11 Ekim 2019 Cuma

YÜZ NAKLİ EDEBİYATI

Organ nakliyle ilgili hikâyelerin revaç bulduğu şu çılgınlıklar çağında benim hangi halet-i ruhiye içinde olduğumu biliyor musunuz?
Kendimi bir hayal oyununun kahramanıymışım gibi, boşlukta sallanır bir vaziyet içinde bulduğumu söylemeliyim size... Orada, sonsuz bir uzayla kuşatılmış bir halde, kaderine terk edilmiş, sadece zihinden mürettep bir nesneyim...
Kimi küçük seanslar... Anlık kendine geliverişler... İşte o anlarda facia yönü farklı, başka bir yüzleşme: İnsanların yüzlerine, evet yüzlerine insanların, sadece yüzlerine bakı bakıverişim...
Elimde olmayan bir teşebbüs benimkisi, mani olamadığım, istem dışı: Gizli gizli kestiğim yüzler. Baktığım bir yüzü oradan alıp, bir başka yüze monte edişim. Olmadı efendim, bu yüz uymadı. Ötekisini almalı, şunu, hayır bir diğerini...
Yüzleri birbirinin üzerine monte ediyorum. Oysa bir yüzsüz düşünmeliyim. Yüzü yaralı bir kız. Tamir edilecek bir kız yüzü. Şimdiye kadar iltifata uğramamış birisi olmalı. Seveni, gönül vereni bulunmamış biri.
Yarasız, hasarsız yüzleri niye yeniden kaplayayım ki? Hem durduk yere, yüze ihtiyacı olmayan birisinin yüzünü niye kana bulamalı? Üstelik sapasağlam bir yüzle uğraşmanın hikmeti ne?
Bu içe dönük soru, beni ister istemez kendi yüzümle yüzleştiriyor: Bitkin, yorgun, usanmış bir yüzün sahibi olsam, bunları hangi yüzle değiştiririm sorusu gelip çatıyor. Ama bu oldukça afakî bir soru. Bunun için yüz nakline müracaat etmeye değer mi?
Değmeyeceğine kanaat getirince, sözümü toparlıyor; daha ürpertici bir simanın tasvirini yapıyorum. Çehremi dağılmış, parçalanmış, evet evet, bir kazaya kurban gitmiş diye betimliyorum.
Bu kez yüz seçme serüvenleri başlıyor. O yüzden ötekine, ötekinden bir diğerine, beğen beğenebilirsen... Hayır, olmuyor, yüzler yerinde kalsın diyor içimden bir ses. Benimki de mevcut haliyle, darmadağınık, yerinde...
Bir tıp faciası olarak yüz naklinin zuhur etmesi bende bir nefret duygusuyla karşılık buldu. Tenafür ağır bir kelime, haydi yerine şunları koyalım, bir ürperti, bir endişe, bir korku...
Bu karmaşanın birçok haklı sebebi var: Asırların oluşturduğu bir edebiyatı nasıl saf dışı tutabilirim ki?
Yüzün, kesret olan bir takım şeylere karşı vahdeti simgelediğini nasıl bir kalemde silip atarım. O zaman şöyle derim: Allah'ım bu karanlık âlemden kurtar beni! Bakarım, anında kesret yiter!
Yüz nakil işlerini bana sevimsiz gösteren bir başka husus, kaynak kişinin kimliği. İtiraf edeyim, durmaksızın göz attığım yüzler arasından birisinde bir türlü karar kılamayışım, bu maddeden ötürüdür.
Bahtıma düşecek yüzün niteliği ne olacak? Yüzün niteliği, yani yüzden yansıyan kimlik, kişilik?
Bir defa, benim kendime uygun bir yüz bulmam mümkün olacak mı? Mühim soru. Yüzde yüz olmayacak, bir ihtimal biraz yakını...
Fakat büyük bir olasılıktır;  sürü sürü menfi çehre suratıma monte olmak için sıra bekliyor. Korkuyorum. Mesela, transfer edilecek yüz tahammül mülkümü perişan edecek bir yüz olursa; şöyle, gelişigüzel sıralayalım: Bir hasis, bir cimri, bir cani, bir ikiyüzlü, hinoğlu hin yahut anasının gözü, vesveseye tutulmuş birisi, riyakâr bir kirli, münkir yahut münafık...
Dünyanın türlü halleri var, neme lazım: Bir çatık kaş, bir toplum kıyıcı, zalim bir asker, despot bir lider, çıplak bir kral...
Yüzlerce tehlikesi var bu işin, yüzlerce riski.
100 nakli istemiyorum, bilinsin efendim...

1 yorum:

Unknown dedi ki...

Rabbim kimseyi bu sekilde muhtac etmesin