“Yürekte bukağı, zihinde nal, koşuyoruz koşmamaya…” mottosuyla yayımlanan Lirik dergisinin XIX. Sayısı şiirlerini baştan sona okuduk.
Adı üstünde, Lirik, bir şiir dergisi. Üç beş görsel materyal ve bir, hadi iki olsun, hikâye hariç… Dolayısıyla 60 sayfalık içeriğin pek çoğu manzum metinle yüklü…
Lirik’te beğendiğim ilk şiir Yunus Kemal’in “At” şiiri. Bir kayıt düşmekle yalnız: “Tanpınar sesi var.” demişim şiirin kenarına:
“gidilmemiş birçok yer gibi
yüzüme bakıp çiziyorum haritanı
senden bana yaprakların düşüşü
uzaktır at koşturduğum yollar için” (s. 2)
Hemen ardından gelen “Fısılda” şiirinde ise şunları söylemiş Onur Yüksel:
“kapanın kapına kapılmışım
bilirim eşiğinin mermer tadını
al katla beni kaldır kenara istifle şuracığında
üstüme mor şalını ört
kirpiklerinden doğ yüzüme
beni acıyan yerlerimden öp
sonra fısılda adımı”
Burada canım Cemal Süreya’dan bahsetmek istiyor ama, hadi kalsın…
Cemal Süreya’ya mahsus tutum Serkan Atalay’ın “Adına Yolculuk” şiirinde de sürüyor sanki:
“Okuma bilmiyor adını söylüyorum
Biraz H biraz Hayal, biraz Ü biraz Üryan” (s. 8 )
Buraya kadar anlaşılmış olmalı, Lirik’te öyle dört başı mamur bir şiir yok; ne yek ahenk, ne yek avaz!
Bundan sonrası da öyle. Ya bir dize, ya birkaç:
Oğuzhan Duru’nun “Durağan”ından:
“siyahsa benim beyazsa kış
üç tahta diyor; alamıyoruz” (s. 27)
Mete Karaoğlu’nun “Ulaştığım Dağda Bulduğum Taş” şiirinden:
“nasıl oldu dediler buraya böyle bir engebeyi taşıdın da
Bedenimden bahsettiler engebe diye” (s. 46)
Ziya Boz’un “Beni Öldürün” şiiri ise şöyle bitiyor:
“hırpalanmış son yaz kahveleri gibi içim
bir bardak çay verseler ağlayacağım” (s. 51)
Lirik’te ustalardan yapılmış alıntılar bulunduğunu, bunun şiir adına sevindirici bir şey olduğunu kaydetmeliyim: Hacı Fâik Bey, Nâzım Hikmet, Cahit Zarifoğlu…
1 yorum:
Harika hocam
Yorum Gönder