2 Ekim 2019 Çarşamba

CAHİT SITKI'NIN 'SIDKI'

Okuyanlar bilir, Cahit Sıtkı’nın Ziya Osman Saba’ya yazıp gönderdiği satırlar, Türk mektup edebiyatının nadide örnekleri arasındadır. Ziya’ya Mektuplar (Varlık Yay., 2. Bas., İst. 2001) adıyla ilk kez 1957’de yayımlanan bu mektuplar, sadece iki şairin şiir serüvenine dair ipuçları sunmaz, bununla birlikte, kişilikleri, hayata bakışları, şiir anlayışları…  perde perde gözler önüne serilir. Şiirlerinin gelişim çizgilerini, özendikleri şairleri, okudukları kitapları, takip ettikleri dergileri olduğu kadar, aşkları, acıları, hasretleri, nefretleri… bu mektuplarda seyir halindedir. Kuşkusuz daha çok Tarancı’nın filmidir bu. Çünkü kalem onun elindedir. Fakat her halükarda, hem kendisi, hem Ziya Osman Saba gözümüzün önündedir. Hayır hayır, Ziya’ya Mektuplar’a Cumhuriyet dönemi şairlerinin konumları, durumları ve tutumları da ister istemez yansımıştır.
Ziya’ya Mektuplar’da öğrendiğimiz en önemli hususların birisi de, kendisi ve kuşağı şairler üzerine olan Fransız şiiri etkisidir. Sözkonusu etki, mektupların bünyesine üç şekilde sinmiştir: Fransız şairlerinin poetikalarından yapılan aktarmalar ve onların şiirlerinden iktibaslar ilk ikisi olarak kaydedilse gerektir.
Üçüncüsünü ayrıntılı vereceğiz: Tarancı, hemen her mektuba taze bir manzume eklemeyi ihmal etmez. Hatta, mürekkebi kurumamış bu şiirlerin yazılış serüvenlerini de samimi bir üslup ile dile getirir. Samimiyetin kimi satırlarda masumane bir itiraf haline dönüştüğüne de şahit olursunuz: Şairimiz, hangi Fransız şairinden faydalandığını söyler mesela… İşte bunlardan birisi: Tarancı, “Nedim’e Dair” adlı şiirini “Burhaniye: 6.7.1942” tarihli mektubuyla gönderir arkadaşına. Mektupta şiirin vezni, kafiyesi, üslubu hakkında kısa bir bilgi de sunar: “‘Nedim’e Dair’ şirinin vezinli ve kafiyeli olması, Nedim’e dair olduğu içindir. Her parçanın terse halinde gelmesi, Nedim’in Üçüncü Ahmet devrinde yaşadığını karie tedai ettirmek içindir. Def-i gam, mest-i naz gibi tabirler, Nedim’den bahsedildiği için lazımdı. Nedim gibi konuşmak icap etmez mi?” Tarancı’nın cümlelerinde, sözkonusu şiirin yazılış serüveni hakkında bilgi yoktur. Şair, bu serüveni “Burhaniye: 19.7.1942” tarihli bir sonraki mektupta açıklar: “… bir şiirin göze görünmeyen güzelliklerinden biri de başka şiirlere gebe kalabilmek kabiliyetinde olmasıdır. Bu husustaki son şahsi tecrübem ‘Nedim’e Dair’ şiirimdir. Apollinaire’in évocation [Hatırlatma, çağrışım] hazinesi bir beyti var: Je passai au bord de la Seine,/ Un livre ancien sous le bras.” [Seine nehri kıyısından geçiyorum/koltuğumda eski bir kitap.] Şair, bu iki dizenin kendisini farklı bir maceraya sürüklediğini şöyle belirtir: “… işte bu beyit beni dolaştıra dolaştıra Sadabada getirdi. ‘Koltuğumda Nedim divanı.’ Elbette ki bu ne intihal, ne tesir, ne de taklittir. Sadece, şairden şaire, şiir yoluyla geçen bir patrimoine –mamelk- [miras, kalıt, ortak mal] sayılabilir.”
Cahit Sıtkı’nın bu sunumu, bizce bir tür itiraftır. Öyle ya, şairimiz, Apollinaire’in bu iki dizesini kendisine ait “Nedim’e Dair”de şöyle söylemiştir: “Geçtim bir akşam Sâdâbat’tan,/Koltuğumda Nedim divanı.” Görüldüğü üzere “Seine” yerine “Sâdâbâd”, “eski bir kitap” yerine “Nedim divanı”, “geçiyorum” yerine “geçtim”! Şu halde, Tarancı’nın “ne intihal, ne tesir, ne de taklit” diyerek reddettiği durum, tersten okunacak olursa, bir itiraftan öte anlam taşımıyor. Tesir değil belki, fakat hem intihal hem taklit. Çünkü, güçlü bir şiirin başka şiire “gebe kalabilmek kabiliyetinde” bulunması, Tarancı’nın verdiği bu örnek tarzında olmaz. Şiirin “gebelik kabiliyeti” esas itibariyle derinlerdedir ve yeni metinde ya hiç farkedilmez veya belli belirsiz bir şekilde hissedilir. Kuşkusuz, etkinin veya faydalanmanın görünür biçimleri de vardır: Başka metinlerden alınanları alenen (tırnak içinde) sunma yahut nazire yapma, bu kategoriye dahil edilebilir yöntemler arasındadır.
Sözü bu aşamaya getirince, sizi başka bir kaynağa yönlendirmek istiyorum. Fransız şiirinin Cumhuriyet şairleri üzerindeki etkisini daha ayrıntılı görebileceğiniz bir kitap: Erdoğan Alkan’ın Şiir Sanatı (Yön Yay. İst., 1995) adlı çalışması. Kitabının 401 ilâ 512. sayfaları arasını “Fransız Şiirinin Türk Şiirindeki Etkileri”ne ayıran yazar, Yahya Kemal, Ahmet Hamdi Tanpınar, Necip Fazıl Kısakürek, Ahmet Muhip Dıranas, Orhan Veli, Oktay Rifat, Melih Cevdet, İlhan Berk, Ece Ayhan, Cemal Süreya, Attila İlhan gibi şairleri masaya yatırır. Erdoğan Alkan’ın Fransız şiiri karşısında masaya yatırdığı şairler arasında Cahit Sıtkı Tarancı da vardır. Alkan’ın sunduğu ayrıntılı örneklere göre Tarancı, Verlaine, Baudelaire, Rimbaud, Apollinaire, Nerval, Laforgue, Mallarmé, Valery gibi Fransız şairlerinden haylice nemalanmıştır.
Bu yazıyı okuyanlar, bizim Cahit Sıtkı’nın şairliğine kastetmek gibi bir niyetimiz olduğu zannına kapılmasın. Sonuçta, devrinin ortak ruhuna uyup o da Batı’ya odaklanmış, oradan olabildiğinde “faydalanmış”tır. Üstelik, kendisine has bir ses ve eda oluşturduğunu da unutmamak gerekir. Öyleyse, onun Türk şiirindeki yerini ve konumunu tartışma konusu yapmanın anlamı yoktur.
Fakat, Cahit Sıtkı’nın yukarıya çıkardığımız “intihal, tesir ve taklit” konulu cümlesine katılmamız ve takındığı tutumu takdir etmemiz kesinlikle mümkün değildir. Hele ki, onun yaklaşımını “metinler arasılık”, “bağlam” “metafor”, “metonom” gibi “yuvarlak” kavramların arkasına sığınarak “hoşgörmek” bütünüyle ayıptır. Bana şu soruyu sorabilirsiniz: Cahit Sıtkı’nın sözkonusu tutumunu benzeri bir ağızla ele alan yorum sahipleri var, bunlar için ne diyeceksiniz? Şunları diyeceğim: Acaba aynı yolu mu tercih ediyorlar? Manzumelerini teşrih edelim mi? Yanılmadığımız görülecektir!

(İlk kez 2 Kasım 2006'da Milli Gazete'de yayımlanmıştır.)

Hiç yorum yok: