Nicedir meslekî okumalar yapıyorum. İş icabı,
görev gereği okumalar. Bunlara bir de tematik okumaları ekleyin, takvime bağlı,
dönemlik okumaları…
Meslekî okumalarımın kimisi resmî bir
tekdüzelik içinde olmak zorunda. Bununla birlikte, sizden belirli bir işi ifa
etmenizi bekleyenlerin olduğunu biliyorsunuz. Bunu mütekâmil bir şekilde
yapmakla sorumlu hissediyorsunuz ister istemez kendinizi. Vicdan denen iç
âleminiz, o nazlılar nazlısı gönül gelininiz rahatsız olacak yoksa. Şu halde
resmî tekdüzeliği mahkûm edip okumanıza macera katıp onu renklendirmenin yoluna
bakmalısınız. Yolu yordamını var mı bunun? Kimi zaman evet, ortalıkta gezinip
duran, hemen herkesçe bilinen kaynakları değil de, aynı konuyu ele alan fakat
kıyıda köşede kalmış olan okuma materyallerine yönelirim. Kimi zaman da
alternatifsizliğin mahkûmu olur, çaresiz aynı araziyi tırmalar dururum.
Zorunlu olmakla birlikte, meslekî bir nitelik
taşımayan okumalarım da söz konusudur. Hazırladığım bir proje, icra ettiğim bir
sosyal program, katılımcısı olduğum bir konferans, panel yahut sempozyum,
periyodik yayınlara verdiğim makaleler... Tamamı yoğun okuma isteyen bu tatlı
heyecan süreçleri, doğal olarak sizi hayli zorlayacaktır. Taradığınız nice
kaynaktan ortaya çıkardığınız notlar, tuttuğunuz fişler, bunların tekrar tekrar
okunup sentezlenmesi, belirli bir plan dâhilinde yazının oluşturulması, bir
süre demlenmeye bırakılması, tekrar ele alınıp tashihlere tabi tutulması,
velhasıl vaktinde yetişmesi için iç içe geçmiş bütün bu aşamalar, başlangıçtaki
keyfiyetinize tuz biber olur.
Son yıllarda okur yazar takımının başına
musallat olan okumalardan birisi de takvimin azizliğinden kaynaklanır. Takvimi
parselleyen önemli gün ve gecelerin, doğum yahut ölüm yıldönümlerinin, kimisi
sosyal bir travma sonucu oluşmuş felaket dönemlerinin, benimsediğiniz yahut
reddettiğiniz farklı maceraların oluşturduğu külliyatlar. Onlarla
ilgilenmeseniz, ilgilenmeyip onları okumasanız olmaz. Hele bir ihmal edin,
günün anlam ve önemi klişesi nasıl yapışıyor yakanıza!
Bende zaman zaman içinden çıkılmaz olumsuz ruh
atmosferleri yaratan, hatta nadiren canıma tak ettirecek kadar beni sıkboğaz
eden ve yukarıdan beri dökümünü yaptığım zorunlu okumalara birisini daha
eklemeli miyim: Modalık okumaları, popüler nitelikte olan yayınlara takılıp
kalmayı? Hayır, bu benim için geçerli değil. Böyle okumalar yapmıyorum. Bir
takım hilelerle piyasayı kuşatmış, çoklarının zamanını işgal etmiş bu tür
yayınları kolay kolay okumam. Hazırlanan ortamın psikolojisine yenilmem. En
azından ortalıktan çekilinceye kadar bu tür kitapların yanına yaklaşmam. Zaten
belirli bir zaman sonra da herhangi bir değeri olup olmadığı anlaşılacaktır.
Sonuncusu hariç, son zamanlarda içine gömülüp
gittiğim, biraz da haklarında şekvacı olduğum okumalarımdan bahsettim size.
Şimdi, şunu da söylemek mümkün, böylesi
çırpınışların kendine mahsus güzellikleri bulunabilir. Dahası, bu okumaların
koynunda kolaylıkla ele geçebilecek bazı gıdalar bulmak mümkün olabilir. Bu
yüzden, belki haksızım şikâyetlerimde, kim bilir, olabilir!
Ama fırsat tanırsanız, sevdiğim, uygulamak için
fırsat kollayıp durduğum, özlemini çektiğim okuma süreçlerimden de söz
etmeliyim.
Bana bedii bir zevk, edebî bir heyecan, dile
mahsus bir lezzet sunan okumalarım, nerelere kaybolup gittiniz, sizi özledim.
Serazat peşinizdeyim sizin; yakaladığımda o eşsiz şenliğinizi çığlıklar atıp,
vaktinizi kutsayacağım.
Şiirlere bırakacağım kendimi, başıboş öykülere,
bol okumalı romanlara… Sulara, sellere bırakır gibi hayaller dünyasının
kollarına bırakacağım esenliğimi… Okuma okyanuslarına dalacağım… Koşarak, nefes
nefese, dağları tepeleri aşarak, sizden ibaret okuma ormanlarında kaybolarak,
bayram sabahıma uyanacağım…
(İlk kez 21 Şubat 2013'te Milli Gazete'de yayımlanmıştır.)
(İlk kez 21 Şubat 2013'te Milli Gazete'de yayımlanmıştır.)
1 yorum:
"Ya bayramlar bayram olsun kurtulsun
Ya takvimler cayır cayır yırtılsın"
esnek karakterli olanlardan uzaklaşmanın ilginç bir yolu okumak. Hattan bazen kişinin kendinden bil uzaklaşmasının bir yolu.. Çok güzel.
Yorum Gönder