10 Kasım 2019 Pazar

TİLKİ KAFASI

Yürürken üflediği ıslık şu sözlerin nağmesini yayıyordu etrafa:
“Bu dağlar kömürdendir
Geçen gün ömürdendir
Feleğin bir guşu var
Pençesi demirdendir”
Yoksa kafası tilkilerin cirit alanı mı olmuştu?
Bunlardan kurtulsaydı ne çok iş çıkarırdı. Kalemi işlerlik kazanırdı. Sanırdınız ki kağıt, denizin serin sularına dönmüş, bizimkisi keyifle yüzüyor…
Siyaset meydanından bir iki devşirme, gündeme dair ucuz birkaç tespit, köşesiz lakırdılar iyi gider böyle zamanlarda…
Bir ara, şehrin bu meydanını böyle hay huy tarlası şekline getirenlere öfkeleneyim dedi, fakat kimse yoktu yanında, kahrını çekecek. Yağmur, sel halini almış, üstüne üstlük, şehiriçi otobüs ve dolmuşlar, servis arabaları ve yüzlerce özel oto, hayatı bir hengâmenin ortasında bırakmıştı.
Şehrin yöneticilerini konu edinseydi iyi olurdu. Şöyle diyebilirdi: “Aslında benim adım atacağım yerlere halı sermeniz gerekir; fakat kalsın. Sizden tek isteğim var, şuraya bir delik açın, sel birikmesin ve fareler kaçabilsin!”
Şimdi evde olsaydı, pencereden seyrederdi yağmuru ve çay keyfi yapardı…
Konu konuyu kovalardı da, içlerinden birini hemen yazıp çizerdi. Olmazsa, açardı eski dosyaları, bir şeyler bulur; düzen tertip ederdi; al sana bir şaheser!
Sürek avı düzenlenmişti bir zamanlar. Bütün erkekler silahlanmış, orman yolunu tutmuşlardı. Birkaç küçük yabanî hayvana rastlamışlardı. Silah patlatmaya değmezdi. Tilkiye ve ıslığa takılıp kalması bundan mı?
“ Hadi leyli leylanı
Mevlam yazmış fermanı
Ya al canım gurtulam
Ya ver derde dermanı”
Liseli bir kızın ağzında çiğnediği argoya takılıp kalıyor. Gençlerin dili berbat diyor. Bunu konu edinmeli. Bunlar, bu kızlar işte bu argolarla yatıp kalktıkları için sınavlarda “sıfır” çekiyorlar. Nasıl bir tespit ama?
Bunu beğenmedi. Paçasına sel suyu sıçratan şoförün ahlakını düşündü. Çevre yahut trafik haftası değildi ki şimdi bunu mesele edinse kendine. Hem bu sakızlaşmış konular sıkmaz mıydı okuyucuyu.
Kar yağsaydı böyle olmazdı. Ortalığı sel almazdı, her tarafı kar kaplardı. Beyaz rengin safiyeti kendisine bir kapı açar, kütüphanesinin şiir bölümündeki kitaplardan kar şiirleri okur, bunlardan yola çıkarak hiç kimsenin kurmaya gücü yetmediği esrarlı cümleler kurar, eşsiz bir deneme oluştururdu. Belki bir “Kar Şiirleri Antolojisi” de çıkardı bu arada, olur ya!
Gazete bayiine varıyor. Sürmanşet şöyle: “Kin Sürüyor!” İçerik: “Madam Defarge hâlâ örgü başında. Kin’in intikamı: ‘Ulusal bıçak’ değişik şekiller altında işlevine devam ediyor!” 
Şu kurgu âleminden sıyrılmalı. Ama bırakmıyorlar ki. Birisi bitince diğeri alıyor sırayı: “Sergüzeşt”i yazsaydı hangi başlığı atacaktı? “Köhne Tasvir!” Samipaşazade elinden gelse nefret ettiği kahramanlarını romandan dışarı atacak…
Saatler ilerliyor. “İş” işten geçmeden yetişmeli! “Edebiyat dernekleri ne işe yarar?” Panelin başlığı bu muydu? Kimler konuşacaktı? Geçen yıl da bir benzeri olmuştu bu panelin. Sayın Başkan “Brüksel Akşamları Maskeli Balo Şöleni”nin dernek döner sermayesine sağladığı artı değer ve üyelerde yarattığı pozitif enerji üzerine durmuştu uzun uzun. Bari aynı konuşmayı tekrarlamasa…
Sel dönüşüyor, göl oluyor.
“Gül Kavşağı” bu meydana hiç yakışmadı. Üstelik ufku kapattı. Gül Cumhurbaşkanı olduktan sonra adı ilk kez bir kavşağa verildi. Büyük Şehir Belediye Başkanı Hazretleri ne yapmak istediyse? Her gün binlerce “general motor eniği” bu kavşağın altını üstünü tırmalıyor. “Gül” adı şu meydanda yapılacak bir çeşmeye verilseydi ya. Hem de ne iyi olurdu. “Gül Çeşmesi!” Bu çeşmeden su içenler dua ederdi. Dua edildikçe işler yolunda giderdi! Şimdi kesat! Cumhurbaşkanı imzalarını bu yüzden ters atıyor olabilir!
Hafta sonu Beşiktaş maçına gitsem diyor, malzeme çıkar mı? Üç dört yıldır Timsah kızgınmış Kara Kartal’a. Yeşil-Beyaz atkılı gençler şimdiden ateşler içinde. Şehir kaynıyor. Emniyetin tedbirleri fokurdamayı önler mi dersiniz?
Göl büyüyor. Boğulmasak bari…
Puşkin farklı bir boğulmadan kurtuluş için dikkat çekmiş, ta 1820’lerde: Seçme Yazılar adıyla Türkçe’de (MEB, 1953)  yayımlanan edebî kritiklerinin ilki, “Edebiyatta Milliyetçilik”. Bunu masaya yatırsa? Mevzu iyi, zaman kötü.
Şu halde bizimkisi bunu yazamaz!
Sanki kafası tilkilerin cirit alanı olmuştu.
Türküyü ıslıklasa yeterdi, şu sözlere gelmişti sıra:
“Bir at bindim başı yok
Bir çay geçtim daşı yok
Burda bir yiğit ölmüş
Yanında gardaşı yok”

Bursa, 6 Aralık 2007

Hiç yorum yok: