7 Aralık 2018 Cuma

EĞRETİ OKUMALAR KAÇKINI

Nicedir meslekî okumalar yapıyorum. İş icabı, görev gereği okumalar. Bunlara bir de tematik okumaları ekleyin, takvime bağlı, dönemlik okumaları…
Meslekî okumalarımın kimisi resmî bir tekdüzelik içinde olmak zorunda. Bununla birlikte, sizden belirli bir işi ifa etmenizi bekleyenlerin olduğunu biliyorsunuz. Bunu mütekâmil bir şekilde yapmakla sorumlu hissediyorsunuz ister istemez kendinizi. Vicdan denen iç âleminiz, o nazlılar nazlısı gönül gelininiz rahatsız olacak yoksa. Şu halde resmî tekdüzeliği mahkûm edip okumanıza macera katıp onu renklendirmenin yoluna bakmalısınız. Yolu yordamını var mı bunun? Kimi zaman evet, ortalıkta gezinip duran, hemen herkesçe bilinen kaynakları değil de, aynı konuyu ele alan fakat kıyıda köşede kalmış olan okuma materyallerine yönelirim. Kimi zaman da alternatifsizliğin mahkûmu olur, çaresiz aynı araziyi tırmalar dururum.
Zorunlu olmakla birlikte, meslekî bir nitelik taşımayan okumalarım da söz konusudur. Hazırladığım bir proje, icra ettiğim bir sosyal program, katılımcısı olduğum bir konferans, panel yahut sempozyum, periyodik yayınlara verdiğim makaleler... Tamamı yoğun okuma isteyen bu tatlı heyecan süreçleri, doğal olarak sizi hayli zorlayacaktır. Taradığınız nice kaynaktan ortaya çıkardığınız notlar, tuttuğunuz fişler, bunların tekrar tekrar okunup sentezlenmesi, belirli bir plan dâhilinde yazının oluşturulması, bir süre demlenmeye bırakılması, tekrar ele alınıp tashihlere tabi tutulması, velhasıl vaktinde yetişmesi için iç içe geçmiş bütün bu aşamalar, başlangıçtaki keyfiyetinize tuz biber olur.
Son yıllarda okur yazar takımının başına musallat olan okumalardan birisi de takvimin azizliğinden kaynaklanır. Takvimi parselleyen önemli gün ve gecelerin, doğum yahut ölüm yıldönümlerinin, kimisi sosyal bir travma sonucu oluşmuş felaket dönemlerinin, benimsediğiniz yahut reddettiğiniz farklı maceraların oluşturduğu külliyatlar. Onlarla ilgilenmeseniz, ilgilenmeyip onları okumasanız olmaz. Hele bir ihmal edin, günün anlam ve önemi klişesi nasıl yapışıyor yakanıza!
Bende zaman zaman içinden çıkılmaz olumsuz ruh atmosferleri yaratan, hatta nadiren canıma tak ettirecek kadar beni sıkboğaz eden ve yukarıdan beri dökümünü yaptığım zorunlu okumalara birisini daha eklemeli miyim: Modalık okumaları, popüler nitelikte olan yayınlara takılıp kalmayı? Hayır, bu benim için geçerli değil. Böyle okumalar yapmıyorum. Bir takım hilelerle piyasayı kuşatmış, çoklarının zamanını işgal etmiş bu tür yayınları kolay kolay okumam. Hazırlanan ortamın psikolojisine yenilmem. En azından ortalıktan çekilinceye kadar bu tür kitapların yanına yaklaşmam. Zaten belirli bir zaman sonra da herhangi bir değeri olup olmadığı anlaşılacaktır.
Sonuncusu hariç, son zamanlarda içine gömülüp gittiğim, biraz da haklarında şekvacı olduğum okumalarımdan bahsettim size.
Şimdi, şunu da söylemek mümkün, böylesi çırpınışların kendine mahsus güzellikleri bulunabilir. Dahası, bu okumaların koynunda kolaylıkla ele geçebilecek bazı gıdalar bulmak mümkün olabilir. Bu yüzden, belki haksızım şikâyetlerimde, kim bilir, olabilir!
Ama fırsat tanırsanız, sevdiğim, uygulamak için fırsat kollayıp durduğum, özlemini çektiğim okuma süreçlerimden de söz etmeliyim.
Bana bedii bir zevk, edebî bir heyecan, dile mahsus bir lezzet sunan okumalarım, nerelere kaybolup gittiniz, sizi özledim. Serazat peşinizdeyim sizin; yakaladığımda o eşsiz şenliğinizi çığlıklar atıp, vaktinizi kutsayacağım.
Şiirlere bırakacağım kendimi, başıboş öykülere, bol okumalı romanlara… Sulara, sellere bırakır gibi hayaller dünyasının kollarına bırakacağım esenliğimi… Okuma okyanuslarına dalacağım… Koşarak, nefes nefese, dağları tepeleri aşarak, sizden ibaret okuma ormanlarında kaybolarak, bayram sabahıma uyanacağım…
(İlk kez 21 Şubat 2013'te Milli Gazete'de yayımlanmıştır.)

1 yorum:

Osman Aktaş dedi ki...

"Ya bayramlar bayram olsun kurtulsun
Ya takvimler cayır cayır yırtılsın"

esnek karakterli olanlardan uzaklaşmanın ilginç bir yolu okumak. Hattan bazen kişinin kendinden bil uzaklaşmasının bir yolu.. Çok güzel.