22 Mart 2019 Cuma

MEHMET ÂKİF'İN ŞAİRLİĞİ

Mehmet Âkif’in üzerimizdeki ağırlığı artmaya devam ediyor.  Hayatı, düşünceleri ve mücadelesi ile olduğu kadar, bunlarla eş değerde, sanatı ve edebî kişiliği de bize güç kuvvet veriyor. 

Şuna kimsenin itirazı olamaz: Âkif’in farklı yönleri değişik ortamlarda ne kadar dikkatlere sunulsa azdır. 

Biz de, işbu yazımızda, onun şairliği üzerinde durarak, bugünün has şairleri için taşıdığı anlamı vurgulamaya çalışacağız...

Şiiri miskinliğe tahvil edenlerle, bu sanatı kendi içinde farklı kategorilerde tasnif edenleri ciddiye alacak olursak, Akif şair değildir!

Öyle ya, bizzat kendisi söylememiş midir şunları?

“Bir yığın söz ki, samîmiyeti ancak hüneri;
Ne tasannu’ bilirim, çünkü, ne san’atkârım   
(…)
Aczimin giryesidir bence bütün âsârım”

“- Hayır, hayal ile yoktur benim alışverişim;
İnan ki: her ne demişsem görüp de söylemişim.”

“Şudur cihanda benim en çok beğendiğim meslek:
Sözüm odun gibi olsun hakikat olsun tek”

Âkif’i şairlikten men etmeğe kalkışanların pek çok art niyeti olmakla birlikte, güçlerini genellikle bu dizelerden alma yüzsüzlüğü gösterdiklerini belirtmeliyiz.

Onun şairliğine diş bileyenlerin kastî hamleleri, gücünü her ne kadar tasannudan kaçındığı, eserlerinde sanat kaygısı gütmediği gibi iddialara yaslansa da asıl maksat başkadır: Onun temsil ettiği kâinata düşmanlık…

Bu arada, onları tetikleyen gerçek sebebin ise, “cahillik” olduğundan şüphemiz yok.

Bu yüzden onları hak ettikleri tavırlarla karşılıyor, kucak açıyoruz. Dünyamıza buyursunlar…

Öte yandan, Âkif’in şairliğinde gözü olanların arasında, en azından medeniyet algısı açısından kendisini ona yakın hissetme iddiasında bulunanlar da var. Akif’le akrabalık ilişkisi kuranların da cehaletle işbirliği içinde olması, elbette üzüntü vericidir.  

Peki, Akif’te tasannu eksikliği kanaatine varanlar, bu kanaate hangi köklü tetkiklerle ulaşmışlar, acaba?

Gerçekten, sıkı bir etkinlikleri var mıdır, onların içine girip gittiği yoğun bir mesaiden söz edebilir miyiz?

Bunu cevaplandırmak için, isterseniz Âkif’i konu edinen “önemli” bazı eserlere bir göz atıp, hangi manzarayla karşı karşıya kalacağımızı görelim:

Fevziye Abdullah Tansel, Mehmed Âkif adlı çalışmasının ikinci bölümünde “Eserlerinin Husûsiyetleri”ni dikkatlere sunar. Tansel’in bu sunumundaki anahtar kelimeleri “Şiirlerinin mevzuları”, “manzum hikâyeleri”, “dinî şiirler”, “dinî-didaktik şiirler”, “dinî-lirik şiirler”, “vezin”, “nazım şekilleri”, “dil”, “realistlik”, “mahallilik”, “tabiilik ve samimilik”, vb. gibi kavramlardır. Hakkını yemeyelim, Tansel, Âkif’in aruz veznini kullanışındaki üstünlük hakkında bize kapsamlı bir inceleme bırakmıştır. Bu arada şairimizin “sehl-i mümteni”yi iyi uygulayan bir şair olduğunu belirtmesi de önemlidir.  

Âkif’in sanatı hakkında en kapsamlı değiniye Mithat Cemal’in Ölümünün 50. Yılında Mehmet Akif adlı kitapta rastlarız. Mithat Cemal’in deneme havasında kaleme aldığı kitabın üçüncü bölümünde Akif’in sanatı “nazım şairi”, “esrarengizlik”, “vezin ve kafiye” “müphem”lik, “aruz” vezni, “hece” ölçüsü, “kafiye”, “Ahlâksız edebiyat”, “taklit”, “mazmunculuk”, “İstanbul edebiyatı”,  sanatta “tabiilik”, “yerlilik”, “dil”, “istihza”, “mevzu”, “hiciv” gibi kavramlar eşliğinde sunulur. Mithat Cemal’in sunumu da yeterli bir alt yapıya (özellikle Âkif’in kendi metinlerine) dayalı değildir. Üstelik eser bütünüyle “dostane” bir izlenimciliği de bünyesinde barındırmaktadır.

Âkif’le ilgili, onun sadece sanat yönüyle bağlantılı kitaplardan da bir örnek sunalım. Kâzım Yetiş’in Mehmet Âkif’in Sanat-Edebiyat ve Fikir Dünyasından Çizgiler adlı çalışması bunlardan en önemlisidir. İki bölümlük eserin ilk kısmında “Sanat ve Edebiyat” ele alınmaktadır. “Edebiyat anlayışı ve Sanattan Beklediği”, “Muhayileyi İşletme ve Konu Bulma”, “Edebî Eserin Plânı”, “Edebi Eserde Tasvir”, “Şiir Okuma”, “İntikad-Tenkid”, “Yabancı Dil ve edebiyatlarla Türk Dili ve edebiyatı Hakkındaki Görüşleri” bu bölümün ara başlıklarıdır. Bu başlıklar altında genellikle teknik meselelerin ele alındığını, bunlara dayanak olarak da ağırlıklı bir şekilde Âkif’in ve hakkında yazanların makalelerinin dikkate alındığı belirtirsek, işin künhüne yeterince vâkıf olunamadığı ortaya çıkacaktır. Halbuki, böyle bir eserde öncelik şairin mısralarına tanınmalı ve şiirleri iyice tetkik edilmeli, sonuçlar delilleriyle birlikte ortaya çıkarılmalıdır.

Bu kuşkusuz büyük bir çabayı göze almakla eş anlamlıdır.

Hal böyleyken, yani, Âkif’in sanatı hakkında söz söyleme cesareti gösteren ve bunu eserleriyle sergileyenlerin “zayıf noktaları” ortadayken, onun şairliği için “kötü emel” beslemek niyedir? Üstelik dayanak olarak, Âkif’in, topyekün yaşanan toplumsal meselelere dikkat çekmek amacıyla söylediği “nezaket” dizelerine yapışmak, hiç de ahlâkî değildir…

Evet, Mehmet Âkif, vatanın ve ümmetin büyük felaketler yaşadığı bir devirde yaşamış, devrin bütün ıstıraplarını derinden hissetmiş ve üzerine düşen görevi yapmak için bir çok  şahsî şeyi feda ederek çalışmıştır. Fakat onun feda etmediği şeyler de vardır: İmanı, ahlâkı, sanatı, şiiri…

Bu noktada, Âkif’i şiirsizlikle karalayan şuursuzların, özellikle de aramızdaki salt “şiir”ci “odun gibi” kafalıların “yeniden yapılanacakları” umudu içindeyiz.
Sözümüzü öncü şairin cümleleriyle bağlıyoruz:

“… sanatkârız diye meydana atılan bir çoklarını biz âdi birer simsar bulduk! Âdi kaydını da ilâve ediyoruz; çünkü eklerini belli etmeyecek kadar mahâret gösteremiyorlar.”

Hiç yorum yok: