Tarık Buğra’nın eserlerinde çok
rastlarız, mesela Dönemeçte romanında mühim bir mekândır… Hatta bir hikâyesinde
ad olarak kullanılmaktadır…
“Şehir kulübü”nden bahsediyorum…
Anadolu’da yaşayan memur tiplerin
buluşma (vakti katletme) ortamıdır Tarık Buğra’da Şehir kulübü… Kaymakam,
savcı, yargıç, doktor, veteriner, eczacı, öğretmen… gibi memurlar arasından
seçilmiş olan bu kahramanlar, sosyal bir yozlaşmanın temsilcisi konumundadırlar.
Tekdüze hayatın ümitsizliği içinde hayat sürmeye devam eden bu itibarî kişiler,
aynı mekândaki bir başka motif ile mücerret bir kişilik olarak takdim
edilirler: Kendisini fıskiyeye teslim etmiş pinpon topu…
Edebî bir metinde mekân ile şahıs
kadrosunun uyumu şarttır. Eserin başarısı bir bakıma bu uyumla bağlantılıdır.
Güçlü edebî metinlerin yazarı olarak Tarık Buğra, mekân-şahıs kadrosu uyumu
yönüyle de nitelikli bir konumda bulunur. Mesela, söz konusu kulüp, gönül
yorgunu, oyun tutkunu ve meyhoş hazlar vurgunu ‘memur’ların kliniği şeklinde
tertip edilmiştir. Son bir husus, bu klinik salt bir mekân olmaktan öte, Tarık
Buğra’nın eserlerinde bir kurum (müessese) olarak da yer almakta, adeta şahıs
kadrosuna dahil edilmektedir.
Edebî eserin belkemiğini oluşturan mekân-kurum
türünden canlı mahallere yer vermek Tarık Buğra’ya mahsus değil elbet. Başka
yazarlar da sayabiliriz. Mesela Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama
Enstitüsü, Memduh Şevket Esendal’ın Ayaşlı ve Kiracıları, aynı bağlamda ele alınabilecek
romanlardır.
“Saatleri Ayarlama Enstitüsü” gibi
‘abes’ ve ‘lüzumsuz’ bir kurumu itibarî âleme kazandıran Tanpınar, gayri
ciddilik, beceriksizlik ve tembellik bakımından işinin ehli kahramanlarla bizi
içli dışlı kılar: Hayri İrdal, Abdusselam Efendi, Doktor Ramiz, Topal İsmail,
Yangeldi Asaf Bey ve daha niceleri… (Niceleri: Örneğin, İspritizma Cemiyeti’ni
kuranlar: Zengin mirasyedi, müflis tüccar, şöhretsiz şair, gazeteci, ressam,
yüksek memur, satranç ve dama ustaları, eski pehlivanlar, Darülfünun hocaları,
öğrenciler, aktörler, musikişinaslar, her meslekten adam…) Bunlarla birlikte,
Tanpınar’ın sembolizmini net bir şekilde yansıtan Saatleri Ayarlama Enstitüsü,
kof kurumları, içi boş sosyal yapıları yansıtan bir hicviyedir…
Ayaşlı ve Kiracıları romanı da
benzer bir nitelik taşır. Eşkiyalık da dahil pek çok işe girip çıkan Ayaşlı’nın
son durağı pansiyon işletmeciliğidir. Birbirinden kirli ilişkilerin (yasak
ilişkiler, kumarbazlık, haksız kazanç, kara paraya dayalı ziyafet, bürokratik
kayırmacılık, keyif verici nesne kullanımı, muhbirlik, vb.) kesafetine sahne
olan pansiyon, karton sosyal kurumların ironik bir yansımasıdır.
Buğra, Tanpınar ve Esendal’ı ortak
noktada buluşturan, karmaşık yapılarına rağmen, kurumların ‘boş’luğu,
boşunalığı…
Onların bu kesişmeleri kuşkusuz
içinde yaşadıkları toplumsal statüye, sosyal çevreye bağlı bir tezahürdür.
Peki bu yapılar varlıklarını hâlâ
sürdürüyor mu? Edebî eserleri bir tarafa bırakarak muhakeme edelim bu soruyu.
Kurumların kendi aralarındaki
münasebetleri/münasebetsizlikleri, yahut kurumlarla insanlar arasındaki
ilişkileri gözleyelim mesela. Egemen siyasî ve askerî kurumları, sağlık
teşkilatlarını, eğitim yuvalarını, sivil toplum örgütlerini, sanat ve sanatçı
derneklerini, edebiyatçı birliklerini, yazarlık birliklerini…
Şahsen benim hiç birisinden hayâtî
bir umudum yok, beklentim de…
Şehir kulübü rakısının
bağımlılığını reddedip kalp ağrısının şairliğini tercih edişim bu yüzden…
(İlk kez 5 Kasım 2009 tarihli Milli Gazete'de yayımlanmıştır.)
1 yorum:
Haydi sehir kulübünde iki tek atalım
Yorum Gönder