25 Ocak 2019 Cuma

ŞAİR VE KASINTILIK

Pablo Neruda (l904-l973), Şilili Marksist bir şairdi. Allende’yi desteklediği için, faşist lider Pinochet’in yaptığı darbeden hemen sonra öldürülmüştür. Hakikî Türkiye Marksistlerinin de sevdiği bir şairdir.

Neruda hatıralarında anlatır: Henüz genç bir şairdir. “Sıska ve yarı aç.” “Kara giysili bir üniversite şairi”dir. Arkadaşlarıyla birlikte “muhabbet tellalları”nın, “bıçaklı kabadayılar”ın bol olduğu bir “kabare”ye giderler. Müziğin kesilmesi iki serserinin kavgasından ötürüdür. Manzara karşısında cılız, çelimsiz şair dayanamaz ve düşünmeden, ortalığı darmadağın edenlere, karşılık vermeye girişir.

Kabadayılar birbirlerini haklar ilkin. Galip gelen, şairi sıkıştırır köşeye. Sonrasını Neruda’dan dinleyelim: 

“...Ben de ona bir yumruk attım, ama herifi bir milimetre bile kımıldatamadım yerinden. Taş bir duvar gibi.

Birden arkaya attı başını, vahşi hayvan gözlerinin rengi değişmişti.

-Şair Pablo Neruda'sınız değil mi?

-Ta kendisi!

Başını önüne eğdi ve şu cevabı verdi:

-Ne boynu devrilesice herifim ben! Deli gibi hayran olduğum şair karşımda ama, aşağılık serserinin birisin sen diyor bana!

Ahlayıp oflayarak başını elleri arasına aldı. (...) Gülümseyen bir genç kız fotoğrafı uzattı:

-Sizden ötürü hoşlanıyor benden, Don Pablito! Sizin mısralarınızdan ötürü. Hepsini ezbere biliyorum.” (Neruda, Yaşadığımı İtiraf Ediyorum, Alan Yay., 3. Bas., İst., 1983, s. 238)

Niçin aktardım bunları size?  Belki hatıralarını aktaran şairce bir miktar abartılmış olabilir bunlar, evet ama,  şiirin toplumdaki konumu, şairin toplumsal pozisyonu hakkında konuşmak için bir malzeme olamaz mı anlatılanlar? Pekâla olur.

Her taşın altına elini uzatan şair için sözümüz yok. Halkı için kanayan damara dokunmayacağız. Yalnızlığını çoğaltıp, kalabalıklara birliktelik muştuları gönderenlere sesimizi çıkaramayız. Kalbinin tıp tıplarını bütün canlılar için kullanan bizden. Fakat, ey siz, oradakiler! Geçmişteki şaşaalı güçlerinin çok uzağında, bugün ayak takımı kabilinden addedilebilecek bir konumda bulunan şairler güruhu, yeniden bir seçkinlik için ne tür tasarıların var?  Ekonomiden, kara siyasetten, futboldan, poptan... ne zaman alacaksın önceliği ve şiirin, toplumun iktidarına yerleşecek?

Diyorsunuz ki, toplum şiirden uzaklaşıyor, uzaklaştırılıyor. Ya siz ne yapıyorsunuz. Toplumdan uzaklaşmadığınızı iddia ediyor musunuz? Günlük hayatın, uğraşların, koşuşturmaların, bitip tükenmeyen karşılıklı dalaşmaların yerini ne zaman ferahlıklar, gül yüzler, tatlı cümbüşler alacak? İnsanca kenetlenmek ve toplumla kanatlanmak için vakit var mı sanırsın?

İşte sizi şöhrete davet ediyorum. Hakikatin eşiğine çağırıyorum. İsminiz yalnız yaldızlanmakla kalmayacak, sonsuz şükranlarla anılacaksınız.

Hayır, bırakın daracık mekânlarınızı, takımlarınızdan istifa edin, birbirinize borç olarak verdiğiniz taltifnameleri yırtın, çapsız ve ufuksuz çukurlardan çıkın. Kendinize yakıştırdığınız kasıntılık hallerini, kibir seanslarını defedin. Suratınız paklansın.

Gökyüzü altında yaşayanlar,  ezilenler, mazlumlar, direnenler, mütevazı bir hayat sürenler, hepsi sizi bekliyor.

(Şiirin İpek Sesi adlı kitabımdan.)

1 yorum:

Durmuş önvermez dedi ki...

Tebrikler Cevat bey.Şair toplum için olmalı.Şiir kasıntı aracı değildir