Çocukluğunun, ilk gençliğinin, ilk olgunluk dönemlerinin dizleri yara bere
içinde… Avuçları da… Yaraları çokça hakiki, biraz hayal ürünü,
biraz kötümserlikten çekilen dikenli tellerle boğuşmaktan… Kendiyle de
boğuşmaktan… Kendinin de dikenli telleri var.
Bağlanınca tam bağlananlardan, kopunca tam kopanlardan… Bazen bu, gülüp
geçilecek küçümen olaylarda, konularda da nüksediyor. Daha çok kavgaya ayarlı
bir saati var. O saatin durduğu yahut geç kaldığı vakitlerde alabildiğine
iyimser, muntazam çalıştığı zamanlarda “dünya öç almak için ey kalbim” der gibi
dönüyor yelkovan…
Konuşurken harfler de keskinleşiyor. Hatta duraksamalar, “e”ler, “ı”lar da…
Susması ve gülümsemesi saf bir çocuğun gülümsemesi…
Harflere atış talimi yaptırıyor; cümlelere, paragraflara… Cephaneliği
kitaplığı… Karavana attığı da oluyor, hedef yerine plastik paravan kullandığı
da…
İyimserliğinde, kötümserliğinde, öfkesinde samimi… Bu samimiyet de besliyor
biraz çocukluğunu… Yahut samimiyeti çocukluğunu besliyor.
Yazmak onun için bir nevi var olma uğraşı… Onca değiniden, denemeden, şiir
eskizlerinden, fıkradan yonttuğu o zenci portresi de çocuksu… Her ne
kadar oyunda mızıkçılık yaptığı olsa da…
Trenlere ayrı bir muhabbeti var. Çocukluğundan…
Babasının gözlerini gözlerinin akında ve aynasında taşıyanlardan… Hâlâ
babasının gözü üzerinde…
Cevat Akkanat bu…
Edebiyat muallimi…
Onlarca dergide ve gazetede yazdı, yazıyor.
Şiir ve deneme kitapları var.
Bir zamanlar “Lika” adında bir fanzin çıkardı.
İkinci Yeni’nin yenisinden çok ikincisiyle ilgilendi.
Salah Birsel’i hakşinas bulanlardan; sebebi var.
Dünyanın bütün babasızlarının teessüründen ikinci bir yüz taşıyor yüzünde…
Yüzü ondan fotoğrafta esmere çalar.
Böyle biliriz.
(Farklı platformlarda yayımlandı. Biz şuradan aldık:
1 yorum:
Çok iyi bir insan olarak biliriz bizde.
Yorum Gönder