29 Mart 2019 Cuma

MUHARRİR TEZGÂHTAR’FENDİ

Kitap pazarlamanın en etkili yöntemleri hakkında bir sıralama yapılmış. Yayınevlerinin yazarlara zorunlu imza günü tertip etmeleri ilk sıralarda bulunmaktaymış…

Kazara kayıt yaptırdığım, buna rağmen üç yıl keyifle okuduğum Balıkesir Ticaret Lisesi’nde “Pazarlama Satış” diye bir müfredata tabi tutulmuştum. Tam da o yıllarda, muhasebe işlerinden ve ticaret ilişkilerinden kaçıp sığınacak bir kapı bulmuştum. Şiir hanımefendiyle senli benli olmuştum. Kendimi anbean lirizmin kollarına teslim ediyor, keyifli buhranlar içinde yüzüyor, muhayyel ülkülere ve egzotik âlemlere sığınıyordum. Böylesi can alıcı, gönül okşayıcı bir dünya içinde yüzerken, ne yani, bir de pazarlama satış işleriyle mi uğraşacaktım? 

Etkili kitap pazarlamanın diğer mühim yöntemleri arasında şunlar da bulunmaktaymış: Kirli bir lobinin üyesi olmak, kitabın baskı sayısını fazla göstermek, satış rakamlarını yüksekten uçurmak, popüler algıları tavlayan bir takım filimler çevirmek…

Pazarlama dersini talim ettikten otuz yıl kadar sonra, müfredat gereği tanışık olduğum bu işin bu kadar irtifa kaybetmiş olmasına fena bozuldum.

“Lütfen beyefendi, pazarlamanın düşüşünden size ne, siz şimdiki ilgi alanınıza baksanız a!” diye bir ses duyuyorum, yargılıyor sanki beni…

“İşin şairlik yazarlık kısmıyla olan bağlantısına bakmalıyım, öyle mi?”

“Ayağınızı kaldırın, üstüne bastınız!”

“Tabii ya, meşhur şairlerin, şöhretli yazarların pazarlama ile iç içe geçtiği şu menfur duruma temas etmeliyim!”

“Lütfen, sıfat eklemeyelim, sadece işin edebiyatını yapalım…”

“……..”

Bir karşılık alamayınca susuyor yargıç ses. Onun susmasını fırsat bilip, hasbıhale devam edelim.

Şimdi, tam da kitap fuarlarının revaçta olduğu bir dönemde, bir kısım şair ve yazarın okuyucu makamında el pençe duruş fotoğrafı verdiği bir süreçte böyle bir yazıya imza atmanın tehlikesini göze almak… Hayır hayır, bu benim gözümün karalığından değil… Bundan önce, bizzat yayınevlerinin tezgâhından müteşekkil araziye konuşlanmış olan meşhur imza günü kuşlarının dillerinden dökülen bir takım özeleştiri metinleri var elimde…

“Kitap fuarında yazar olma”nın psikolojisini ortaya döken bu ‘ulvî’ şahsiyetlerin cümlelerinden tek tek seçme yapmamı beklemesin kimse! Ama, genel yaklaşımın “İstemiyorum, yan cebime koy!” formatında olduğunu söyleyebilirim. Tabi, iki yüklemli bu sıralı cümlenin ikinci fiili daha bir baskın çıktığından, “okurla buluşmanın heyecanı”na dayalı bir yürek hoplaması, inandırıcı bir gerekçe olarak zikredilir…

Ekabir takımının kitap sergisinde tezgahtarlığa benzer bir enstantane ile karşımıza çıkışları, kendi açılarından hangi gerekçeli kararla açıklanırsa açıklansın, ben şuracıkta, kendi gözlemlerimi ve hislerimi yazacağım:

Evet, bu ortamlara ne zaman ayak attıysam, büyük hüsranlar yaşadım. Hayır, yazar olarak bulunmak hatasını işlediğim birkaç (üç değil; iki olabilir) imza gününde değil sadece, meraklı bir gezgin, bir müşteri, yahut hasbî bir okur olarak katıldığım kitap fuarı ortamları dahi, aynı acı akıbeti yaşatmıştır bana.

Önlerinde uzayan uzun kuyruklara imza –zaman zaman fotoğraf- dağıtan pop yazarların içinde boğuşup durdukları sahneyi kendime (suçum neyse?) nasıl açıklayabilirdim? Ya adı büyük –kerli ferli- üstatların sinek avladıkları iki üç saatlik tezgâh önü ölü kalım seansları? Onların, özellikle onların boş gözlerle orada bulunmuş olmaya yana yakıla pişmanlık ağıtı yakışları, kederlerini ele güne dağıtışları… Hemen hepsi beni (suçum neydi?) aynı akıbete götürmüştür: Söylemiştim, hüsran…

Kitap fuarlarında gözüme batan yazar görüntüleri ile yaşadığım psikoloji beni, hüsrandan daha da ötede, nereye götürmüştür dersiniz?

İstisnasız, hemen hepsinde şu yılgın düşünce belirmiştir kafamda: Kardeşim, bırak bu yazarlık işini. At gitsin hayatından; yazmasan, yayınlamasan daha iyi! Yazarlığı satmaktansa, onu bırakmak, onu kimliğinden atmak daha iyi değil mi?

Yazarlığın “mor inek”çilikle iç içe geçtiği halleri gördükçe, vaktiyle Balıkesir Ticaret Lisesi müfredatının bana reva gördüğü mesleği reddettiğim gibi, kapı dışarı edesim geliyor kimliğimden, yazarlığı, şairliği…


1 yorum:

Unknown dedi ki...

Tespitler güzel düşünce ve sağlık, ancak pireye kızıp yorgan yakmaya gerek yok şu notları sizlerin düşünceden gelen notları iletmek bile müstesna bir yazarlıktır. Saygı ile.