz tek şiiri Yort Savul[ii]’daki “Bir Elişi Tanrısı İçin Ağıt” (s. 121) ismini taşıyan metnidir. Üç beyit ve bir tek dizeden oluşan şiirinin Halk şiiriyle ilişkisi başlıktaki ‘ağıt’ sözcüğü olduğu kadar, bir ‘ölüm’ü de konu edinmesidir:

Peki nasıl oldu da hatırladı denizde boğulduğunu
nasıl oldu da peki anlatamıyorum biliyorsun
(...)
Ama yok ne olur ağlama böyle ama yok
Şunun şurasında tramvaysız, çocuk olmak turunç olmak

Kantocu peruz sahiden yaşadı mı patron?

Edip Cansever’in şiirlerinde ise türkülerle ilgili olarak tespit edebildiğimiz iki örnek, Yerçekimli Karanfil[iii]  kitabındaki “Tragedyalar”da, birkaç ara başlık olarak kullanılan “Ağıt”lar (s. 148 ve 154) dır. Bu parçaların ‘ağıt’ olarak anılmasının sebebi, hüzün duygularının egemen olmasından ötürüdür. İkincisini aktarıyoruz:

Gün bitti. Saat kaç. Bitecek mi bir gün savaşımız
Hak edilmiş hüzünlerimiz olacak mı bizim de
Dönüp dönüp arkamıza baktığımız
Bir dünya kalıntısı üstünde
Hak edilmiş hüzünlerimiz olacak mı bizim de.”( s. 154)

Türkü,  Cemal Süreya gibi, İlhan Berk’in de en çok andığı veya atıfta bulunduğu Halk şiiri şeklidir. Onun, Galile Denizi[iv]’ndeki “Sait Faik” (s. 19) şiirinin bir bölümü olan “Ağıt” ve  İlya Avgiri’nin Karısının Acı Türküsü” (s.37) ile Pera isimli kitabında (Adam Yay., 2. Bas., İst., 1996) yer alan “Sucu Türküsü” (s. 132) başlıklarında yer alan türkü kelimesiyle dikkat çeken şiirlerdir.

Bu şiirlerden hiçbirisinin Halk şiiri nazım şekli olan türkü ile benzerliği yoktur. Örneğin şair, “Sait Faik” şiirinin bir bölümü olan “Ağıt”, onluk bir bentten oluşur ki, bu metinde hakim olan unsur cümledir. Ayrıca, türkülere has lirizmi bulmak da mümkün değildir:

Baktık bir evin bahçesi ilk defa bir evin bahçesi başını almış gidiyor
Bir çocuk Grenoble’da İtalyan mahallesinde bir çocuk görüyor ilk
Deniz kıyısındaki o her akşamki kahve birdenbire tutup batıyor
Ne varsa umtlu umutsuz sıkıntılı sıkıntısız o cumartesi akşamları
frengili ağaçlar çekip gidiyor
Yeşil zeytin, limon gibi bir istanbul sarısı kalıyor geriye
...”

 İlya Avgiri’nin Karısının Acı Türküsü” ise dört adet beşlikten oluşur. Şiirde geçmişe duyulan özlem ve bundan kaynaklanan acı ve lirizm, hiç olmazsa türkü tadı veren unsurlardır. İki bendini aktaralım:

“...

Benim gençliğim güzeldir bakın
Her gün elele denizle rüzgârla
Her şiirde seçme mısra güzelliğim
Her evde yatakların andığı ben
Mis gibi her gün hikâyem ağızlarda

(...)

Benim gençliğim güzeldir bakın
Her gün elele denizle rüzgârla
Her şiirde seçme mısra güzelliğim
Her evde yatakların andığı ben
Mis gibi her gün hikâyem ağızlarda

Yukarıda andığımız “Sucu Türküsü” de adında yer alan ‘türkü’ kelimesi ve ikinci bentten sonra kullanılan ‘kıssa’ ara başlığına rağmen, yerli bir gelenekten kaynaklandığı hissi vermez. Üstelik, şair bu şiirin tarzını da dipnota koyduğu “Brecht’çe.” ile somutlaştırır.

Başlangıçtaki birlikteliğinden ötürü İkinci Yeni şairleri arasında ismi anılan Sezai Karakoç’un, şiirleri arasında türkü olarak kabul edilebilecek metinler bir hayli çoktur. Bunlardan birisi, Şiirler VII[v]’deki “Ninni” (s. 27) şiiridir. İki dörtlükten oluşan “Ninni”nin, 8’li hece ölçüsüyle yazıldığını görüyoruz.

Bilindiği gibi ninniler, annelerin çocuklarını uyutmak için, kendine özgü bir besteyle söyledikleri, basit sözlü türkülerdir. Ninnilerde genellikle çocuğa dair istek ve iyi dilekler, söyleyenin sevinç ve üzüntülerini yanık bir havayla dile getirilir. Sezai Karakoç’un şiirini bu bilgiler ışığında okursak, şekil ve tür uygunluğu daha açık anlaşılacaktır:

Sana Tanrı Armağanı
Desem uyur musun yavrum
Geleceğin kahramanı
Desem uyur musun yavrum

Gözün göğün siyahından
Göğsün güneş kadehinden
Yüzüne nur saçmış Kur’an
Desem uyur musun yavrum

Sezai  Karakoç’un  bir başka ninnisi, Şiirler VI[vi] kitabında,  Rüzgârın dilinden” söylenen “Ninni” (s.17) başlıklı ara  şiiridir. Bu metin de adıyla ve muhtevasıyla Halk şiirindeki ninni türkülerini  hatırlatır:

“...
Kuşlar öttü Leylâ için
Güller açtı Leylâdan ötürü
Uyku bir bahara döndü
Leylâ ayla yıldızların
Arasında paylaşıldı
Ortasında kapışıldı
Sussun bütün dünya şehir
Leylâ derin bir uykuda

            Güller Leylânın uykusunda olgunlaşırlar
            Leylânın düşlerinden renk alır kuşlar” (s. 18)

Sezai Karakoç’un Şiirler II[vii] de bulunan “Gül Muştusu” nun (s. 71) XII. bölümünün içinde, üç dörtlükten oluşan ve şairin, hemen öncesindeki mısrada ‘gül türküleri’ olarak adlandırdığı (“Ve dudaklarında gül türküleri”) üç dörtlükten oluşan bir parça vardır. Şair bu parçada redif ve kafiyelere dikkat etmiş, ses yönünden zengin bir metin oluşturmuştur:

Gül gelmiş gül gelmiş
Gümüş düşmüş bahçemize
Altın serpilmiş suya
İğde dalı yola ağmış

(...)

Gül gelmiş gül gelmiş
Şamdan bir bulut inmiş
Bağdattan bir rüzgâr esmiş
Sabah rüzgârları esmiş” (s. 100-101)

Aynı bölümün sonunda şairin ‘ağıt’ adını verdiği (“bir ağıt yükselir tutar doğuyu batıyı”) uzun bir parça vardır. Bu parça ise dörtlükler ve ikiliklerden kurulmuştur. Genellikle iki dörtlük ve ‘kavuştak’ sayılabilecek bir ikilik şeklinde sıralanan (son kısımda bir dörtlük bir ikilik), ondokuz bentten oluşan bu ara şiirde şekil ve konu bakımından ağıt türüne uygunluk vardır. Bir bölümünü aktarıyoruz:

Yıkıldı dağlar yıkıldı
Evimin üstüne güpegün
Güneş yaktı ekini
Kuş bitirdi tarlamı

Sen çabuk öldün
Hey köyü titreten
Sen ölmeseydin
Oğlunu öldüremezlerdi

Yıkıldı dağlar yıkıldı
Evimin üstüne yüreğim

...” (s. 103-104)

Sezai Karakoç’un Şiirler III[viii] kitabında bulunan “Köşe” (s. 85) şiirin ikinci bölümünden aldığımız şu parça ise sanki halk türkülerinden kopup gelmiş bir etkiyi sunmaktadır:

...
Evlerinin içi kabartma bahar
Köşelerde keklik gibi bakıp duran saklılar
Halıları öpe öpe nakış yapar nakış gibi ayaklar
Siz söyleyin insan seve seve ölmez ne yapar
Köşelerde keklik gibi bakıp duran saksılar

Evlerinin içi yeni güllerden
Görülmemiş güneşleri görülmemiş gözlerine getiren
Sağ köşedeki entari sol köşedeki şapka
Beni katil suların ortasına bıraka
Katil sular güneşi gözlerinden götüren

Evlerinin içi gurur döşeli
Benim aşkım binbir köşeli ah binbir köşeli”(s. 86)

Turgut Uyar’ın şiirleri[ix] arasında da türkü ve ona bağlı kavramlarla birlikte değerlendirilebilecek metinler çoktur. Bunlardan “Elli İki Hane” (s. 354) şiiri,  dörtlükleri, tekerleme ve kavuştağı hatırlatan ikilikleri, kafiye örgüleri ve söyleyişteki rahatlılığıyla bir türkü havasına sahiptir. Birkaç dize hariç, 7’li hece ölçüsünün kullanıldığı bu şiirin  bir bölümünü sunuyoruz:

...
ay durur menziliyle
herkese ak yüzüyle
sen aysan açık davran
ya ondan ya bizimle

oy farfara farfara
ateş düşer çarşılara

...”
Turgut Uyar’ın şiirleri arasında ‘ağıt’ adıyla anılan metinler dikkat çekicidir.  Bunlardan “Ölü Yıkayıcılar” (s.186) başlıklı uzun şiirde genel olarak ölüm teması işlenirken,  sonlarına doğru bir parça “Ağıt” (s.198)  ara başlığı ile sunulur. Gerek şiirin tamamı, gerekse sonundaki parça geleneksel şekillerle bağlantılı değildir. “Ağıt” ara başlıklı metinden bir bölüm aktarıyoruz:
...
            ‘Bir köpeğe bir ağıt
            Bir kadına bir ağıt
            Bir kıyıya bir ağıt
            Bir doğu kentine bir ağıt
            Bir batı kentine bir ağıt
            Bir kantine bir ağıt.
Coşkun süreç bütün bağışlamazlığını almış gidiyor.
Su hazır.
Herkes kendi azlığını almış gidiyor.
O trenler, uzun şeylerin aldandığı,
Bir boşluğu betimleyen ey en güzel resim.
Akşamımız kıyı alışverişlerinin en gözde malı.
Bir çöl bitkisinin gövdesinde rahat buluyorum sırtımı
Ölüme temiz değilim.
 ...”

Bunun gibi, “Ağıtlar Toplamı” (s. 234) genel başlığı altında birtakım nazım parçaları (“cemal’e ağıt”, “edip’e ağıt”, “naci’ye ağıt”, “tomris’e ağıt”, “kendime ağıt”) sunar. Bu nazım parçaları da sırf konuları itibariyle ağıt olarak anılmaktadır.

Turgut Uyar’dan son olarak, “Bir Amcanın ve Onun Karısının Ölümüne Ağıt” (s. 353) başlıklı şiir anılmalıdır. Üç bentlik bu şiirde gerek söyleyiş, gerekse muhteva ağıt türkülerine özgü bir durum arzeder:

arama mustafa kardeş arama
o sen değilsin
o sen değilsin
şimdi bırak toplu tüfekli
bir oyundan sonra
dullar dinlensin
kara kara yalnız yalnız
dullar dinlensin

(...)

arama hey mustafa kardeş arama
o sen değilsin
o sen değilsin
hey mustafa kardeş arama
yepyeni bir kuşağı üretecek
döller dinlensin
yalnız değil kara değil
öyle dinlensin
öyle dinlensin

Ülkü Tamer de, diğer İkinci Yeni şairleri gibi, şiirlerinden bir kısmını türkü veya ağıt adıyla anmıştır. Şairin toplu kitabı olan Yanardağın Üstündeki Kuş[x]’ta türkü ve ağıt adıyla sunduğu şiirleri “Ağıt” (s. 205), “Ökkeş’in Türküsü” (s. 231), “Kırda Vurulanların Türküsü” (s. 232), “Nişan Türküsü” (s. 235), “Yola Düşme Türküsü” (s. 236),  Atlının Türküsü” (s. 237) ve “Memik’e Ağıt” (s. 243) tır. Ayrıca, “Üşür Ölüm Bile” (s. 206), “Akşamüstü Deyişme”(s. 242) ve “Delikanlı” (s. 247) şiirlerinde ise klâsik türkü formlarıyla ilişkili şiirlerdir.

Bu türkülerden “Ökkeş’in Türküsü”, “Kırda Vurulanların Türküsü” ve “Nişan Türküsü” dörtlüklerle ve 8’li hece ölçüsüyle yazılmışlardır. Ökkeş’in Türküsü’nden bir bölüm sunuyoruz:

Ağa oğlu paşa oğlu
Önünde evinin yolu
Dilinde güneşin balı
Döşünde çiçeğin gülü

Ağaç sende kurt bendedir
Temmuz sende mart bendedir
Yetmiş iki sırt bendedir
Her bir sırtta gurbet çulu

...”

 Nişan Türküsü”nde ise her dörtlükten sonra tekrarlanan ve ikiliklerden oluşan bir kavuştak bölümü bulunmaktadır. Bir bölüm aktarıyoruz:

Anasının adı Güllü
Kızı kendisinden dilli
Derdi günü bir tas bulgur
Göğe bakışından belli
Kız nişanın kutlu olsun
Şekeri de tatlı olsun

Babasının adı Ziya
Yanaşma dururdu beye
Kalenin burcunu gözler
Hızır görünecek diye

Kız nişanın kutlu olsun
Şekeri  de tatlı olsun

...

Ülkü Tamer’in türkülerinden “Yola Düşme  Türküsü”, “Atlının Türküsü”, “Akşamüstü Deyişme”, “Memik’e Ağıt  ve  Delikanlı”, 11’li  hece ölçüsü ile yazılmışlardır. Bu şiirlerden “Yola Düşme Türküsü” ile  Atlının Türküsü” üçer dörtlükten oluşur. Kafiye örgüleri de (abab, cccb, dddb...) şeklindedir. Birincisinde “Durmak olmaz gayrı düşek yollara”, ikincisinde ise “Yürü atım rahvan atım tez yürü” dizesi nakarat olarak her dörtlüğün sonunda tekrarlanmaktadır. “Yola Tüşme Türküsü”nden bir bölümü alıyoruz:

Ekmeğin üstünü dikenler sardı
Durmak olmaz gayrı düşek yollara
Uşaklar feryadı Antep’e vardı
Durmak olmaz gayrı düşek yollara

(...)

Pınarın koynunda ateş bekliyor
Analar memede ağu saklıyor
Ecel gelmiş işte canı yokluyor
Durmak olmaz gayrı düşek yollara

11’li ölçüyle yazılmış olan “Akşamüstü Deyişme” başlıklı şiir ise karşılıklı konuşma (“Karşılıklı Türküler”) edasıyla söylenmiştir. Diğer şiirlerden farklı olan bu yapısı, onun bir türkü çeşidi olan karşılıklı deyiş türkülerine benzerliğini gündeme getirir. Genellikle Halk hikayelerinde görülen bu tarzı Ülkü Tamer’in ustaca kullandığı ortadadır. Kafiye düzeni (abab, cbcb, dbdb) şeklinde olan bu türküden de bir bölüm aktarıyoruz:

“- Uruş Gölü’nde mi yudun saçını
Ateşten çözülmüş yalıma benzer
- İçimin kanında yudum  saçımı
Yasla tarazlanmış kilime benzer

(...)

- Nafak Suyu’nu mu gördü gözlerin
Cam üstüne vurmuş geceye benzer
Senin gördüğünü gördü gözlerim
- Güle aşılanmış acıya benzer

11’li heceyle yazılan “Memik’e Ağıt” ile “Delikanlı” türküleri de ana bölümler arasındaki kavuştaklarla “Nişan Türküsü”ne benzerler. Fakat bu arada birincisinin kavuştağı aynen tekrardan oluşurken, ikincisinde bazı değişiklikler göze çarpar. Konuları ölüm olan bu iki şiirden “Delikanlı”yı sunuyoruz:

Döşünün ortası bir gümüş sini
Geceden başlatır aydınlık günü
Sıkılganlık onun nişanlı yanı
Gül alır dalından sabah olunca
Yakar türküsünü inceden ince

Alnının ortası bir uzun şose
Kara kirpikleri yakışır yasa
Sevda candan uzun, can günden kısa
Gül verir dalına akşam olunca
Yakar türküsünü inceden ince

Adı yas türkülerini çağrıştıran “Ağıt” şiiri ise adıyla olduğu kadar biçim özellikleriyle de Halk şiiri etkilerini taşır. 5 dörtlükten oluşan şiirde 4+4 duraklı 8’li hece ölçüsü ve (abab, cccb, dddb, ...) kafiye şeması kullanılır. İki dörtlüğü şöyledir:

Bu toprakta kalır adın
Tohumların arasında
Yeşilinde tarlaların
Başakların sarısında

Yıllar geçse de aradan
Kopar gelir ırmaklardan
Işır yine kurşunlanan
Dostlarının yarasında
...

Ülkü Tamer’in türküleri arasında saydığımız “Üşür Ölüm Bile” şiiri üç ana dörtlük ile üç kez tekrarlanan dörtlük halindeki bir kavuştaktan, yani toplam 6 dörtlükten oluşur. Bu şiirde şekil türkü formu taşımaktadır. Şiirin konusu da ölümü ihtiva etmektedir. Dizeleri ölçülü olmayan bu şiirde ritmi ses benzerlikleri ve tekrarlar sağlamaktadır.

Bu konuyu bitirirken, İkinci Yeni şiir hareketinin, sanıldığının tersine, Türk Halk şiiri geleneği ile kendisine özgü bir bağ kurduğunu ve ondan yararlandığını söyleyebiliriz. Biz, bu bağın sadece bir yönünü araştırdık. İkinci Yeni hareketinin, Halk şiirinin ait diğer unsurlarıyla olan ilgisi de araştırılmalı ve yakın dönemin en önemli şiir oluşumuna ait bazı gerçekler objektif bir şekilde ortaya serilmelidir.




[i] Cemal Süreya, Sevda Sözleri, YKY, 2. Bas., İst., 1996.
[ii] Ece Ayhan, Yort Savul, Adam Yay, İst., 1982.
[iii] Edip Cansever, Yerçekimli Karanfil, Adam Yay., 5. Bas., İst., 1995.
[iv] İlhan Berk, Galile Denizi,  Adam Yay., İst., 1982.
[v] Sezai Karakoç, Şiirler VII (Ateş Dansı), Diriliş Yay., 2. Bas., İst., 1995.
[vi] Sezai Karakoç, Şiirler VI (Leylâ ile Mecnun), Diriliş Yay., 3. Bas., İst., 1995.
[vii] Sezai Karakoç, Şiirler II (Taha’nın Kitabı/Gül Muştusu), Diriliş Yay., 5. Bas., İst., 1990.
[viii] Sezai Karakoç, Şiirler III (Körfez/Şahdamar/Sesler), Diriliş Yay., 5. Bas., İst., 1990.
[ix] Turgut Uyar, Büyük Saat, Can Yay., İst., 1984.
[x] Ülkü Tamer, Yanardağın Üstündeki Kuş,  Adam Yay., İst., 1994.

Hiç yorum yok: