9 Ocak 2019 Çarşamba

İKİNCİ YENİ’NİN BORCU BORCUMUZDUR

“İsterseniz, bir söyleşiyi de özeleştiriye ayıralım.”

Bu teklif ve vaat cümlesinin sahibi Tomris Uyar’dır. Tomris Uyar yapılan açık oturumun başkanıdır, yahut söyleşinin yönetmeni…

İkinci Yeni şairlerinden Edip Cansever, Cemal Süreya ve Turgut Uyar’ın katıldığı “Yaş ve Şiir Üstüne Söyleşi” başlıklı “açık oturum” Varlık Dergisi’nin 906. sayısında (Mart 1983) yer almıştır. 

O günden bugüne bu açık oturumda söylenen kimi cümleler –yer yer bütünlüğünden koparılmış olarak-  pek çok çalışmada farklı bağlamlar halinde kaynak/dayanak olarak kullanılmıştır.

Özürlü bir nitelik arz etmesi kaçınılmaz olan bu genel geçer faydalanmaların dışında, söz konusu açık oturumun bir bütün halinde değerlendirildiğini görmedim şimdiye kadar ben…

Bırakın değerlendirmeyi, “kendileri fikir üretemeyen bir takım eleştirmenler” bu açık oturumla yapılan kimi açıklamaları, tamiratları, tashihleri, hatta itirafları göremeyerek, önceden beri vere geldikleri hükümleri üzere kör kararlılıklarını sürdürmüşlerdir.

Oysa işte bu “açık oturum”da, Edip Cansever “Mısra İşlevini Yitirdi”, Cemal Süreya “Folklor Şiire Düşman” ve Turgut Uyar “Çıkmazın Güzelliği” başlıklarıyla vaktiyle dile getirdikleri görüşlerine açıklık getiriyorlar, yanlış anlamaları tashih ediyorlardı.

Mesela Edip Cansever şöyle (yanlış) anlaşılmıştı: “Mısra işlevini yitirdi, öyleyse, mısra şiirin en küçük birimi olduğuna göre, şiir de işlevini yitirdi.”

Turgut Uyar’ın anlaşılmasındaki bozukluk şuydu: “Şiir çıkmazdadır. Dolayısıyla Turgut Uyar çıkmazdadır.”

Ya “Folklor Şiire Düşman” yazısı ile Cemal Süreya nasıl anlaşıldı? Şöyle diyor kendisi: “Tuhaf bir şekilde, şiirimiz üstüne genel olarak söylemek istediğim şeyler değiştirilmek istendi. Yani Edip’in ve Turgut’un söyledikleri aynen başıma geldi. Sözgelimi ‘Folklor Şiire Düşman’ yazısının –ki belki 25 yıl önce yazılmıştır- folklorun kötüye kullanılmasından söz ediliyordu. Özellikle Oktay Rifat’ın o dönemdeki şiiri ele alınıyordu. Bu, çarpıtıldı ve folklora ben düşmanmışım gibi bir sonuç çıkarıldı. Son zamanlarda yine buna değinen, yazıyı bilmedikleri halde, aynı düşünceyi ileri süren arkadaşlar var.”

Cemal Süreya’nın sözlerine bir şeyler ilave etmek gerekirse, açık oturumun yapıldığı 1983’ten 28 yıl sonra hâlâ “yazıyı bilmedikleri halde” aynı minvalde yorum yapanlar cirit atıyor şiir dünyasında! Fakat bu konuyu ayrı bir yazı konusu etmek lazım geldiğinden, geçiyorum…

“Yaş ve Şiir Üstüne Söyleşi”de dikkate değer bir konu da “İkinci Yeni”ci şairlerin şiir kaynakları hakkında. Daha doğrusu Tomris Uyar’ın sorusu bu şiirin kaynağının kuruyup kurumadığı üzerine… Konu, adı geçen şairlerin “suskunluk”ları; yani fazla şiir yazmayış yahut yayınlamayışları bağlamında gündeme geliyor. Bu çerçevede her üç şair de şiir kaynaklarına dair her hangi bir açıklama yapma gereğini duymuyor. Bunun yerine şiirden uzak kalış sebeplerini açıklıyorlar. Buna göre, sözgelimi Turgut Uyar “doygunluk”, Cemal Süreya “şiirle düşüncesi arasında bir mesafe”nin oluşması ve  “taze kalmak/yenilikçilik” gibi sebepleri dile getiriyorlar. Böylece, belki bu şairlerin “tıkanma”larındaki kimi gerekçeleri öğrenebiliyoruz, fakat asıl merak ettiğimiz hususu, İkinci Yeni şairlerinin kaynaklarının neler olduğunu birinci ağızdan, en azından bu açık oturum bağlamında öğrenemiyoruz. Gerçi haksızlık etmeyelim, Edip Cansever bir miktar ipucu sunuyor, “…hikâye, roman, oyun öğelerinden yararlanıyorum şiirde.” diyor; fakat bu cevabın bizim merakımızı tatmin edecek nitelikten uzak olduğu açıktır...

Kuşkusuz, İkinci Yeni’nin kaynakları meselesini başka yollarla çözme imkânına sahibiz bugün; fakat kaynakların kuruması dairesindeki bir soruyu farklı boyutlara getirip cevapsız bırakmak, borçlar hanesine yazılmalı değil midir?

“Açık oturum”un dikkate değer bir konusu da “günümüz şiiri” üzerinedir. Cemal Süreya bütün “kuşaklar”ıyla “şiirimiz”in “çok zengin bir dönem” yaşadığını söylüyor. Fakat “edebiyat düşüncesine” ilk kez ulaşan kendi kuşaklarıdır. Hatta kendilerinden önceki kuşakları da etkilemişlerdir. Öyle ki bir “baskı grubu” olmuşlardır diğer kuşaklar üzerinde. Fakat bu kendiliğinden olmuştur. Cemal Süreya’nın şu sözü, İkinci Yeni Şiir Hareketi’nin kendiliğinden geliştiğine dair de bir ipucudur: “Takım kurulduysa, kendiliğinden oldu. Ortaya çıkan şiirle oldu.” Bu ifade İkinci Yeni’yi bir “akım” olarak algılayanların huzurunu kaçıracak özelliktedir. Onlar, buradan yola çıkarak İkinci Yeni’nin ne olduğuna dair sahici bilgilere ulaşmayı borç bilmelidirler…

“Yaş ve Şiir Üstüne Söyleşi”de genç şairlerle ilgili Turgut Uyar’ın tespiti şu: “… hiçbirinin şiirinde hata bulamıyorum, mükemmeliyet ararken kişiliklerini harcıyorlar.” Edip Cansever ise, daha vurucu bir ifadeyle “… günümüz şairleri –istersen gençler diyelim- şirin huyunu ve suyunu pek iyi bilmiyorlar.” Bunlar bugün için de geçerli mi, değil mi? Henüz tartışıldığını görmedik…

İkinci Yeni’nin üç önemli kahramanına başka şeyleri de konuşturuyor Tomris Uyar. Kendilerine bir topluluk olarak uygun görülen adlandırmayı, kimlerin İkinci Yeni’ci olduğunu, İkinci Yeni’nin özelliklerini, İkinci Yeni’ci oluşu reddediş, vs… Bunlarla ilgili verilen ilginç cevaplar mutlaka okunmalı. Ve ardından yaşlılık. Yaşın getirdiği haller, tutumlar ve bunların şiirlerine yansıması…

Sözü bağlayacağız, ama şöyle olsun: İkinci Yeni, bugün hâlâ çok konuşuluyor, şiir ortamının aktörlerini meşgul etmeye devam ediyor. Fakat, henüz çözülememiş pek çok yönü var İkinci Yeni’nin. Yazıya “İkinci Yeni’nin Borcu” dedik ama, bu borcu açıklamadık. Haydi açıklayalım: Tomris Uyar’ın en başa aldığımız cümlesi vardı ya, bu teklif ve vaat cümlesinin gerçekleşip gerçekleşmediğini merak ediyorum. Bildiğim kadarıyla gerçekleşmedi… Şimdiden sonraysa, tabii ki iş işten geçti, bir imkânsızı ne kadar bekleyebiliriz, beklemiyoruz elbet. Fakat biz, İkinci Yeni şairlerinin (her türden) metinlerine hassas bir şekilde eğilirsek, onların satır aralarında yaptıkları kimi özeleştirileri sanırım tespit edebilir, tahlilde bulunabiliriz. Böylece, bir yandan İkinci Yeni’nin (belirttiğimiz teklif ve vaat cümlesinden doğan) borcunu ifa ettirmiş olursak, diğer yandan da İkinci Yeni’ye var olan borcumuzu ödemiş oluruz…

(İlk kez 23 Haziran 2011 tarihli Milli Gazete'de yayımlanmıştır.)

Hiç yorum yok: