Üçüz, dördüz, beşiz de diyebilirdik. Ama nasıl atlayabiliriz ki bizden önce
söylenmiş ve yoğun anlamları olan bir lafı?
Neyse, bu şairler anasının gözü oluyorlar vesselam. İşte onlardan birisi:
Ece Ayhan. Artık neredeyse unutuluşa terk edilen, bir çeşit muhalif şair.
“Sıkı” veya “Sivil Şiir” diye adlandırdığı İkinci Yeni’nin uslanmaz adamı.
Kendisini Cumhuriyet’in meşru olmayan bir şairi olarak görür Ece Ayhan,
hatta çoğu kere şairden bile saymaz. Aykırıdır, şiire bile ve olumsuz bulduğu
kamusal yapının pek çok değerlerine...
Sözü nereye getireceğiz? Öncelikle size. Bu yazıyı, ense yapmış bir halde
okuyorsunuz ya, okuyun bakalım, diyeceğiz. Ece Ayhan’ın birkaç cümlesiyle
keyfinize keyif katacağız.
Muhaliflikten bahsetmiştik ya, şair bir konuşmasında bakın neler diyor:
“Beni en çok sinirlendiren, en çok karşı olduğum, ölünceye kadar, toprağın altına
girinceye kadar karşı olacağım şey, iktidar kavramıdır. Herkes bunu ‘hükümet’
olarak anlıyor. Örneğin bizdeki bu sosyalbürokratlar her zaman iktidardadırlar.
Hükümet olmayabilirler ama iktidardadırlar. Bütün kurumlar, bütün okullar,
bütün değer yargıları... Bizim çocukluğumuz bunların fotoğraflarıyla geçti.
Büyük devlet memurlarının çocuklarının fotoğrafları okul kitaplarına basılırdı.
Paşa’nın ikizleri, Milli Eğitim Bakanı’nın oğulları.” (Şiirin Bir Altın Çağı,
YKY, İst., 1993, s.149)
Şimdi, golü yedik diye düşünüyorsunuz. Ne mümkün?..
Fakat bu daha bir şey değil. Hâlâ size sunulan geniş, yani “rahat!”
pozisyonu koruyabilirsiniz. Üstelik büyük zevkler de duymuştunuz son
zamanlarda. Çeşitli cümbüşler tertip etmiştiniz. Rengarenk koşuşturmacalar
yaşamıştınız. Bağırıp çığırdıydınız. Konvoylara katılmış, kornalar çalmıştınız.
Bozuk hoparlörlerden ortalığa bir kir halinde yayılan düzeyli müziklerle nasıl
serinlemiş, nasıl bomboş ruh halleri yaşamıştınız. Ve olup olacağı neyse, o
oranda, sözünüzü de söylemiştiniz en son.
Bu hâliniz evet, iyidir. Sürsün. Bu hâle ihtiyaç duyacağınız günleri
görmemenizi de çok istiyorum. Ama ne mümkün, ne mümkün?
Çünkü biraz sonra her şey değişebilir. Aslında değişecek bir şey de yok
bana kalırsa. Sadece bir rüyaydı size sunulan. Pozisyon tatlı bir gece
anındaydı. Yahut öyle gösteriliyordu, yani o tür bir an bile yaşanmamıştı.
Diyelim ki değişecek, neler değişecek?
Mesela, sert bir düdük sesi...
- Neler oluyor, hop!..
Şaşkınlık.
Büyük harfli emir ve komutalar...
- Ahhh!.. Off... Aman...
Uyanış veya kendine geliş...
- Hazrol!..
Herkes ve her şey hizada...
Belki anılan fotoğraftaki “Paşa’nın ikizler”i değişmiş olabilir, nasıl bir
değişiklik? Üçüz de olabilir fotoğraftakiler, belki de dördüz...
Nicelikteki farklılaşmaya bakmayın siz ve sakın yeniden aldanmayın, nitelik
aynıdır...
***
Sözü fazla söylemek zararlıdır, demişler, bitirelim.
Şairler, demiştik, anasının gözü...
Bir başka şair, evet, bir şair olmalıydı, kimdi, adı neydi, şimdi
tam hatırlayamıyorum. Yorumsuz okuyalım,
tam tamına şöyle diyordu, bir kitabında:
“Oybirliğiyle koyunlar
keçiyi seçer
kendilerine başkan
oysa sürünün başına
kurdun akrabası
köpeği koyar
çoban”
Bizden bu kadar. Hadi, neymiş ense yapmak, keyif çatmak, sürdürün
bakalım!..
(İlk kez Sağduyu Gazetesi'nde yayımlanmıştı.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder