Bu arada, türküleri konularına, ezgilerine, yapılarına ve hatta
söylendikleri bölgelere göre isimlendirmek, gruplara ayırmak mümkündür.
Türkülerin bu geniş, nispeten serbest yapısı İkinci Yeni hareketi içinde
yer alan şairlerin dikkatini çekmiş hatta onlara oldukça cazip gelmiş
olmalıdır. Çünkü, aşağıda da görüleceği üzere türkü ve onunla bağlantılı pek
çok husus, bu hareketin şairlerince bir hayli kullanılmıştır.
Cemal Süreya burada ele alacağımız
şairlerden birisidir. O, ‘türkü’yü pek çok şiirine en azından isim olarak
almıştır. Onun türkü adını kullandığı şiirlerini, yukarıdaki veriler etrafından
değerlendirirsek, durum açıklanmış olacaktır:
Cemal Süreya’nın Sevda Sözleri[i]’de yer alan “Güzelleme” (s.16), “Türkü” (s.24), “Türkü”
(s. 212) “Terazi Türküsü” (s. 52), “Türkü”
(s. 128), “İlhan’ın Anısına Türküler”
(s. 179) şiirlerinde, görüldüğü gibi ‘türkü’ ve bağlantılı kelimeler kullanılır.
Şairin “Türkü”(s.24) adıyla
andığı ilk şiiri 6’şarlı üç bentten oluşur. Bu şiiri türkü nazım şekliyle
bağlayan şeklî herhangi bir bağ yoktur denebilir. Sadece, sırasıyla, her bendin
dördüncü dizesinde kullanılan “Kahin-klin
kahin-klin”, “Gülüm-mera gülüm-mera”, “Çal-para
çal-para” tekrarları türkülerin
kavuştaklarını hatırlatır:
“Bir sürü çiçek ama saydırmaya kalkma
Ayrı ayrı kadınlardan
koparılmış
Kadınlardan ya hem de
bilsen nerelerinden
Kahin-klin kahin-klin
Ben ne kadar öbür
çiçekleri denesem
Seninki gül oluyor
aralarında
Bir sürü güvercin
havalan. Saçların
Bunlar tıpkı senin
sevilmedeki saçların
Kanatlarımdan bellidir
yeni açılmış sokaklarda
Gülüm-mera gülüm-mera
Bir güvercin akıntısında
kesin güvercinler
Uçsuz bucaksız bana
bakıyorsun
...”
Cemal Süreya’nın “Terazi Türküsü”
(s. 52), dörtlüklerden oluşması, zengin kafiyeleri, dörtlük sonlarındaki ikişer
dizelik nakaratı ve halk söyleyişine benzeyen bazı unsurlarıyla türküye
yaklaşır:
“Dostum Elif. Harput Kasabı. Güzin
Günde beş vakit Harput
ve hüzün
Doldur doldur Allahı
seversen
Anası satılsın
burjuvazinin
(...)
Dostum Mahmut. Gül Çayevi. Yazın
Akılda kalmıyor adresin
uzun
Doldur doldur Allahı
seversen
Anası satılsın
burjuvazinin”
Şairin bir diğer türküsü, “Türkü”
(s. 128) başlığıyla, dörtlüklerle yazılmış olması ve türkülere has lirizmiyle,
adını hak eder. Bu şiir konu itibariyle ‘ağıt’a da yaklaşmaktadır:
“Soruyorlar bir de nerdeyim
Minibüs şarkılarında
güllerdeyim
Bilirim az buçuk ne
istediğimi
Aykırı dalda açmışsa da
çiçeğim
(...)
Sırıkla araladım
sulardaki pisliği
Soruyorlar bir de
nerdeyim
Belki de ölümcül bir
sevinçteyim
Sesim tanınmaz bir çocuk
sesi”
Cemal Süreya’nın “İlhan’ın Anısına
Türküler” (s. 179) başlıklı şiiri, ilk okuyuşta bizleri birkaç şiir
beklentisi içinde bırakır. Adından kaynaklanan bu durum, hemen başlıktan sonra
konulan ‘I’ rakamıyla da desteklenir. Fakat ortalıkta bu numarayla
numaralandırılmış ve 6 dörtlükten oluşturulmuş bu metinden başka bir “türkü” bulunmaz. Bu açıklamadan sonra, “İlhan’ın Anısına Türküler”in türkü
tarzıyla olan ilişkisine değinelim. Bu ilişki, şiirin dörtlük olarak
oluşturulmasından ziyade, bir ‘ağıt’ niteliği taşımasındandır. Zira, şair bu
şiirde, artık hayatta olmayan bir arkadaşına (İlhan Erdost’a) seslenmektedir:
“...
Bir bardak su içsem
şimdi
Yaralarımdan dökülür
Gün ki yıkımlar günüdür
Boştur ne söylesem şimdi
Birini görüyorum
kalabalıkta
O adam işte sana
benziyor
Ama sana nasıl da
benziyor
Binlerce adam
kalabalıkta
...”
Cemal Süreya’nın son “Türkü”sü
(s. 212), birinci, üçüncü ve beşinci birimleri dörtlük; kavuştak gibi
algılanabilecek ikinci ve dördüncü birimleri ikilik olan bu şiir diziliş
bakımından kavuştaklı türkülere en çok benzeyen şiiridir.
İkinci Yeni’nin başka bir şairi olan Ece
Ayhan’ın türkülerle ilgili sayabileceğimiz tek şiiri Yort Savul[ii]’daki “Bir Elişi Tanrısı İçin Ağıt” (s. 121)
ismini taşıyan metnidir. Üç beyit ve bir tek dizeden oluşan şiirinin Halk
şiiriyle ilişkisi başlıktaki ‘ağıt’
sözcüğü olduğu kadar, bir ‘ölüm’ü de
konu edinmesidir:
“Peki nasıl oldu da hatırladı denizde
boğulduğunu
nasıl oldu da peki
anlatamıyorum biliyorsun
(...)
Ama yok ne olur ağlama
böyle ama yok
Şunun şurasında
tramvaysız, çocuk olmak turunç olmak
Kantocu peruz sahiden
yaşadı mı patron?”
Edip Cansever’in şiirlerinde ise
türkülerle ilgili olarak tespit edebildiğimiz iki örnek, Yerçekimli Karanfil[iii] kitabındaki “Tragedyalar”da, birkaç ara başlık olarak kullanılan “Ağıt”lar (s. 148 ve 154) dır. Bu
parçaların ‘ağıt’ olarak anılmasının
sebebi, hüzün duygularının egemen olmasından ötürüdür. İkincisini aktarıyoruz:
“Gün bitti. Saat kaç. Bitecek mi bir
gün savaşımız
Hak edilmiş hüzünlerimiz
olacak mı bizim de
Dönüp dönüp arkamıza
baktığımız
Bir dünya kalıntısı
üstünde
Hak edilmiş hüzünlerimiz
olacak mı bizim de.”( s. 154)
Türkü, Cemal Süreya gibi, İlhan Berk’in de en çok andığı veya
atıfta bulunduğu Halk şiiri şeklidir. Onun, Galile
Denizi[iv]’ndeki “Sait Faik” (s. 19) şiirinin bir bölümü
olan “Ağıt” ve “İlya
Avgiri’nin Karısının Acı Türküsü” (s.37) ile Pera isimli kitabında (Adam Yay., 2. Bas., İst., 1996) yer alan “Sucu Türküsü” (s. 132) başlıklarında yer
alan türkü kelimesiyle dikkat çeken şiirlerdir.
Bu şiirlerden hiçbirisinin Halk şiiri nazım şekli olan türkü ile benzerliği
yoktur. Örneğin şair, “Sait Faik”
şiirinin bir bölümü olan “Ağıt”, onluk
bir bentten oluşur ki, bu metinde hakim olan unsur cümledir. Ayrıca, türkülere
has lirizmi bulmak da mümkün değildir:
“Baktık bir evin bahçesi ilk defa bir
evin bahçesi başını almış gidiyor
Bir çocuk Grenoble’da
İtalyan mahallesinde bir çocuk görüyor ilk
Deniz kıyısındaki o her
akşamki kahve birdenbire tutup batıyor
Ne varsa umtlu umutsuz
sıkıntılı sıkıntısız o cumartesi akşamları
frengili ağaçlar çekip
gidiyor
Yeşil zeytin, limon gibi
bir istanbul sarısı kalıyor geriye
...”
“İlya
Avgiri’nin Karısının Acı Türküsü” ise dört adet beşlikten oluşur. Şiirde
geçmişe duyulan özlem ve bundan kaynaklanan acı ve lirizm, hiç olmazsa türkü
tadı veren unsurlardır. İki bendini aktaralım:
“...
Benim gençliğim güzeldir
bakın
Her gün elele denizle
rüzgârla
Her şiirde seçme mısra
güzelliğim
Her evde yatakların
andığı ben
Mis gibi her gün hikâyem
ağızlarda
(...)
Benim gençliğim güzeldir
bakın
Her gün elele denizle
rüzgârla
Her şiirde seçme mısra
güzelliğim
Her evde yatakların
andığı ben
Mis gibi her gün hikâyem
ağızlarda”
Yukarıda andığımız “Sucu Türküsü”
de adında yer alan ‘türkü’ kelimesi
ve ikinci bentten sonra kullanılan ‘kıssa’
ara başlığına rağmen, yerli bir gelenekten kaynaklandığı hissi vermez. Üstelik,
şair bu şiirin tarzını da dipnota koyduğu “Brecht’çe.”
ile somutlaştırır.
Başlangıçtaki birlikteliğinden ötürü İkinci Yeni şairleri arasında ismi
anılan Sezai Karakoç’un, şiirleri arasında türkü olarak kabul edilebilecek
metinler bir hayli çoktur. Bunlardan birisi, Şiirler VII[v]’deki “Ninni” (s. 27) şiiridir. İki dörtlükten
oluşan “Ninni”nin, 8’li hece
ölçüsüyle yazıldığını görüyoruz.
Bilindiği gibi ninniler, annelerin çocuklarını uyutmak için, kendine özgü
bir besteyle söyledikleri, basit sözlü türkülerdir. Ninnilerde genellikle
çocuğa dair istek ve iyi dilekler, söyleyenin sevinç ve üzüntülerini yanık bir
havayla dile getirilir. Sezai Karakoç’un şiirini bu bilgiler ışığında okursak,
şekil ve tür uygunluğu daha açık anlaşılacaktır:
“Sana Tanrı Armağanı
Desem uyur musun yavrum
Geleceğin kahramanı
Desem uyur musun yavrum
Gözün göğün siyahından
Göğsün güneş kadehinden
Yüzüne nur saçmış Kur’an
Desem uyur musun yavrum
Sezai Karakoç’un bir başka ninnisi, Şiirler VI[vi] kitabında, “Rüzgârın
dilinden” söylenen “Ninni” (s.17)
başlıklı ara şiiridir. Bu metin de
adıyla ve muhtevasıyla Halk şiirindeki ninni türkülerini hatırlatır:
“...
Kuşlar öttü Leylâ için
Güller açtı Leylâdan
ötürü
Uyku bir bahara döndü
Leylâ ayla yıldızların
Arasında paylaşıldı
Ortasında kapışıldı
Sussun bütün dünya şehir
Leylâ derin bir uykuda
Güller Leylânın uykusunda olgunlaşırlar
Leylânın düşlerinden renk alır kuşlar” (s. 18)
Sezai Karakoç’un Şiirler II[vii] de bulunan “Gül Muştusu” nun (s. 71) XII. bölümünün
içinde, üç dörtlükten oluşan ve şairin, hemen öncesindeki mısrada ‘gül türküleri’ olarak adlandırdığı (“Ve dudaklarında gül türküleri”) üç
dörtlükten oluşan bir parça vardır. Şair bu parçada redif ve kafiyelere dikkat
etmiş, ses yönünden zengin bir metin oluşturmuştur:
“Gül gelmiş gül gelmiş
Gümüş düşmüş bahçemize
Altın serpilmiş suya
İğde dalı yola ağmış
(...)
Gül gelmiş gül gelmiş
Şamdan bir bulut inmiş
Bağdattan bir rüzgâr
esmiş
Sabah rüzgârları esmiş” (s. 100-101)
Aynı bölümün sonunda şairin ‘ağıt’
adını verdiği (“bir ağıt yükselir tutar
doğuyu batıyı”) uzun bir parça vardır. Bu parça ise dörtlükler ve
ikiliklerden kurulmuştur. Genellikle iki dörtlük ve ‘kavuştak’ sayılabilecek bir ikilik şeklinde sıralanan (son kısımda
bir dörtlük bir ikilik), ondokuz bentten oluşan bu ara şiirde şekil ve konu
bakımından ağıt türüne uygunluk vardır. Bir bölümünü aktarıyoruz:
“Yıkıldı dağlar yıkıldı
Evimin üstüne güpegün
Güneş yaktı ekini
Kuş bitirdi tarlamı
Sen çabuk öldün
Hey köyü titreten
Sen ölmeseydin
Oğlunu öldüremezlerdi
Yıkıldı dağlar yıkıldı
Evimin üstüne yüreğim
...” (s. 103-104)
Sezai Karakoç’un Şiirler III[viii] kitabında bulunan
“Köşe” (s. 85) şiirin ikinci
bölümünden aldığımız şu parça ise sanki halk türkülerinden kopup gelmiş bir
etkiyi sunmaktadır:
“...
Evlerinin içi kabartma
bahar
Köşelerde keklik gibi
bakıp duran saklılar
Halıları öpe öpe nakış
yapar nakış gibi ayaklar
Siz söyleyin insan seve
seve ölmez ne yapar
Köşelerde keklik gibi
bakıp duran saksılar
Evlerinin içi yeni
güllerden
Görülmemiş güneşleri
görülmemiş gözlerine getiren
Sağ köşedeki entari sol
köşedeki şapka
Beni katil suların
ortasına bıraka
Katil sular güneşi
gözlerinden götüren
Evlerinin içi gurur
döşeli
Benim aşkım binbir
köşeli ah binbir köşeli”(s. 86)
Turgut Uyar’ın şiirleri[ix]
arasında da türkü ve ona bağlı kavramlarla birlikte değerlendirilebilecek
metinler çoktur. Bunlardan “Elli İki Hane”
(s. 354) şiiri, dörtlükleri, tekerleme
ve kavuştağı hatırlatan ikilikleri, kafiye örgüleri ve söyleyişteki
rahatlılığıyla bir türkü havasına sahiptir. Birkaç dize hariç, 7’li hece
ölçüsünün kullanıldığı bu şiirin bir
bölümünü sunuyoruz:
“...
ay durur menziliyle
herkese ak yüzüyle
sen aysan açık davran
ya ondan ya bizimle
oy farfara farfara
ateş düşer çarşılara
...”
Turgut Uyar’ın şiirleri arasında ‘ağıt’
adıyla anılan metinler dikkat çekicidir.
Bunlardan “Ölü Yıkayıcılar”
(s.186) başlıklı uzun şiirde genel olarak ölüm teması işlenirken, sonlarına doğru bir parça “Ağıt” (s.198) ara başlığı ile sunulur. Gerek şiirin tamamı,
gerekse sonundaki parça geleneksel şekillerle bağlantılı değildir. “Ağıt” ara
başlıklı metinden bir bölüm aktarıyoruz:
“...
‘Bir köpeğe bir ağıt
Bir kadına bir ağıt
Bir kıyıya bir ağıt
Bir doğu kentine bir ağıt
Bir batı kentine bir ağıt
Bir kantine bir ağıt.’
Coşkun süreç bütün
bağışlamazlığını almış gidiyor.
Su hazır.
Herkes kendi azlığını
almış gidiyor.
O trenler, uzun şeylerin
aldandığı,
Bir boşluğu betimleyen
ey en güzel resim.
Akşamımız kıyı
alışverişlerinin en gözde malı.
Bir çöl bitkisinin
gövdesinde rahat buluyorum sırtımı
Ölüme temiz değilim.
Bunun gibi, “Ağıtlar Toplamı” (s.
234) genel başlığı altında birtakım nazım parçaları (“cemal’e ağıt”, “edip’e ağıt”,
“naci’ye ağıt”, “tomris’e ağıt”, “kendime ağıt”) sunar. Bu nazım parçaları
da sırf konuları itibariyle ağıt olarak anılmaktadır.
Turgut Uyar’dan son olarak, “Bir
Amcanın ve Onun Karısının Ölümüne Ağıt” (s. 353) başlıklı şiir anılmalıdır.
Üç bentlik bu şiirde gerek söyleyiş, gerekse muhteva ağıt türkülerine özgü bir
durum arzeder:
“arama mustafa kardeş arama
o sen değilsin
o sen değilsin
şimdi bırak toplu
tüfekli
bir oyundan sonra
dullar dinlensin
kara kara yalnız yalnız
dullar dinlensin
(...)
arama hey mustafa kardeş
arama
o sen değilsin
o sen değilsin
hey mustafa kardeş arama
yepyeni bir kuşağı
üretecek
döller dinlensin
yalnız değil kara değil
öyle dinlensin
öyle dinlensin”
Ülkü Tamer de, diğer İkinci Yeni
şairleri gibi, şiirlerinden bir kısmını türkü veya ağıt adıyla anmıştır. Şairin
toplu kitabı olan Yanardağın Üstündeki
Kuş[x]’ta türkü ve ağıt
adıyla sunduğu şiirleri “Ağıt” (s.
205), “Ökkeş’in Türküsü” (s. 231), “Kırda Vurulanların Türküsü” (s. 232), “Nişan Türküsü” (s. 235), “Yola Düşme Türküsü” (s. 236), “Atlının
Türküsü” (s. 237) ve “Memik’e Ağıt”
(s. 243) tır. Ayrıca, “Üşür Ölüm Bile”
(s. 206), “Akşamüstü Deyişme”(s. 242)
ve “Delikanlı” (s. 247) şiirlerinde
ise klâsik türkü formlarıyla ilişkili şiirlerdir.
Bu türkülerden “Ökkeş’in Türküsü”,
“Kırda Vurulanların Türküsü” ve “Nişan Türküsü” dörtlüklerle ve 8’li hece
ölçüsüyle yazılmışlardır. Ökkeş’in Türküsü’nden bir bölüm sunuyoruz:
“Ağa oğlu paşa oğlu
Önünde evinin yolu
Dilinde güneşin balı
Döşünde çiçeğin gülü
Ağaç sende kurt bendedir
Temmuz sende mart
bendedir
Yetmiş iki sırt bendedir
Her bir sırtta gurbet
çulu
...”
“Nişan
Türküsü”nde ise her dörtlükten sonra tekrarlanan ve ikiliklerden oluşan bir
kavuştak bölümü bulunmaktadır. Bir bölüm aktarıyoruz:
“Anasının adı Güllü
Kızı kendisinden dilli
Derdi günü bir tas
bulgur
Göğe bakışından belli
Kız nişanın kutlu olsun
Şekeri de tatlı olsun
Babasının adı Ziya
Yanaşma dururdu beye
Kalenin burcunu gözler
Hızır görünecek diye
Kız nişanın kutlu olsun
Şekeri de tatlı olsun
...”
Ülkü Tamer’in türkülerinden “Yola
Düşme Türküsü”, “Atlının Türküsü”, “Akşamüstü Deyişme”, “Memik’e
Ağıt” ve “Delikanlı”,
11’li hece ölçüsü ile yazılmışlardır. Bu
şiirlerden “Yola Düşme Türküsü”
ile “Atlının
Türküsü” üçer dörtlükten oluşur. Kafiye örgüleri de (abab, cccb, dddb...)
şeklindedir. Birincisinde “Durmak olmaz
gayrı düşek yollara”, ikincisinde ise “Yürü
atım rahvan atım tez yürü” dizesi nakarat olarak her dörtlüğün sonunda
tekrarlanmaktadır. “Yola Tüşme Türküsü”nden
bir bölümü alıyoruz:
“Ekmeğin üstünü dikenler sardı
Durmak olmaz gayrı düşek
yollara
Uşaklar feryadı Antep’e
vardı
Durmak olmaz gayrı düşek
yollara
(...)
Pınarın koynunda ateş
bekliyor
Analar memede ağu saklıyor
Ecel gelmiş işte canı
yokluyor
Durmak olmaz gayrı düşek
yollara”
11’li ölçüyle yazılmış olan “Akşamüstü
Deyişme” başlıklı şiir ise karşılıklı konuşma (“Karşılıklı Türküler”) edasıyla söylenmiştir. Diğer şiirlerden
farklı olan bu yapısı, onun bir türkü çeşidi olan karşılıklı deyiş türkülerine
benzerliğini gündeme getirir. Genellikle Halk hikayelerinde görülen bu tarzı
Ülkü Tamer’in ustaca kullandığı ortadadır. Kafiye düzeni (abab, cbcb, dbdb)
şeklinde olan bu türküden de bir bölüm aktarıyoruz:
“- Uruş Gölü’nde mi yudun saçını
Ateşten çözülmüş yalıma
benzer
- İçimin kanında
yudum saçımı
Yasla tarazlanmış kilime
benzer
(...)
- Nafak Suyu’nu mu gördü
gözlerin
Cam üstüne vurmuş geceye
benzer
Senin gördüğünü gördü
gözlerim
- Güle aşılanmış acıya
benzer”
11’li heceyle yazılan “Memik’e Ağıt”
ile “Delikanlı” türküleri de ana
bölümler arasındaki kavuştaklarla “Nişan
Türküsü”ne benzerler. Fakat bu arada birincisinin kavuştağı aynen tekrardan
oluşurken, ikincisinde bazı değişiklikler göze çarpar. Konuları ölüm olan bu
iki şiirden “Delikanlı”yı sunuyoruz:
“Döşünün ortası bir gümüş sini
Geceden başlatır
aydınlık günü
Sıkılganlık onun nişanlı
yanı
Gül alır dalından sabah
olunca
Yakar türküsünü inceden
ince
Alnının ortası bir uzun
şose
Kara kirpikleri yakışır
yasa
Sevda candan uzun, can
günden kısa
Gül verir dalına akşam
olunca
Yakar türküsünü inceden
ince”
Adı yas türkülerini çağrıştıran “Ağıt”
şiiri ise adıyla olduğu kadar biçim özellikleriyle de Halk şiiri etkilerini
taşır. 5 dörtlükten oluşan şiirde 4+4 duraklı 8’li hece ölçüsü ve (abab, cccb,
dddb, ...) kafiye şeması kullanılır. İki dörtlüğü şöyledir:
“Bu toprakta kalır adın
Tohumların arasında
Yeşilinde tarlaların
Başakların sarısında
Yıllar geçse de aradan
Kopar gelir ırmaklardan
Işır yine kurşunlanan
Dostlarının yarasında
...”
Ülkü Tamer’in türküleri arasında saydığımız “Üşür Ölüm Bile” şiiri üç ana dörtlük ile üç kez tekrarlanan dörtlük
halindeki bir kavuştaktan, yani toplam 6 dörtlükten oluşur. Bu şiirde şekil
türkü formu taşımaktadır. Şiirin konusu da ölümü ihtiva etmektedir. Dizeleri
ölçülü olmayan bu şiirde ritmi ses benzerlikleri ve tekrarlar sağlamaktadır.
Bu konuyu bitirirken, İkinci Yeni şiir hareketinin, sanıldığının tersine,
Türk Halk şiiri geleneği ile kendisine özgü bir bağ kurduğunu ve ondan
yararlandığını söyleyebiliriz. Biz, bu bağın sadece bir yönünü araştırdık.
İkinci Yeni hareketinin, Halk şiirinin ait diğer unsurlarıyla olan ilgisi de araştırılmalı
ve yakın dönemin en önemli şiir oluşumuna ait bazı gerçekler objektif bir
şekilde ortaya serilmelidir.
[i] Cemal
Süreya, Sevda Sözleri, YKY, 2. Bas.,
İst., 1996.
[ii] Ece
Ayhan, Yort Savul, Adam Yay, İst.,
1982.
[iii] Edip
Cansever, Yerçekimli Karanfil, Adam
Yay., 5. Bas., İst., 1995.
[v] Sezai
Karakoç, Şiirler VII (Ateş Dansı), Diriliş Yay., 2. Bas.,
İst., 1995.
[vi] Sezai
Karakoç, Şiirler VI (Leylâ ile Mecnun), Diriliş Yay., 3.
Bas., İst., 1995.
[vii] Sezai
Karakoç, Şiirler II (Taha’nın Kitabı/Gül Muştusu), Diriliş
Yay., 5. Bas., İst., 1990.
[viii] Sezai
Karakoç, Şiirler III (Körfez/Şahdamar/Sesler), Diriliş Yay.,
5. Bas., İst., 1990.
[ix] Turgut
Uyar, Büyük Saat, Can Yay., İst.,
1984.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder